Diline Yabancılaştırılan Toplum: Kürdler

Araştırmacı Yazar Abdulkadir Turan kadim toplumların; kültürlerini, dillerini ve inançlarıyla varlıklarını koruduğuna dikkat çekerek, Kürdler'in yaşadıkları coğrafyalarda varlıklarını sürdürebilmelerinin en temel yolunun dillerini ve kültürlerini yaşatmal

DİYARBAKIR-  Araştırmacı Yazar Abdulkadir Turan, Kürdistan da yaşayan Kürd toplumun da yıllarca zulüm altında asimilasyon, inkâr ve yozlaştırma politikalarıyla karşı karşıya kaldığına vurgu yaparak, dört parçaya bölünmüş Kürdistan da adeta bir toplumun dünya üzerinden silinmeye çalışılmasına şahit olduğunu söyledi.

Konu ile ilgili olarak İLKHA’nın sorularını yanıtlayan Araştırmacı Yazar Abdulkadir Turan, “Kadim toplumlar kültürleri, dilleri ve inançlarıyla varlıklarını korumuş, yaşadıkları coğrafyalarda hâkimiyetleri sürdürebilmişlerdir.” Dedi.

Tarihten bu yana materyalist / kapitalist zihniyetlerin, toplumları pasifize etmek, tarih sahnesinden silmek ve özlerinden koparıp bedenen olmazsa bile ruhen köleleştirmek için kullandıkları en önemli silahları da şöyle sıraladı;

-Kültürel yönden yozlaştırmak,

-Toplumların varlıklarını sürdürmelerinin temel dinamiklerinden biri olan dillerini unutturmak,

-İnançlarını hafife alıp ortadan kaldırmaya çalışmak ve böylece en önemli ruhi dayanaklarını ortadan kaldırmak,

-En sonunda da ölümcül darbeyi vurmak,

Yani dininden, dilinden ve kültüründen uzaklaştırılmış bir toplum haline döndürdükleri toplumu kimliksizleştirerek tarih sahnesinden silmek.

Kürdistan da yaşayan Kürd toplumunun da yıllarca zulüm altında bu asimilasyon, inkâr ve yozlaştırma politikalarıyla karşı karşıya kaldığını sözlerine ekleyen Turan, dört parçaya bölünmüş Kürdistan da adeta bir toplumun dünya üzerinden silinmeye çalışılmasına şahit olunduğunun altını çizdi.

Tüm bu yaşananlara karşı geliştirilen tepkilerin kimi zaman kanlı baskınlar ile bastırıldığını ifade eden Turan, kimi zamanda hak talep adına yola çıkan yapıların ya evrilerek ya da devşirilerek bir şekilde etkisiz hale getirildiğini sözlerine ekledi.
Turan daha sonra şöyle devam etti: “Ancak gelinen noktada artık mızrak çuvala sığmamakta ve haklar daha gür bir şekilde dile getirilmeye başlanmıştır. Fakat ne hazindir ki bu gün dahi hak talep eden mazlum Kürd halkı hakkını talep etmeyi kendi diliyle bile yapamayacak bir duruma mahkûm edilmiş durumda.” 
Konu ile ilgili olarak kendileriyle röportaj yaptığımız Araştırmacı Yazar Abdulkadir Turan ile Kürdçe dilinin Kürd toplumu içerisinde zayıf kalmasının nedenleri üzerine konuştuk.

Bu kadar yoğun Kürd nüfusunun yaşadığı bir bölgede, Kürd dilinin toplumdaki varlığının zayıf kalmasının nedeni nedir?

Kürtçe, yakın bir döneme kadar bölgenin ana iletişim diliydi. Araplar, Ermeniler ve Süryaniler de Kürtçe bilir; Zazalar da Kurmanci lehçesini anlar ve konuşurdu. İslam medreselerinde eğitim dili Kürtçeydi. Arap Seydalar bile derslerini Kürtçe verirlerdi.

Kasidevan ve dengbejler, Kürtler kadar Araplar arasında da dinlenir. Hatta kimi zaman Arapların dengbejlere ilgisi Kürtlerin ilgisinden çok daha fazlaydı. Pek çok dengbej kaseti aslında Arap zenginler için doldurulmuştur. Bunu bu kasetlerin başındaki sunumdan rahatlıkla anlayabilirsiniz.

Ancak seksenli yıllardan sonra Kürtçenin konuşulurluğu hızla geriledi. Hâlbuki bu yıllar Kürtçe için sözde siyasi bir mücadelenin verildiği yıllardır. Kürtçe için siyasi bir mücadele iddiasının öne çıktığı bir süreçte Kürtçenin konuşulurluğunun azalması çok ilginçtir ve üzerinde durulması gereken bir konudur.

Türkiye Arapları hem Türkçe biliyor hem de Kürtlerle aynı olumsuz koşulları paylaşmalarına rağmen iki yaşındaki çocuklarına çok güzel Arapça öğretebiliyorlar. Burada da dikkat çekici bur durum var.

İran, ırak, Suriye Kürdistanlarında Kürd dilinin toplum içerisinde çok daha etkin bir şekilde kullanılıyor olmasına karşı Türkiye Kürdistan’ında Kürd dilinin şehirleşmemesinin altında yatan sosyolojik ve psikolojik nedenler nelerdir?

Bir dilin yaşaması, o dili konuşanların ona sahiplenmesi, o dilin siyasi bir koruma altında olması ve o dile karşı bir siyasetin güdülüp güdülmemesi ile ilgilidir.

İran, Irak ve Suriye; Kürtçeye karşı Türkiye’ye göre daha ilk günden daha gevşek bir siyaset güttüler. Kürtçeyi konuşulur bir dil olmaktan çıkarmayı hedefleyen politikalar gütmediler. Özellikle Irak, Kürtçeyi aslında resmi olarak destekledi, İran’da bu yönde kısmi bir politika uyguladı. Suriye Kürtlerinde ise dillerine sahiplenme konusunda yüksek bir bilinç vardır.

Öte yandan Türkiye’de zorunlu eğitim daha katı uygulanıyordu. Bunun yanında Türkiye’de Kürtçenin konuşulurluğunun azalmasında özel televizyonların büyük etkisi var. Çocuk ve gençlerin arzularına hitap eden programlarıyla özel televizyonlar, baskıyla, resmi eğitimle ulaşılamayan bir amaca kısa sürede ulaştılar. Özel televizyonlara ulaşan yörelerin çocuk ve gençleri kısa bir süre içinde Kürtçeden Türkçeye geçtiler ve günlük yaşamında Türkçe konuşmaya başladılar. Buna futbol maçları izleyiciliğinin etkisini de eklemek gerekir.

Dine sahip çıkma görüntüsü verirken dindarlığında samimi olmayan kişiler dine nasıl zarar veriyorsa dile sahip çıkma görüntüsü verirken dil sevgisinde samimi olmayanlar dile öyle zarar verir. 

“Gençliğin kültür dili Kürt solu ve PKK ile Türkçeye döndü”
Sol gruplar ve PKK, bölge tarihinde ilk kez kültürel etkinliklerinde gönüllü olarak Kürtçeyi terk ettiler. Daha önce Arapçayı öğretmek üzere kurulan medreselerde bile kültürel etkinlik dili Kürtçe iken sol gruplarla birlikte kültürel etkinlik dili Türkçe oldu. Solcular, Kürtçülüğü bir kamuflaj olarak kullanıp sosyalist hedefler peşinde koştular ve hem dünya hem Türkiye’nin sosyalist birikimini Kürtler arasına taşıdılar. Etkinliklerini Türkçe yaptılar, dergilerini Türkçe çıkardılar. Daha önce gönüllü olarak tek satır Türkçe okumamış Kürt gençleri, onların ideolojilerine kapılırken gönüllü olarak ve hatta zevkle Türkçe okudular. Kürt gençleri, okul kitaplarının yüzüne bakmazken ve daha önce Kürtçe dışında hiçbir dilden zevk almazken solcuların etkinliklerinde Aziz Nesin, Yaşar Kemal, Nazım Hikmet, Fakir Baykurt, Kemal Tahir, Orhan Kemal gibi sol yazar ve şairler üzerinden Türkçeye sevdalandılar, Türkçe şiir, hikaye yazdılar. Kürtler arasında gençliğin kültür dili Kürt solu ve PKK ile Türkçeye döndü.

Öte yandan PKK ile Kürtçe siyasi bir kimliğe büründü; Araplar ve Süryaniler, bu siyasi kimlikle birlikte Kürtçe konuşmayı kendileri açısından bir tür dayatma olarak gördü. Yine Zazalar, Kurmanci lehçesini konuşma konusunda bu siyasi kimlikle birlikte isteksizlenmeye başladı. Bu durum, Kürtçenin bölgenin iletişim dili olması gerçeğine zarar verdi.

PKK’nin siyasi düşüncesine tepki duyan Elazığ, Malatya, Erzurum, Adıyaman Kürtleri gibi Kürtçe açısından sınır bölgesinde yaşayanlar Kürtçeyi konuşmayı terk etti. Orta Anadolu’da yüzlerce yıldır her şeye rağmen dillerini koruyan Kürtler, PKK ile özdeşleştirilme endişesiyle evin dışında Kürtçe konuşmayı terk etti. Benzer bir durum, Batı’daki şehirlere yerleşen sıradan Kürtler ve Türkiye’nin her yerindeki memurlar için de geçerlidir.

Sonuç olarak sol gruplar ve PKK, Kürtçenin kitleler tarafından konuşulmasına ağır bir darbe vururken onların kurslar ve birkaç yayın organı üzerinden Kürtçeye sahip çıkmaları çoğu zaman bir gösteri, bir entelektüellik gevezeliği olarak kaldı. Kürtçeyi kitlelerden al, birkaç gevezeye teslim etti, onların Kürtçeye yaptığı hizmet yalnız bundan ibarettir.

Bu sıkıntıyı aşma adına akademik olarak ortaya konulacak ne tür projeler olabilir?

Dil, gönüllü öğrenilmez ve gelişmez. Dilin kendisini koruması zorunlu bir eğitim gerektirir. Bu zorunlu eğitim ya devlet eliyle ya da aileler ve sivil toplum kuruluşları tarafından gerçekleştirilir. Bu yönde adımlar atılmadan ve bir bilinç oluşmadan bugünün dünyasında hiçbir dilin kendisini koruması mümkün değildir. Ya seçmeli dersler, zorunlu olacak ya da aileler çocuklarını bu dersleri almaya yöneltecek ve sivil toplum kuruluşları da bu yönde bir bilinç oluşturacak. Aksi halde Türkiye’de Türkçeyi, Suudi Arabistan’da Arapçayı bile seçmeli ders yaparsanız öğrencilerin bu derse katılımı çok düşük olur. Resmi zorunlu ders ya da aileler ve sivil toplum kuruluşlarınca fiili zorunlu ders dil için hayat damarı olacaktır. Bunun dışındaki edebi ve görsel etkinlikler hiçbir zaman sınırlı sayıdaki kişinin etkinliği olmaktan çıkmayacaktır. (Fikret Özkan-İLKHA)

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Güncel Haberleri

Asgari ücret 28 bin 75 lira olarak belirlendi
Sanal kumar gençliği tehdit ediyor!
Lastik ustaları: Kış lastiği 7 derecenin altında zorunluluktur
"Yüzyılın Konut Projesi" başvuruları yarın başlıyor
1,8 milyon kişinin ehliyeti artık geçersiz!