Felçli ve oturak bir adam: Şeyh Ahmed Yasin

Mehmet Ali GÖNÜL

Dün onun şehadet yıl dönünüydü. Bir israil yargıcı “O, felçli ve oturak bir adam; ama onun felçli ve oturak olmayan aklı ve dili var…” demişti Şeyh Ahmet Yasin hakkında.

Yaşantısının en zor dönemlerinde dahi izzet ve onurunu korumuş biri olarak vakarıyla, işgalci israil'in kalbine her zaman korku salmıştı. Tavizsiz ve dik duruşu, Mü'mince bir direnişle onulmaz yaralar bıraktı israil'in bağrında. Buna karşın Mü'min gönülleri yediden yetmişe fetheden bir izzet bir şeref bir direniş önderi oldu her zaman.

Hayatı ve yaptıkları, bahane ve sebepler arkasına sığınanlar için her deliği tıkayan bir durumdu. Felçli ve eli ayağı tutmayan bu şahsiyetin bir ulusu peşinden sürüklemesi, özgürlüğe giden yolda azimle donatması, tüm dünyanın gözleri önünde cereyan eden bir olaydı.

Peki, neydi bu Pir'in öyküsü… Bu “İki İntifadanın Şeyhi” nasıl bir yaşantı sürmüştü? Bilmek gerekmez mi? Şeyh Ahmed Yasin, Filistin'in Askalan şehrinin el-Cevra köyünde 1937 yılında doğdu. Daha üç yaşındayken babasız kalan küçük Ahmed Yasin'i, annesi büyüttü. Annesinin kanatlarını gerdiği aile, ağabeyi Şihde'nin de yardımıyla 1948'de Gazze'de daha sonraları Şati Mülteci Kampı diye anılacak yerde meskûn oldular.

Bu göçün sebebi, aynı yılın 14 Mayıs'ında Ortadoğu'nun kalbine bir bombanın düşmesi / yani israil'in kurulmasıydı. Kuruluşunu ilan eder etmez Filistin'in büyük bir bölümünü işgal etti. Her yerden Gazze gibi merkezi şehirlere göçler oldu.

Fakat 1952 yılı yaz mevsiminde bir yüzme esnasında kafası üstü düşmesi sonucunda boyun kemiği kırıldı. Tüm vücudu felç olan Ahmed Yasin, buna rağmen yılmadı. Bedensel özürlü olmayı mazeret göstermedi. Kaçmadı ve kendini eğitime adadı.

1955'ten beri Filistin İhvan-ı Müslimin Hareketi içinde yer alan Şeyh Yasin, bir müddet öğretmenlik de yaptı. Aynı zamanda Hatiplik göreviyle de birçok camide halkı şuur ve bilgiyle donatacak, yaşanılan sürecin gerçeklerini gösterecek tebliğ çalışmalarında bulundu.

Önceleri yardım dernekleriyle halkın ihtiyaçlarını karşılayan sosyal faaliyetlerle başlayan teşkilatlanması, gittikçe çocuklara, gençlere ve halka eğitim açısından da yansımaya başladı. Gençlerin yetişmesini ve iyi bir eğitim görmelerini istediği için bu konudaki aktiviteleri istikbale yatırım yapma adına hızlandırdı. O, işgale direnmenin halkı eğitmekten geçtiğinin bilincindeydi.

“Müslümanlara ilme önem vermelerini tavsiye ediyorum. İlim, gelecekte bizim düşmanlarımıza karşı zafer elde etmekte kullanacağımız silahımız olacaktır. Cehaletle zafer elde edemeyiz. Dini, dünyayı ve ahireti kuşatacak bir ilimle ancak zafer elde edebiliriz” demişti bir konuşmasında. Böylelikle de eğitimin önemini vurgulamıştı.

 “İslam Merkezi, Ed-Dava ve'l-Cihad, israil Topraklarındaki Birlikler, İslam Cemiyeti Hareketi gibi STK'larla hem halka yardım etti hem de İsmail Ebu Şeneb gibi bir mühendis, Abdülaziz Rantisi gibi şahsiyetler yetiştirdi bu direniş mektebinde. Akabinde Hamas, yani İslami Direniş Hareketi. Onurun ve izzetin adı… Ömür boyu hapis cezası ve on beş yıl ilaveten mahpusluk…

22 Mart 2004 yılının sabah namazında israil'in hamisi ABD helikopterleri olan Apaçilerden atılan füzelerle cami çıkışında şehadet mertebesine ulaşan Şeyh Ahmed Yasin, geride bu kanlı cinayete şahid parçalanmış tekerlekli sandalyesini bırakmıştı.

Nitekim Şeyh Yasin'den bir ay sonra Rantisi'nin şehadetinin de bereketiyle uğruna Şeyh Yasin'in hayatını adadığı bu şuur ve bilinç sonucu, yapılan Filistin ulusal seçimlerinde Hamas, birinci olarak çıktı. Bu gerçeğin altında şehid kanlarıyla sulanan ve serpilip gelişen bir direniş ve onun bereketi yani hayatlarıyla da ölümleriyle de örnek ve ölümleriyle dirilişe vesile olan önderler vardır.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.