VAN - Özel Yetkili Mahkemelerin kapatılması ve tutukluluk süresini 5 yılla sınırlayan yeni kanunun yürürlüğe girmesinin ardından başlayan Ergenekon tahliyelerini İlke Haber Ajansına değerlendiren Hür Dava Partisi (HÜDA PAR)Van İl Başkanı Av. Rasim Sayğın, hükümetin Ergenekon tahliyeleriyle darbe girişimini meşrulaştırdığını söyledi.
5 Ağustos 2013’te karara bağlanan 275 sanıklı Ergenekon davasının 8 ayda yazılan ve 16 bin 600 sayfadan oluşan gerekçeli kararda, Ergenekon’un silahlı terör örgütü olduğu belirtildi. 16 bin 600 sayfayı bulan dosyanın birkaç saat içerisinde incelenip karara bağlanmasını ‘üstünlerin hukuku’ olarak değerlendiren Av. Rasim Sayğın, “Bu karar, hukukta eşi görülmemiş örneklerden biridir. Bu dava beraatla sonuçlanırsa bundan sonra darbeye zemin hazırlama veya darbeye teşebbüs suçundan kimse ceza almayacaktır. Haliyle ele geçen bunca delile rağmen, bu suçtan ceza verilemiyorsa, bu şu anlama gelir: Bundan sonra ancak darbe gerçekleşmişse suç oluşur. Zaten Darbe gerçekleşmişse ve başarılı da olmuşsa bu durumda yargılama da olmayacaktır.” dedi
HÜDA PAR Van İl Başkanı Av. Rasim Sayğın ile gerçekleştirdiğimiz Ergenekon tahliyelerine yönelik farklı bir bakışın ortaya konulduğu röportajımız…
“MAHKEME İLK KEZ DERİN DEVLET HAKKINDA BİR KARAR VERİYOR”
Derin Devlet dediğimiz yapının karşılığı nedir. Türkiye de bir mahkemenin ilk kez derin devlet hakkında karar veriyor olması ne anlama geliyor?
Derin devlet karşılığını anayasa ve kanunlardan almayan, ancak devlet içerisinde birçok kurum içerisine yapılanmış olan devletin yönetimine ve gidişatına menfaatleri ve siyasi düşüncelerine uygun olarak yön vermeye çalışan aralarında hücresel emir komuta zinciri olan yasadışı bir yapılanmadır. Bu yapılanma devlet adına hareket ederek, yasadışı örgütler kurar veya onlarla işbirliği yapar gerektiğinde ön görülen amaca ulaşmak için onlara devlete karşı eylem dahi yaptırır, cinayetler işletir. Derin devlet içerisinde aynı zamanda sivil toplum kuruluşları da yer alır.
Derin devletin Türkiye içerisinde, temel görevi az önce bahsettiğimiz üzere, amaçları üzere süren rejim ve sistemi korumaktır. Buradan hareketle topluma sürekli şekil vermeye çalışır. Toplumu bu rejimin dışına çıkaracak, farklı amaç ve ideolojileri toplum nezdinde karartır, rencide eder, kurduğu yasadışı silahlı örgütlerle veya anlaşması olduğu diğer örgütlerle bu farklılıkları tasfiye etmeye çalışır. Toplum içerisinde sürekli ve rutin giden çalışması budur.
Nihai hedefi ise devlet idaresini sürekli elde tutmaktır. Bu idare kendi denetimleri altında olmayan hükümetlere geçtiği anda, bu sefer amaç bu hükümeti düşürme noktasında eylemlere yoğunluk vermek ve hükümeti çalışamaz hale getirerek düşmesini sağlamaktır. Bunu yapamadıkları zaman ise darbe ortamı hazırlayıp askeri darbe yaparlar. Bunlar kendilerini devletin asıl sahibi olarak görürler. Yapmakta oldukları her suçu da mubah görürler. Tabi bu örgütlenmenin getirdiği ciddi bir maddi menfaat boyutu da vardır.
Mahkeme gerekçeli kararında bu yapılanma şu şekilde tanımlanmıştır. Söz konusu silahlı terör örgütünün derin devlet yani gladyo/kontragerilla yapılanmasına denk geldiği ve bu örgütün daha çok Türk Silahlı Kuvvetleri içerisinde faaliyet gösterdiği ve içerisinde, diğer kurumlardan, basından, sivil toplum kuruluşlarından da birçok kişiyi barındırdığını tespit etmiştir.
“DERİN DEVLET HAKKINDA VERİLEN KARAR MALUMUN İLANIDIR”
Mahkemenin ilk kez derin devlet hakkında bir karar veriyor olması, aslında malumun ilanı olmuştur. Türkiye’de yıllardır böyle bir yapının varlığı hep konuşulmuş ancak hep de bir şehir efsanesiymiş gibi kalmasına özen gösterilmiştir. Bu kararla böyle bir yapının varlığı artık hayal ürünüymüş gibi olmaktan çıktı. Bu kararın belki bu davanın en büyük kazanımı da artık bu oldu. Toplum artık böyle bir yapının varlığını kesinkes öğrenmiş oldu. Artık Halk manipülasyonlara, tahriklere, provokasyonlara kolay kolay gelmeyecektir. Her olayın altında bu yapının parmağı aranacaktır. Nitekim Gezi Parkı olaylarıyla başlayıp devam eden ve olaylara halkın ciddi katılım göstermemesinin altında yatan gerçekte budur. Artık işlenen veya işletilen bir iki cinayetle toplumun farklı kesimleri sokağa dökülmemektedir. Belki şuan paralel yapı olarak ifade edilen yapının bir çok provokasyonunun karşılık bulmamasının nedeni de bu davalardır. Bu davaların en önemli sonucu, Türkiye’yi ve toplumu eski Türkiye, eski toplum olmaktan çıkarmıştır.”
ERGENEKON BİTTİ Mİ YOKSA YENİDEN Mİ BAŞLIYOR?
Örgüt ile ilgili olarak ele geçirilen delillerin değerlendirilmesinde susurlukla kıyaslanmayacak oranda çok delil olduğu ifade edilmiştir. Asker içerisinde yapılandığı ifade edilen bu örgütün buna rağmen bazı hücrelerine ulaşılamamıştır denilmesi neye işaret ediyor. Bu söylem askeri hiyerarşi içerisinde Ergenekon’un daha bitmediği anlamına gelir mi?
Bir defa mahkemenin kendisi dahi gerekçeli kararında darbeyi yargılamadığını itiraf etmiştir. Zira kendi önüne getirilmiş bir darbe suçu bulunmadığını beyan etmiştir.1980 ve 1990’lı yıllarda işlendiği iddia edilen suçlar için de aynı gerekçeyi sunmuştur. Dolayısıyla söz konusu dava 2002 ve 2003 yıllarından itibaren işlenen suçların yargılandığı bir dava olmuştur. Bu süreç içerisinde de zaten bir darbe olmamıştır. Zira Ecevit Hükümetinin düşmesiyle beraber, ekonomik anlamda bir zemin oluşmuş olsa da, siyasal ve sosyal anlamda bir darbe zemini mevcut değildi. Öncelikle bu ortamın sağlanması gerekmekteydi. Bunun için de ülke yönetilemez bir hale sokulmalıydı. Bunun için sayısız eylemlerde bulunuldu. Ancak arzu edilen ortama bir türlü ulaşılamadı. Özellikle Genelkurmay Başkanının bu adımlar karşısında sağlam bir irade ortaya koyması nedeni ile TSK içerisinde bir hareketlilik oluşturulamadı. Bunun için önce darbe zemini oluşturulup, TSK buna mecbur bırakılacaktı. Yine halkın olası tepkisi minimize edilecekti. TCK'da bu da suç kapsamında değerlendirilmiştir.
“GENELKURMAY BAŞKANI TERÖRİST OLUR MU?”
Gerekçeli kararda ayrıca ön plana çıkan başlıklardan Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ hakkında “Genel Kurmay Başkanından Terörist olmaz” algısının oluşturulmaya çalışıldığı izlenimine yer verildiği ifade edilmektedir. Bu doğru bir tespit midir? Gerek başbakanın gerekse de hükümetin Genelkurmay başkanına karşı tavırları da göz önüne alındığında böylesi bir algının etkisinde olduğunu söyleyebilir miyiz?
Öncelikle Mahkeme çok iddialı olduğu kararında, Genelkurmay Başkanından Terörist olmaz algısı oluşturulduğu için, vazgeçmek zorunda kaldı. Eğer bir terör suçu varsa ve bu kapsamda işlenen bir suç varsa istenildiği kadar kelime oyunu yapılsın sonuç değişmez.
Oluşturulan algılar üzerinden ordu içerisinde etkili ve yetkili olan generallerin ve rütbelilerin terör suçu işlemedikleri, yaptıkları işin devletin maslahatını düşünerek emirlere itaat olduğu olgusunun göz önünde bulundurularak cezalandırılmamaları talebi ne kadar doğru. Yasalar önünde herkesin eşit olması durumunu bu bağlamda nasıl değerlendirirsiniz? Yani diğer bir deyişler, ‘Türkiye de Hukukun üstünlüğü mü, üstünlerin hukuku mu işleyecek.’ Beklentiniz nedir?
Bir defa konusu suç olan bir emrin yerine getirilmesi, hukuka uygunluk nedeni değildir. Emir komuta zinciri içerisinde itaat de olsa bu suçun manevi unsuru olan, kastı ortadan kaldırmaz. Kanunu bilmemek mazeret değildir. Bu kapsamda suç işleyen kim olursa olsun, amaç ve niyetleri ne olursa olsun, eğer kanunda sayılan hukuka uygunluk hallerinden biri mevcut değilse cezalandırılması gerekir. Yasalar önünde eşitlik, hukukun güvenirliği ve tam adalet açısından vazgeçilmez bir durumdur.
15 gün içerisinde açıklanması gereken gerekçeli kararın 8 ay sonra açıklanmasını nasıl değerlendiriyorsunuz. Açıklanan gerekçeli karar dikkate alındığında elde ki delillerinde bolluğu ve birçok delilinde sübut bulmuş olması bu sanıkların yeniden tutuklanması gerektirmez mi? Bundan sonra sürecin nasıl işlemesi gerekir?
Gerekçeli kararın 15 gün içerisinde yazılması gerekmektedir. Gerekçeli karar 15 gün içerisinde yazılmazsa ne olur bunun tam karşılığı hukukumuzda yer almamaktadır. Bu konuda hukuki bir boşluk var yani hükmen tutuklu olan şahıs hakkında tahliye talebi nereye yapılacak. Kararı veren mahkeme ben dosyadan el çektim artık bakamam diyor. Yargıtay da dosya bana gelmediği için karar veremem diyor. Bu durumda tutukluluk durumunu kim inceleyecek. Anayasa Mahkemesi bu konuda 15 gün aşıldığı için ‘hukuka aykırılık var’ dedi. Mahkemeye tutukluluk durumu incelenmelidir mesajı verdi. Ancak Mahkemenin yapacağı şey mevcut delil durumuna göre tutukluluk durumu hakkında bir karar vermekti. Ancak Her ne hikmetse sanki Anayasa Mahkemesi tahliye kararı verilmeliydi demiş gibi, dosya önüne giden mahkeme sadece gerekçeli kararı bile 16 bin sayfayı bulan dosyayı birkaç saat içerisinde inceledi ve tahliye kararı verdi. Burada tam bir üstünlerin hukuku durumu vardır. Ergenekon sanıkları hakkında hükümet dahil tüm kurumlar tahliye yolu arıyorlardı. Anayasa Mahkemesi kararı bir fırsat oldu. Bu karar hukukta eşi görülmemiş karar örneklerinden biridir.
Artık bundan sonraki süreçte yeni bir tutuklama kararı beklemek zordur. Yargıtay dosyayı onaylarsa ancak kesinleşmiş hükmün infazı için tutuklama olabilir.
Yargıtay’ın kararı bozma gibi bir durum ortaya çıkarsa meydana gelecek sonuç nasıl olur. Dava nasıl bir seyir alır. Kamuoyun nezdinde büyük bir destek bulmuş böylesi bir davanın bu kadar delile rağmen sümen altı edilmesinin Türk yargısına ve hükümete maliyeti ne olur?
Yargıtay dosyayı bozarsa, tabi bunun bozma gerekçesine bakmak gerekecektir. Eğer Suç oluşmamıştır derse, bu durumda dava beraatla sonuçlanacak ve darbeye zemin hazırlama veya darbeye teşebbüs suçundan kimse ceza almayacaktır. Haliyle ele geçen bunca delile rağmen, bu suçtan ceza verilemiyorsa, bu şu anlama gelir, bundan sonra ancak darbe gerçekleşmişse suç oluşur. Zaten Darbe gerçekleşmişse ve başarılı da olmuşsa bu durumda yargılama da olmayacaktır.
Yani hükümet uzun vadeli bir düşünce içerisine girmemiştir. Bunca delile rağmen ceza verilemiyorsa, bundan sonra bu dosya kapsamında sayılan eylemlerin hepsi, hükümeti düşürmek için kullanılabilecektir. Hükümet ve hukuk süreç içerisinde oldukça yüksek bir risk almıştır. Artık hiçbir savcı benzeri bir soruşturma yürütemeyecektir.
Türkiye de zaten sıkıntılı olan hukuk güvenirliği ve hukukun üstünlüğü artık hiçbir anlam ifade etmeyecektir. (Fikret Özkan - İLKHA)