Dua etmek fıtrî bir ihtiyaçtır

Mehmet ŞENLİK

 Allah'ı Rabb bilip O'nun önünde secdeye kapananlar, ihtiyaçlarını sadece O'na bildirir ve sadece O'ndan yardım dilerler. Fatiha Suresi'nde sürekli ‘Yalnız sana ibadet eder, yalnızca senden yardım dileriz' derken bunu en güzel şekilde dile getirirler.

Tabiatı itibariyle insanoğlu güçsüz ve yetersizdir. Dolayısıyla daima başkasının yardımına muhtaçtır. Sıkıştığı zaman bir yerlere sığınır ve onlardan yardım ister. Ancak insanın öyle ihtiyaçları olur ki, başkalarının onu karşılaması mümkün değildir. İşte böyle bir noktada Allah'a inanmayan inkârcılar ve O'na ortak koşanlar bile o sahte mabutlarını bir tarafa atar, Âlemlerin Rabbi olan Allah'a yönelir ve ondan yardım isterler:

“İnsana bir zarar dokundu mu, yan yatarken, otururken ya da ayaktayken bize dua eder durur: zararı üstünden kaldırdığımız zaman ise, sanki kendisine dokunan zarar için Bize dua etmemiş gibi döner-gider” (Yunus: 12; Zümer:49)

İlk insandan günümüze kadar bütün insanların hayatında dua olayı gündemdedir. Din ve ibadet konularında insan mutlaka bir dine inanır. Allah'a inananlar Allah'ın, Allah'ı unutanlar ise ilâh diye inandığı bir şeyin önünde ibadet eder, ona sığınır, ondan yardım ister, ya da ondan korkarlar. Dua etmek de bu tapınmanın bir parçasıdır. İster Müslüman olsun, ister gayr-i müslim olsun; kimileri rahata kavuşunca, kendini güçlü hissedince dua etmeyi bırakır. Bu gibilerin hayatında duanın yer almaması işin aslını değiştirmez. Onlar da dara düşünce sığınılacak ve yardım istenecek bir melce ararlar.

İslam'da duanın ibadet olarak apayrı bir yeri vardır. İslam'a göre dua, sadece bir psikolojik rahatlama aracı değildir. Hele hele bazılarının zannettiği gibi, işleri görünmeyen bir ilâh'a havale etmek hiç değildir. Dua, bir korkunun, bir endişenin, bir ürpertinin sonucunda bir sığınma, o ürpertiden kurtuluş arzusu da sayılamaz. Eski dinlerde olduğu gibi kızgınlığından ve kötülüğünden kurtulmak üzere ilâhlara el açmak da değildir.

Dua bir iman, bir aksiyon, bir çaba ve uyanıştır. Allah'ı ve O'na ait hakimiyeti, ilâhlığı tanımaktır, bunu itiraf etmedir. Hayatın amacını idrak etme, yaşayışı programa koyma, ilerisi için hazırlık yapma, Din için çalışmaya (cihada) azmetme, toparlanma ve eksikliklerini gidermedir.

Dua, Allah'ın makamından sürekli bir istemedir. Bu isteme mümin için bir inanç, bir ibadet biçimi, bir şiar, bir hayat hedefidir. Mümin özlediği İslamí hayata, dua ederek kapı açmaya çalışır. O, Allah'ın bitmez-tükenmez hazinelerini, iyi bir mü'min olma uğruna ister, onların yeryüzüne inmesini ve onlara ulaşmasını niyaz eder.

Dua mü'min için, yüce idealleri, dünya ve içindekilerden daha değerli şeyleri bulabilmenin, onlara ulaşmak için çaba göstermenin aracıdır. İnsanların yaşaması için araç kılınan ‘dünya ve ondan bir şeye sahip olmak' tekamül değildir. İnsan için tekâmül bunun da ötesinde yüce hedeflerdir.

Dua, mü'mini ayrılığın yalnızlığından kurtarır. Dua, mü'minin aşkının, muhabbetinin ve saygısının eyleme dönüşmüş şeklidir. Mü'min, dua etmeden önce duaya hazırlanır. Yani o önce fiilí duada bulunur. İbadetini noksansız yapmaya çalışır. Varacağı hedef için gerekli çalışmaları yapar. Tehlikelere karşı yeteri kadar tedbir alır. Emredileni yapar, yasaklanandan kaçar. Bundan sonra da amelin kabulü için dua eder, gücünü aşan konularda Allah'tan yardım diler, eksikliğinin tamamlanması, hatalarının bağışlanması için Allah'a sığınır, tevbe eder. Allah'a bağlılığını ve sevgisini dua ile ortaya koyar.

Bu hususta peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellemin tavrı en güzel örnektir. O, her konuda yılmadan, usanmadan, kınayanların kınamasından korkmadan ısrarlı bir şekilde çalıştı, mücadele için lazım olan şartları yerine getirdi. Hatta ayakları şişinceye kadar ibadete gece gündüz devam etti. Rabbinin rızası dışında hiç bir iş yapmamaya özen gösterdi. Peygamberlik görevini hakkıyla yerine getirdi ve sonra da ellerini açıp her an, belki günde yetmiş defa Rabbine dua etti. Rabbine halini arzetti.

Mü'min, her konuda üzerine düşen görevi yaptıktan sonra duaya da başvuracaktır. Kısaca dua etmeye yüzü olacaktır. Hiç bir şey yapmadan, çalışmadan, tehlikelere karşı tedbir almadan, toplumun ve nefsin ıslahı için bir şey yapmadan, günahlardan korunmadan; ‘Rabbim, şunu yap, bunu hallediver, ortalığı düzelt, ihtiyaçlarımızı gider' demek dua değildir. Böyle yapmanın duanın adabıyla bir ilgisi yoktur.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.