Cümle sanat, aynı nakaratı haykırıyor

Fatih AKMAN

Kâinat büyük bir kitap, her sayfası bir seyrangah olarak önümüzde duruyor. Kemal ve cemal evsafı; külli bir sanatkârın ali bir sanat eseri, bir temaşegah. Tabiri caizse tüm sanatlara bir meydan okuyuş örneği. Kelam-ı Kerim’in “ferci’i-lbasara hel terâ min futûr” (Mülk-3)  meydan okuyuşu ve  “Kibriya ridamdır, izzet de izarım’dır”(Müslim, Birr 136) hakikatı bu hususu apaçık kılan en güzel örneklerdendir. Bunun üstüne Kelam-ı Kerim; “O, her şeyi sizin için yarattı”(Bakara, 29) “Göklerde ve bütün arzlarda her şeyi insanların emrine veren O’dur. Muhakkak ki bunda düşünen bir kavim için ayetler vardır” (Casiye, 13) diyor.

Öyle ise gelin gökler örneğinde meydan okuyan ve düşünmeye davet eden sanatkârın kâinat kitabından birkaç satır beraber okuyalım. Dünya, ay ve güneşin birbirine yakınlık ve uzaklıklarına bakın. Ne birbirine yakın ne uzak, tam da olması gerektiği gibi. Mevsimlerin her biri adeta ressamın resmin üzerindeki fırçayı oynatışı gibi, her biri ayrı bir tat ayrı bir manzara. Tatlı bir kovalamacanın içerisindeki gece-gündüz bir vazife bir vardiya dönüşümü. Safa ve Merve tepeleri arasındaki su arayışındaki Hz. Hacer timsallerine abıhayat sunan, hakikatler, harikuladelikler sunan birer letafet sofrası. Diğer yandan emeğin, üretmenin, icra etmenin ve istirahat etmenin fırsatlar silsilesi. Gece-gündüz kardeşlerin ortak noktasıysa ikisi de muti bir vazifedar, şanlı birer hizmetkâr, imtihanda olan ve “kulluk için yaratılan”(Zariyat-56) beni ademe müstahdem. Düzen, nizam ve ahenkleriyle her an sanatkârlarına işaret edip O’nu anlatıyorlar.

 Kışın, ilkbaharın, yazın ve sonbaharın kardeşliği ve uyumuna bir bakın. Her biri neler de biliyor, neler anlatıyor. Hizmetleri, işleri, meşguliyetleri bazen birbirinin aksi; lakin hepsi bir ağızdan aynı nakaratı terennüm ediyorlar. Yağmurun oluşumu, kar taneciklerinin sükûnetle zemin limanına inişi, vazifesi gereği adeta evine çekilmiş otlar, baharda cilve yapan ağaçlar, rüzgârın zikrine eşlik eden yapraklar, bülbülün şakırtısı, güllerin endamı, sebzelerin-meyvelerin güneş fabrikasından enerjisini alıp emre amade olması aynı nakaratın nağmeleri olarak vücut buluyor. İşte mükemmel işleyen bu sistem; okuyan, araştıran ve düşünen akıl sahibine ne der? Biliyor musun? “Ben muhteşem bir program,  harikulade bir sanat, mükemmel bir sistemim. Ben eşsiz bir sanatım. Fakat bir sanat olarak benim bir tek sanatkârım var. Kâinat kitabındaki her bir harf, kelime, cümle, satır, sayfa aynı hakikati anlatıyoruz. Bir program dâhilinde işliyoruz, her birimizin sanatkârı olan Allah Teâla’nın memurları olarak işliyoruz. Bizi perde perde ihtişamla sahneleyen bir tek yönetmenimiz var. Tabiri caizse tek elden hikmetle yönetiliyoruz, işletiliyoruz. Her birimizi farklı rolde istihdam eden, muazzam kâinat kitabında sayfalar numunesi kılan yine O’nun azameti. Biz cümle kâinat varlığımızla Sanatkârımıza meftun ve müştakız. Bize lezzet veren O’nun bizi yaratması, bizi hükümranlığında vazifedar kılması ve en yüksek hakikat olan O’nu anlatmaya memur olmamızdır,” der.

Peki, Allah’ın ezeli ebedi hükümranlığında uçsuz bucaksız bu mülkü yaratması ve insana hem hizmetkâr hem muallim kılmasının ücreti nedir?

Üstad Bediüzzaman, “zikir, fikir ve şükür” der. Madem öyle nefes aldıkça bunlara devam, vesselam.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.