BAKIŞ AÇISI

Ömer SARUHAN

İslam’da asıl olan hüsnü zandır. Bu anlamda meselelere bakış açısı çok önemlidir. Değerlendirme ve ardından çözümlerimiz bakış açımızla şekillenir. Hiçbir değerlendirme ve çözüm bakış açısından bağımsız değildir. Bunu biraz daha somutlaştırmam gerekirse…

Örneğin A adındaki şahıs bir işi çok yapmak istiyor. Bu konuda çok hevesli ve istekli… Bu şahsın durumuna iki açıdan bakılabilir. Yani buna iki farklı bakış açısıyla bakalım:

Birinci bakış: Bu şahıs bir çıkar peşinde, bu işi yapmak istemesinin ardında maddi çıkar var. Ya da maddi olmasa da şöhret olmak veya makam sahibi olmak veya egosunu tatmin etmek gibi bir çıkar veya çıkarları var.

İkinci bakış: Bu şahıs, mevcut enerjisini, yeteneklerini, mesaisini bu işte harcayarak hizmet etmek istiyor. Mevcut arzu ve hevesi onu Allah rızası için bir şeyler yapmaya teşvik ediyor.

Aradaki farkı görüyorsunuz değil mi? Meseleye birinci bakış açısıyla yaklaşıp değerlendirelim. Bu şahsın önü alınmalı, kalbindeki şöhret veya makam sevgisi hastalığı tedavi edilmeli, egosunu bir tarafa bırakması yönünde telkinlerde bulunulmalı… Şahıs kendi çıkarını düşündüğü için yapmak istediği iş ona verilmemeli, hatta önü alınmalıdır. Çünkü şahıs yapacağı işte kendine rant sağlayacağı için faydadan çok zarar verecektir.

İkinci bakış açısıyla yaklaşıp değerlendirelim: Bu şahsın mevcut potansiyeli ve yeteneklerinden istifade edilmeli. Samimi ve dürüst olduğundan yaptığı işten fayda elde edilecek ve böylece hem o hem de kurumu kazançlı çıkacaktır. Allah rızası için yapılan işte bereket vardır. Bu şahıs da Allah rızası için yaptığından işinde bereket olacaktır. Dolayısıyla önü açılmalı ve desteklenmelidir.

İki farklı bakış açısıyla ele alınan bir meselenin neticesinin ne kadar da taban tabana zıt neticeler verdiğini görüyorsunuz değil mi? Hatta bu bakış açıları birçok kez insanların hayatının değişmesine neden oluyor.

İslam’da asıl olan hüsnü zandır. Sui zan ise haramdır. Birinci bakış açısı kim ne derse desin sui zandır. Çünkü kimin neyi ne için yaptığını; ancak Allah bilir. Kalplerin ilmi Allah’ın yanındadır. Hiç kimsenin bir başkası hakkında elinde kesin kanıt veya kanıtlar olmadıkça kötü yargıya varma hakkı yoktur. Hiç kimsenin niyet okuma hakkı ve salahiyeti yoktur. Müslümanlar aksi ispatlanmadıkça birbirleri hakkında iyi düşünmek zorundadırlar. Kul hakkı sadece bir başkasının malını yemek değildir. Sui zan da kul hakkıdır. Belki de bu birçok kez çok büyük felaketlere neden oluyor. Temel prensip hüsnü zandır. Bundan ayrılmamak gerekmektedir. Zira zannın çoğu günahtır.

Temel kaidemiz: Amellerin niyetlere göre olmasıdır. Niyetleri ise sadece Allah bilir. Eğer bir kimsenin niyeti kötüyse onu ortaya çıkarıp rezil edecek olan Allah’tır. Kim bilir belki de kötü niyetli de olsa bir kişi bir süre sonra bu niyeti iyiye döner. İşte bizler birçok kez bundan kaybediyor, niyet okuyorak farkında ya da olmadan insanlara haksızlık ediyoruz.

Kötü bakış açısının değişmesi gerektiğine inanıyorum. Hizmet etme aşkı ve arzusu yerine şöhret ve makam aşkı ve arzusu dersek yine özgüven yerine kendini beğenmişlik, vakar yerine kibir dersek asıl olan hüsnü zanla değil haram olan sui zanla hareket etmiş oluruz ki bu bir cinayettir. Oysa esas olan iyilik ve güzelliktir, kötülük ve çirkinlik değil.

Birinci bakış açısına sahip olanlar itirazda bulunup şöyle diyebilirler: “A adındaki şahsın kalbi hastalıklardan ötürü böyle bir aşk ve arzu içine olduğunu biliyoruz. Emareler bizlere bunu gösteriyor. Hal böyleyken bunu görmezden gelmek ve bile bile önünü açmak olur mu? Bu başta ona zarar verir. Biz ona haksızlık yapmıyoruz. Bilakis yardımcı oluyoruz.”

Bunlara şöyle bir cevap vermek yerinde olur:

“Siz onun kalbini yarıp baktınız mı? Hadi diyelim ki ferasetli olduğunuzu iddia ediyorsunuz. Peki ya siz! Sizin kalbiniz bu tür hastalıklardan uzak mı? Siz bu tür şeylerden beri misiniz? Birileri de sizin hakkınızda aynı şekilde düşünebilir. Bu hoşunuza gider mi? Ya da siz bu bakış açınız ve değerlendirmenizde ne kadar samimi ve dürüstsünüz. Bunun bir ölçüsü var mı? İspatlayabilir misiniz? Şunu unutmayın zannın ispatı olmaz. İspatlanan bir şey zan olmaktan çıkmıştır.

Temel kaide bizlerin zahire göre hüküm vermemizdir. Batın Allah’a aittir. Zahiri için de elle tutulur veri olmalıdır. Aksi halde hüküm verilemez. Verilse de bu batıldır.

Hucurat suresinin 12. Ayetinde Yüce Allah şöyle buyurur: “Ey iman edenler zanın çoğundan sakının. Şüphesiz zannın çoğu günahtır” Sözünü ettiğimiz zan da günah kısmına giren türdendir. Fakat insanların çoğu bunu yapmaktan geri durmazlar. Hatta zanlarını doğru çıkarmak ve bu konuda yanılmadıklarını göstermek için ciddi bir çaba içine girerler.

Herkesi en iyi tanıyan Yüce Allah insanların bu yapılarını bildiğinden ayetin devamında şöyle buyurur: “Müslümanların gizli hallerini araştırmayın” sizce insanların kalplerinde olandan daha gizlisi var mıdır? O halde insanların kalplerinde olanı araştırmaya kalkmak veya bu iddiada bulunmak üstüne üstlük bununla da yetinmeyip hüküm vermek kimin hakkıdır?

Tecessüs etmeyin ayeti apaçık bir şekilde önümüzde durmaktadır. Tecessüs gizli halleri araştırmaktan başka nedir? Oysa Müslümanların en belirgin özelliklerinden birisi de Müslüman kardeşinin kusurunu örtmesidir. Müslüman kardeşini, şöhret, makam, nam, menfaat gibi soyut suçlamalarda töhmet altında bırakmak neyle izah edilir?

Güzel bakan güzel düşünür. Birbirimize karşı hep hüsnü zanla bakmalıyız. Çünkü insanlar genelde kendilerini tarif ederler. Eskiler ne demiş: “Her kap içindekini boşaltır.”

Bizler aksi ispatlanmadıkça birbirimize ikinci bakış açısıyla bakmalıyız. Feraset kalpleri okuma cüretinde bulunmak değildir. Feraset Kur'an-ı Kerim ve sünnetin bakış açısını yakalamak ve onu esas almaktır.

Her insan sevdiği şeyi yapmak hususunda arzulu ve ihtiraslıdır. Bu, ona enerji verir. Akıllı insanlar bu enerjiden istifade etmesini bilenlerdir. Çirkin zanlarla önünü alanlar değil…

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.