Darbeler ve mağdurları

Hasan SABAZ

TBMM başkanı Mustafa Şentop, gazetecilerle konuşurken şöyle bir konuya da değindi:

“Yüksek Adalet Divanıyla ilgili maddeleri kaldırıyoruz. Hukuk aleminde var olmaktan çıktığı için kararlar yok hükmünde olacak. Danıştay’da bir daire görevlendirilecek, yargılanan 593 kişi var. Sembolik bir değeri var. Somut sonucu da olsun. Tazminat getirdik. Mahkeme kararının yok sayılması değil, mahkemeyi kaldırıyoruz.”

Meclis Başkanı, 27 Mayıs darbesi sonrası oluşturulan bir mahkeme ve verdiği kararlar hakkında yaptı bu açıklamayı.

HÜDA PAR Genel Başkanı İshak Sağlam, gündem değerlendirmesinde bu konuya da değindi. Sağlam, bunun desteklenmesi gerektiğini; ama asıl önemli olanın darbeci zihniyet ve sebep olduğu travmalar olduğunu belirtti: “27 Mayıs 1960 ihtilali, 12 Mart 1971 muhtırası, 12 Eylül 1980 darbesi, 28 Şubat post modern darbesi, 27 Nisan e-muhtırası ve en son 15 Temmuz darbe girişimi şeklinde devam eden darbeci gelenek, toplumun hafızasında oluşturduğu derin izlerle ülkenin siyasi tarihini adeta travmalar tarihine dönüştürmüştür.”

Sanırım kimse darbe karşıtlığında HÜDA PAR’ın samimiyetini sorgulayamaz. 15 Temmuz girişiminde hem sözlü hem de fiili olarak kalkışmaya karşı durmuş, tepkisini en üst perdeden göstermiştir.

Hatta 17 Aralık’ta polis ve yargı marifetiyle gerçekleştirilen darbe teşebbüsüne de –yolsuzluk ile ilgili rezervini de dile getirerek- tepkisini ortaya koymuştur.

Bunları hatırlatma nedenim darbeler arasında seçicilik yaparak kimine karşı çıkan, kimini ise destekleyen siyasetçilerin samimiyetsizliğini dile getirmektir.

Siyasetçilerin net olmaması, değişen şartlarda tekrar darbelere tevessül edilmesini beraberinde getirebilir.

Bir de iktidarın tutumu var tabii.

Değişen dengeleri okuyamamak, güç zehirlenmesiyle kendini sorgulanamaz görmek, gevşek davranmak…

Tabii bir de işin en önemli tarafı var: Adaletin değil de sistemin bekasını her şeyin önüne almak.

HÜDA PAR Genel Başkanı açıklamasında darbelerin tümü karşısında kapsamlı ve adil bir tutum alınması gerektiğini ifade etti:

“Meclise sunulan teklif gerekli ve isabetlidir, ancak diğer darbe ve muhtıraları kapsamaması itibarıyla da büyük eksiklik taşımaktadır. Ayırım yapmadan bütün darbelerin mahkum edilerek yol açtıkları sonuçları ortadan kaldırmak, darbeci zihniyete karşı alınacak en etkili yöntemdir. Bugün hala mağdurlarının sesleri bile duyulmayan 28 Şubat ve FETÖ yargısının yol açtığı mağduriyetler devam etmektedir.”

27 Mayıs darbesi, zalim ve haksız bir girişimdir. Ama şunu unutmamak gerekir ki, darbenin üzerinden 60 yıl geçmiştir. Mahkemelerin ve kararlarının geçersiz kılınması sembolik bir değer taşımaktadır. O dönem mağdurlarının büyük kısmı şu anda yaşamamaktadır.

Ama 28 Şubat darbesi mağdurlarının bir kısmının mağduriyeti halen devam etmektedir. 28 Şubat hafızası halen devlet hafızası olarak kullanılmakta ve “darbe karşıtı olduğunu söyleyen hükümet” eliyle yeni mağduriyetlere neden olmaktadır.

15 Temmuz sonrası “at izinin it izine karıştığı” en üst perdeden zikredilmesine rağmen intikamcı bir zihniyetle “doğrudan darbeye bulaşmamış” kişiler derdest edilmiş ve yeni bir mağdurlar kitlesi oluşturulmuştur. Tutuklanan bazı kimselerin 15 Temmuz darbe girişimine sempati ile baktıkları, darbecilerle akrabalıkları olduğu, cezaevindekilere maddi yardımda bulundukları yönündeki gerekçelerin tutarlı bir tarafı yoktur. Öyle ya gizli kapaklı değil de açıkça 27 Mayıs’ı ve idamları destekleyenlere ve 28 Şubat övgüsünde bulunanlara yönelik herhangi bir kovuşturma söz konusu değildir.

Siyaset ve fikir dünyasında zamanla çok şey değişir; ama unutulmamalıdır ki, aslolan, kalıcı olan adalettir.

Benim darbecim “iyidir” zihniyeti, ne kadar kötü, karanlık ve ikiyüzlü ise, sadece bana yapılan darbe “kötüdür” zihniyeti de temelsiz, tutarsız ve adaletsizdir.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.