Corona sonrası tarihi okumak

Mirali YILDIRIM

Artık koronasız haber işitmek zor. Hayatın her alanında, bir şekilde bu virüsle ilgili haberler var. Görülen o ki, bu haberler, yarının tarihine de damgasını vuracak.

Gazete manşetlerine bakın: “Çin’den çıkan virüsün merkezi ABD’ye kaydı. Dünyada 2.700 bine yakın kişi Kovit 19’a yakalanmış. ABD’de ölü sayısı 50 bine ulaştı. Dünya ve AB ülkelerinin hastalıkla ilgili istatistikî bilgiler… Aşırı dezenfektasyon çevreye zarar veriyor. Aşı için klinik deneye onay verildi. Yeni tür salgın uyarısı. Virüs. Bizimle uzun süre kalacak. Türkiye, uzun sereli bir karantinaya da hazır. Sokağa çıkma yasaklarıyla şehirler bomboş. ABD ve AB ülkelerinde huzurevleri korona merkezleri. Huzurevlerindeki hastalar, ölüme terk diliyor. AB ülkelerinde ve ABD’de solunum cihazları bulunamıyor. Hastanelerde yer bulunamıyor. Sağlık bakanımız açıkladı: Hastane doluluk oranımız % 30’larda. İstanbul’daki tüm evlere maske ve kolonya dağıtıldı. Hapishanelerden 90 bin kişi tahliye edildi. Hac ibadetine korona engeli…”

Başlıklar; değişik içerik, çap ve markada uzayıp gidiyor.

Bu gün her kesin yaptığı nedir? Her kes kendi imkân ve kabiliyeti çerçevesinde tarih yazıyor. Yazılan bu tarih, yarın okunacak.

Bu virüsün nereden ve nasıl çıktığını okuyacağız.

Salgının dünyaya nasıl yayıldığı, hangi ülkenin virüs için hangi tedbirleri aldığı; kendi ülkesinde ilk vakanın nereden ve kim üzerinden bulaştığı; vakadan dolayı ilk ölümün nerede, kaç yaşındaki kişiyle geldiği okunacak.

İlk gün, ilk hafta ve aylardaki hastalık çetelesini de okuyacağız: Bizden sonrakiler ise daha farklı okuyacaktır; hakkımızda hüküm vermek için.

Bu salgın yayılırken; hangi ülkenin kendi halkı için ne tedbirler aldığı; tedavileri ne derecede yapabildiği; nasıl çaresiz kaldığı da okunacaktır.

İmkanı olan devletlerin, çaresiz kalan devletlere sıhhi yardım yapıp yapmadığı; bilgi ve tecrübe birikimini insanlık dünyasıyla yani kendi dışındaki devletlerle ne derecede paylaştığı; bunları paha biçilmez bir ticarete çevirip çevirmediğini…

Başkaları için gelen maske siparişlerini nasıl çaldığı.. “Canı cehenneme… Rabbena hep bana” deyip demediğini de okuyacaklar.

Koronanın üzerine açlık ve sefaleti yaşayan ülkelerin neden bu hale geldikleri, bu sonuçların hangi hin sebeplerden geldiği… Buralardaki fesadın mucidinin kimler olduğu; terörün tükettiği zenginliklerin nerelere nasıl gittiğini; haram lokma ile keyif çatanların sonunun nasıl olduğunu da okuyacaklar.

Başkalarının sebep olduğu açlık ve korkulardan dolayı ata yurdunu, anavatanını, ardına bakmadan terk eden; Hilal’in gözetildiği mümin memleketlere bir umutla sığınan milyonların dramı elbette okunacak

Kardeşin kardeşi neden ve nasıl katlettiğini, nasıl küfür ve zulüm diyarlarına; insanlık ve medeniyetten bi-nasip milletlere mecbur ettiğini de okuyacaklar.

Öldürdüğü insanları değil, öldürürken harcadığı kurşunların maliyetini hesaplayan Haçlıların Frengistanlarına yani en güçlülerin diyarına, mazlumların neden, nasıl gittikleri ve akıbetlerinin ne oldukları okunacak. Başta kız çocukları olmak üzere, on binlerce çocuk ve genç yaşamların nasıl buharlaştığı da yeniden yazılıp okunacak.

Yerli bir hak sahibinin elinden tüm kazanımlarının nasıl alındığı; et ve tırnak gibi kaynaşmış sevenlerin nasıl birbirinden koparıldığı; kadim yurtların; övgüde kelimelerin yetersiz kaldığı güzel canların, güzelliklerin nasıl katledildiği da okunacak.

İnsanlık onuru yerin dibine, en haklı ama çaresiz kalan insanların feryadı göklere ulaştığında; yeryüzüne nasıl felaket, musibet ve salgınların yayılacağı da okunacaktır.

Şahit olduk: Mazlumlar; “Kimse bizi duymuyor Ya Rabb! Ya Rabbi! Bizi öldürenleri sen de öldür! Zalimler için ordularını gönder! Bizi duymayanları, sen de duyma..!” diye feryad etti.

Yeni doğmuş bebekler; “Allah! Allah…!” diye dünyaya gözlerini açtı. Bu, bir çağrıydı..

Bütün bunlar neydi? Dünyamızın; zalim ve gafillerin keyfine bırakılacağını mı sandık?

Arş-ı Azim’in sahibi sadece mühlet veriyordu ama geç anladık; belki de hala anlamakta zorlanıyoruz!

Ezici çoğunluk, bu masumiyetlerin bedduasını aldı; pek azı dua alabildi. O dua alan azınlığın dualarını bizim için de makbul eyle Rabbim; bize rağmen!

Peygamberim(as)’ın günde yetmiş kez dediği gibi: Tövbe estağfurullah… İmkân ve zaman varken…  weselam!

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.