Dil Meselesi…

M. Medet SOLMAZ

Bismihi Teâlâ

Dil üzerine daha öncede de âcizane iki yazıyı kaleme almıştık.

Ve dilimiz döndüğünce bu eksende hislerimizi, fikirlerimizi irad edeceğiz.

Kuşkusuz dilin devletle payidar olma yanı var.

Açık anlatımla dilin devletle varlığını olağan biçimde idame ettirdiği bilinen bir kabuldür.

Yani bir bakıma devletle teminat altına alınır.

Fransız devriminden sonra ulus devletlerin tarih sahnesine hızla geçtiğini;

Tarihi kayıtlarda görmek zor olmasa gerek...

Birinci dünya harbinden sonra ulus devletler bir bir üremede ivme aldı.

Hatta nüfusu bir milyon olan uluslar bile ‘devlet’ statüsüne geçti.

Hal bu iken asırlarca dini ve inancı bir olan kadim iki millet(Türk, Kürt)  aynı zeminde yaşama gücü buldu.

Harice karşı yekvücut kan/gözyaşı akıtmışsa bunun ciddiyete düşünülmesi gerekmez mi?

Hakkını vermek lazım bu topraklarda asırlarca hüküm süren Osmanlının; varlığını sürdürmesi sanırım uluslar üstü anlayışına bağlamakla abartı yapmış olmayız.   

Cumhuriyetle birlikte ulus devlet ülküsünde ısrar eden sistem; ‘’redçi’’, ‘’tek tipçi’’, ‘’asimilasyon’’ politikalarla; türlü dalaverelerle ümmetin iki bileşenini-Türk, Kürt-

birbirine kırdırttı/kışkırttı!...

İzleri, izdüşümü günümüze dek; ne yazık ki devam ede geldi...

Neticede ne mi oldu?

-BİR: Karşılıklı güvensizlik bir ur gibi vücuda geldi.

Diğer deyişle sistemin güvenmediği halk ve sisteme güvenmeyen bir halkın vücudu…

-İKİ: Özellikle son zamanlarda emperyal güçlerin ateşine yakıt olarak itilen Kürt realitesi…

Peki, bu ciddi bir mesele değil midir?

Çözümü hakikaten imkânsız mı?

Çözümü için korkularımız mı var?

Gerçekleri masaya yatırmamakla elde edilen kazanç ne?

Silahla, ölümle, ısırıcı dille geçmişten bu güne meseleyi çözdük mü acaba?

Eğer halen Türkçe dışında başka bir dilin varlığına hazmedilmiyorsa,

Konuşanlarına başka bir gözle bakılıyorsa,

Yer-mekân isimlerine iyimser bir bakış sergilenmiyorsa,

Konuşucusu yok hükmünde olan İngilizce isimlerine gösterilen ihtimam/anlayış

Bir ‘Kürtçe’ isme gösterilmiyorsa,

Batı, doğuyu; doğu batıyı iki el kucaklamıyorsa,

Dilde kardeşlik naraları terennüm edilip, dılda(gönülde) yer edinmemişse…

Tüm bunların sosyolojik/antropolojik nedenleri sorgulamak gerekmez mi?

Ve belki de en önemlisi ana dilde eğitimi talep eden; ki bunların başında Kürtler gelir:

Halen üniter devlet anlayışına kurban ediliyorsa,

Kürt Meselesi yok sayılıyorsa!

Tavrımız;

Gerçeklerle yüzleşme cesaretini gösterememek mi?

Kimi cüzi iyileştirmeleri öne sürerek kaçamak yapmak mı?

Laz’ı, Çerkez’i, Pomak’ı bahane edip işi çıkılmaz hale sokmak inandırıcı ve ikna için geçerli gerekçe mi?

Yeni anayasanın konuşulduğu bu günlerde fay hattı gibi,

Kırılmaya, kaymaya müsait; orta yerde duran bu meseleyi görmezden gelmekle,

çok şeyi kat kat kaybetmeye devam edeceğiz...

Kalın sağlıcakla.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.