Eşeğimin Bildikleri Veya Yeni Anayasa…

Mirali YILDIRIM

Sayın Cumhurbaşkanı’nın “Yeni bir anayasa şart..” sözlerinden sonra anayasa, gündemin merkezine oturdu. Adalet Bakanı Abdülhamit Gül de “1921 (belki 1924) anayasasının ruhuyla kuşatıcı, yeni anayasa şart..” Sözleri de düşlenen yol haritasını gösteriyordu.

Yeni anayasa sözü, esasen Cumhuriyet tarihiyle yaşıt. Gelen söyledi, giden söyledi; yeni gelenler yine söyledi, söylüyor.

Elbette sadece söylenmesi bile anlamlı..  Çünkü gerçekten yeni anayasa şart hatta farz! Bunlar -bibexşînin- eşeğimin bildiği zaruretler.

Farz-ı ayn mı kifaye mi.. ulema ve hukukçular bilir veya bilmeli.

Neden mi? Çünkü:

“Ölmeden mezara gömülen Hasta adam (Osmanlı)’dan” sonra, Frenk Hastanesinin Acil Servisinde bir “Hasta” kalmıştı. Ağır yaralı...

Aslına, gerçek yaşamına dönmesi için ameliyata alınması, cerrahi müdahalelerden geçmesi lazımken; acil servisteki uyku sersemi doktorların pansumanıyla tahliye edildi.

Hasta Anadolu halkıydı; tahliye edilen Türkiye Cumhuriyetiydi. Sık nükseden kronik hastalıklar, çekilmez ağrılar, her defasında gidilen Acil Servisler de bu yüzden!

Devletin ideolojisinin taban tarafından sindirilememesi.. egemenliğin dayandığı temel ilkelerin ağrı yapması budur.

Yasama, yürütme, yargının yapılanması, şekli, aralarındaki yetki bölüşümünün hala tartışılıyor olması; bunların bir yerlere şifa, diğer cenahları komaya sokmasının sebebi de budur.

Türkiye’yi; kurtaracak, duygusal bağları pekiştirecek; ümmetin zenginlikleriyle buluşturacak; nihayet dünyada değer yapacak yeni anayasanın zamanı gelmiş, geçiyor bile!

Baksanıza; Halk Fırkası bile İttihat ve Terakki ruhuna rağmen yeni anayasa diyor. Partiler haykırıyor. STK’lar acil ihtiyaç diyor… Eeee? Yeni’ye mani olan nedir?

-Elcevap: Samimiyet eksikliği veya şaka..!

Son yüzyılda; her kes gitmiş Mersin’e, bizimkiler(!) tersine! Zarokê xelkê derin masîyan, yê me derin kusîyan! (Ellerinki balığa, bizimki tosbağaya gidiyor)…

*Mevcut anayasa; Misak-ı Milli’den rızasıyla vazgeçenlerin; “az olsun, benim olsun..” diyen zihniyetin anayasası.

Mevcut Anayasa’nın temeli yetersiz, deprem yasalarına aykırı… ağır hasarlı..

Bu Anayasayla; hilafet kaldırıldı; ümmetle sevdamız, geçmişle bağımız koparıldı. İçeride te’dip, tenkil, toplu ağır cezalar kesildi. Halk iradesiyle değil, rutin askeri darbelerle güvenceye alındı. Örümcek ağına, bin yıl ömür biçildi…

Hasılı; olmadı, olmuyor, olmayacak.

Bu yasaları, kendi yasalarının yan sanayi ürünü olarak bizlere dayatan dönemin galipleri; İngiltere ve Fransa’da neler değişmedi ki! Milli kahramanları Ferrokkrom potalarında eritildi, belediye hafriyat birimlerine teslim edildi veya “dünya siyaset ve fikir müzelerindeki istirahatgahları için British Museum’lara verildi ama bizler; hala nenemizin deterjanını (kil) kullanmaya devam ediyoruz.

Sayın Gül; Cumhurbaşkanı’ndan bihaber konuşamaz elbet. 1921 Anayasası’nın ruhu diyor. Kalplerin Rabbi; istikamet üzere kılsın; bildikleri güzelliklerle amel ettirsin, bilmediklerini öğretsin inşallah, ama yetmiyor!

Bilinmeli ki; dediği anayasada “Hilafet, Şer’î hükümler vardı; Kürdistan.. Vekilleri vardı; Ermeni’nin dahi Osmanlı bütünlüğünü, şeriat yasalarını savunduğu bir güvence vardı; Türkiye’yi oluşturan farkların tasannu için eridiği bir kabul ve ilan potası vardı.

Başımıza nice mühendisliklerle kondurulan; Haçlı Şövalyesi gibi kadim değer ve tanımlarımıza kasteden İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’ni iptal ve imha yerine; tevillerle izaha çalışan etkili ve yetkili kardeşlerimin(!?), yeni anayasa sözüyle ne kastettiklerini anlamakta zorlanıyorum! Hem Vallahi hemi de Billahi!!

Doğruu, çabaları; hırsızı kovmak için, normal taş yerine değirmen taşına sarılan aciziz işi gibi geliyor bana!

Şakacı…! Yine şakalıyor…” denmesi için;  artık söz yetmiyor!

Artık halkın reyleri de gaza gelmiyor. Pire için yorgan yakan bir çoğunluk var biline!

Çare tabi ki Şanlı Mazi’de ama 1921 Anayasası’nın ruhunu diriltecek bir Yerli veya Millî nerde? Vesselam!

HİSSE:

1-FETO; Selam Tevhid Davası’nda, başta Sayın Cumhurbaşkanı olmak üzere yaklaşık 300 kişiyi yaftalamıştı. Cumhurbaşkanı’nın şahsında devlete de talip olmasaydı kim bilir hala bizi ve devleti şaklayacaktı! 15 Temmuz sonrasında NATO, 300 subayı sahiplenmişti...

Güldürmeyen şakacı.. Güldürürken aslında ağlatan şakacı olarak tiyatroya yeni bir tür ekledi.

Adı mı? Edebiyat dünyası düşünüyor!

 2-Selanik bizimken söylenen Türkü:

“Selanik içinde SELÂ okunur /Selâmın sadası bre dostlar cana dokunur /Gelin olanlara kına yakılır / Aman ölüm zalım ölüm üç gün ara ver /Al başımdan bu sevdayı götür yare ver”

Hıımmm? Ezan okunurken, İzmir’de tencere çalanlara gitsin…

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.