Gezinin intikamı!

Nurullah AY

 Gezi, kuşkusuz bir kalkışmaydı ve bu kalkışma, ülkenin gündemini uzun süre meşgul etti; sadece meşgul etmekle kalmadı, ülkeye verdiği zarar milyon dolarlarla ifade edildi.
Arkasında hangi güç ve saiklerin olduğu veya bunların kimler olduğu konusunda çok şey yazıldı, çizildi.

Bunu bugün uzun uzadıya anlatmak yersizdir.
Ancak es geçilmemesi gereken bir detay var ve bu detay göz önünde bulundurulmadığı takdirde bugün bölgemizde olanları bir yere oturtmak imkânsız olur.

Ruha inanmayan Gezi ruhunun o gün yapmak isteyip de yapamadığı, bu yüzden de bir türlü unut(a)madığı bir şey var:
PKK üzerinden olayları Kürt mahallesine taşımak.
Gerçi ilk başlarda PKK'li gençler de Gezi'ye ciddi bir destek olmuşsa da, gerek giydikleri markaların farkından gerek Kemalist elitlerin "Aa ne işleri var bu köylülerin!" dercesine küçümseyici bakışlarından gerekse İmralı'daki “Ne olacak benim halim!” türünden olayı fayda eksenli okumalarından dolayı, PKK bileşenleri desteğini geri çekti.

İmralı'daki zat, özel konumundan dolayı hükümete mavi boncuğu gösterip tabanına “katkı sunmayın” derken, akabinde de Sırrı Süreyya ile gönderdiği mektuba “Gezi ruhuna selam!” diyerek ruhuna helva okutulan Gezicilere de “mavi boncuk kimdeyse benim gönlüm ondadır” mesajı verip kaybetmeyeceği bir kumarı oynuyordu.

Yani Rus ruleti oynarken elindeki tabancaya mermi koymamıştı, ancak bütün bunlara rağmen ne Gezicilere yarandı ne de annesi Türk olduğu halde hükümete.

O gün bugündür, beyaz Türk'ün kara Kürt'e öfkesi ve intikam ateşi sönmedi, "sen misin bana destek vermeyen, öyleyse senin mahalleni başına yıkar, taş üstünde taş bıraktırmam, seni gömeceğin çukuru kendi elinle kazarım" dercesine PKK'nin devletle olan çatışmasızlığına son vermek için girmediği kılı, yemediği hal kalmadı.

Sol bileşenleri Suruç'ta toplandı, HDP etkinliğine HDP'liler olmadan kurbanlık koçlarını gönderip gökten mucize bekledi.

Ancak ne gönderenlerde İbrahimi bir niyet ne de kurban edilenlerde İsmaili bir teslimiyet vardı.

Onca art niyetlerine rağmen Türk solu sonunda amacına ulaştı.

Çözüm sürecinde binlerce insanı kampa götürüp eğiten örgüt, şehirlerde silah yığınağı yaparak bir savaş hazırlığı yaptı, ancak Ceylanpınar'da katledilen iki polis, silahların ateşlenmesi için bir gerekçe sayıldı.

Ceylanpınar'da katledilen iki polisin ölümü çatışmasızlığın sonlanmasına gerekçe sayanlar, Avusturya-Macaristan Prensi Franz Ferdinand'ın Saraybosna'da Sırp milliyetçisi Gavrilo Princip tarafından öldürülmesini savaşın gerçek nedeni sayanlarla aynı darlıkta düşünüyor veya olaya at gözlüğüyle değil, anahtar deliğinden bakıyorlardır.

Çatışma adımı adım geliyorum diyordu. Kemalist ve Türk solunun kanı ucuz olmadığından Kürt kanı üzerinde pazarlık daha uygun görüldü.

Ve Gezi'de figüran olan PKK'ya yeni kalkışmada aktör rolü verildi yönetmen tarafından.

HAİNLERCE HAİN ADDEDİLMEK!

İhanet veya hain...

Dünyanın her yerinde en ucuz insan harcama yolu...

Kirli ve iz bırakan bir yafta…

Kimin üzerine atılırsa, muhatap bir ömür boyu ondan beri olduğunu ispat çabasına girer.

Hıristiyanlardaki aforozla eşdeğer...

Bedeli ağır…

Bir şarjör veya çarmıh…

Kiliseye muhalif olan veya bırakın muhalefeti aidatını ödemeyen, kilise tarafından aforoz edilir, yani kilisece hain ilan edilir ve çarmıha gerilirdi.

Bu, bazen bir bireyle sınırlı kalmaz, bir köy, belde, ilçe, bölge şeklinde de görülmekteydi.

Hain ilan edilen bölge ise aforoz yetersiz kalır, bu defa toplu dinden çıkarma biçimindeki enterdiye tabi tutulur ve o bölge, vebalı veya cüzzamlı bir bölge muamelesi görür, o bölgeyle her türlü iletişim ve etkileşim kesilirdi.

Kimi zaman da söz konusu bölge, toplu katliamdan geçirilirdi.

Kilisenin Ortaçağda Batı'da yaptığını, bugün Türkiye'nin doğusunda PKK, Kürtlere yapıyor.

Emirlerine itaat etmeyen kişileri hain ilan eder; kimi zaman birey olarak kimi zaman da toplu olarak cezalandırır.

Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde PKK tarafından en az bir insanın öldürülmediği bir köy, bir mezra veya birkaç köyü toplu katliamdan geçmeyen şehir var mıdır?

PKK tarafından Ortaçağ din adamları gibi aforoza uğrayan birey, hain damgasıyla kimi zaman bir duvar dibinde, kimi zaman da bir ağaca bağlanarak infaz edilirdi.

Ağaca bağlayıp infaz ile çarmıha germekteki ağaç motifi de ilginç bir benzerlik değil mi?

Bazen de köy ve mezralar toplu cezaya müstahak görülürdü:

İşte Peçenek, işte Pınarcık, işte Taşdelen, Meşeiçi, Milan, Güneyce, Dereler, Balminin, Çevrimli, Erler, Kavakbaşi, Susa, Yavi…

Kadın çocuk demeden bütün köylüleri, Pınarcık'ta annesi ile beraber ranzanın altına saklanan çocuk da dâhil, katletmekteydi.

Çünkü ağır bir suçları vardı:

İhanet!...

Yaftaları: Hain…

İyi de hain ve ihaneti kim belirler veya bunun bir kıstası var mı?

PKK'nın elindeki bu hainmatik, hangi ülke imalatı?

İsterseniz hain ve ihanet üzerinde birlikte biraz sesli düşünelim.

·         Bir Kürt Ak Parti'de milletvekili ise örgüt tarafından hain sayılıyor, öyleyse HDP Kürt partisiyse HDP'nin içindeki iki Arap, iki Yezidi, bir Süryani, bir Ermeni ve otuza yakın Türk kendi milletlerine ihanet etmiş olmuyor mu, yani hain değil mi?

·         Söz konusu vekiller hain ise, elin haininden Kürtlere hayır gelir mi?

·         Bu hainlere Kürtlerin oy vermesini isteyenler de aynı ihanet içinde değil mi?

·         Sarıklı bir Kürt amcanın bir ibneye oy vermesini salık verenler, o sarıklının değer yargılarına ihanet etmiş olmuyor mu?

·         Kandil'de Türkçe bilmeyene Türkçe öğretmek ve orada yanaşık düzen eğitimini Türkçe yapmak Kürtlere ve Kürtçeye ihanet değil mi?

·         Savaşı şehrin içine taşıyıp halkı canlı kalkan olarak kullananlar, halka ihanet etmiyor mu?

·         Sokağın altına El Yapımı Patlayıcı döşeyip bir mahalleyi bir anda havaya uçurmak ihanet değil mi?

·         İç infazda öldürdüğü elemanının ailesine yalan beyanda bulunup öldürülene taziye çadırı kurdurmak, inanılan değerlere ihanet değil mi?

·         ‘'Altı bin silahlı Kürt gencini devletin hizmetine sokarım'' diyenin içinde bulunduğu durum ihanet, ona tabi olanlar hain değil mi?

·         Her türlü ahlaksızlığı Kürtlere dayatmak ve bunu meşrulaştırma çabasında olmak ihanet değil mi?

·         PKK'li olmayana hain yaftasını vurmak, bütün insanlığa ihanet değil mi?

·         …

İhanet ve hain kavramı üzerinde tartışma çok su götürür.

PKK ve bileşenleri, bir birey veya bölgeyi hain ilan etmişse o bölgeyi cezalandırmaktan geri durmaz. Gücü nispetince cezalandırmaya çalışır.

Bir de arkasına kara propaganda malzemesi basınını, basın kartlı şeytanlarını da aldı mı, o yaftadan kurtulana aşk olsun!...
Yaftalanan veya şeytanlaştırılmaya çalışılanın işi gücü yok, kendisini temize çıkarmaya çalışacak.
Hele birey, kimlik ve kişilik noktasında bazı noksanlıklar barındırıyorsa, hain olmadığını ispatlamak için hasmına bile yanaşabilir.
Tıpkı Dersimlilerin CHP ve Kemalistlere; ailesi PKK tarafından katledilen yüzlerce kişinin PKK'ye yanaşması gibi.
Hasmın kucağına atılmak öyle her zaman Stockholm sendromuyla izah edilemez.

Bu, izahı olmayan durumun üstünü örtmektir bir bakıma.
Çınar, örgüt tarafından hain ilan edilmişti ve bu son eylemle hem Çınar halkı cezalandırılmış oluyordu hem de PKK'nin eylem yapma gücünü gösteriliyordu.

Daha önce Kızıltepe'de de benzer bir olay olmuş, onlarca sivil yaralanmıştı.

Ya hain ilan edilmeyen ilçeler!…

Cizre, Yüksekova, Silopi, Lice, Dargeçit…

Toplamını mukayese etmek gerekirse şu sonuç ortaya çıkıyor:

Örgüt hain ilan ettiği bölgeyi nikâhına almaya çalışırken, hain olmayan bölgenin ırzına geçiyor.

…...

Ve hain ilan edilenlerden bir il: Batman.

Tarih: 17 Ocak 2016

Batman şehir mezarlığına doğru on binlerce hain(!), dillerinde tekbir ve zikir.

Şeytan'a ve Şeytani zihniyete boyun eğmeden…

Şeytan tarafından hain ilan edilen ve secdeye kapanan meleklere selam olsun.

Şeytani yapıya aldırmayıp Allah'tan başka hiçbir güçten korkmayan o topluluğa da selam olsun.

O topluluğun şahsından Batman halkına selam olsun.

Batman halkının şahsında izzeti zillete tercih eden, ölüm kemendine aldırmadan celladının yüzüne tüküren bütün hain(!)lere selam olsun!..

Şeytan'ın katında hain sayılmak, ne ulvi duruş!

Bu duruşa selam olsun!

HANGİSİ İYİ?

Demirtaş'ın eşi öğretmenmiş, işe gitmemişmiş, 774 gün rapor almışmış, çalıştığı okulun velileri ve öğrencileri tarafından tanınmıyormuş.

Muş…muş.. muş…

Eeee yani!

Yanisi şu?

Pervin Buldan, “Bırakıp terk etmeyeceksin. Bir gün geri dönmek istersen yüz bulamayabilirsin.” sözünü neden Demirtaş'ın eşi için söylemiyormuş?

Bak baboli, yeri geldiğinde ‘'çocuğumu bunlara emanet etmem'' dersin, sonra Demirtaş'ın eşinin neden işe gitmediğinden dem vurarsın.

Oldu mu şimdi?

Yani Demirtaş'ın eşi okula gitseydi, çocuğun için daha mı iyi olacaktı?

“Çocuğumu vermem” diyorsan, samimiyet testin error veriyor.

Error ile terör arasında pek fark yok sanırım.

Mevzudan uzak dur!

Vesselam!

TERS AÇI!

HER KÜRT(!) ÖĞRENCİYE BURS

HDP'li Suruç belediyesi burs verecek(miş)

Eee, ne var bunda demeyin!

Bu burs Kürt öğrencilere verilecekmiş gibi bir algı oluşturuyor ilk başta.

Ancak gerçek öyle değil. Burs, sadece Kürtçe bilen öğrencilere verilecekmiş.

Sanırsınız ki Kürdoloji Enstitüsü, Kürtçeyi geliştirmek için doktoraya teşvik ediyor.

Hem bu bursu almak o kadar da kolay değildir ha!

Bu bursu almak için önce başvurabilmek gerekir.

Başvurudan daha kolay ne var ki demeyin.

Başvurunun birtakım kıstasları vardır:

Lions kulübünün oruçluya vermemesi, Türk Eğitim Vakfı'nın etkinliklerine katılmayanlara vermemesi gibi.

Evvela, Urfalı bir Arap bu bursu alamaz, Mardinli bir Süryani veya Ahlatlı bir Türk başvuramaz, Bingöllü bir Zaza değerlendirmeye bile alınmaz.

Çünkü birinci kıstas, Kürtçe bilmektir.

Bu kıstastan sonra faşizmin piri Nihal Atsız, mezarından ters dönmüş, Kemalist rejimin öncülerinden eski Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt ise amuda kalkmıştır.

“Benim düşüncem şudur: Herkes, dostlar, düşmanlar ve dağlar, bu ülkenin efendisinin Türkler olduğunu bilmelidir. Saf Türk olmayanların, Türk Ana Vatanında sadece bir tek hakları vardır: Hizmetkâr olma hakkı, köle olma hakkı.” diyen Mahmut Esat Bozkurt, bugün yaşasaydı çakma bozkürtlerden patent hakkı için yüklü bir tazminat alacaktı.

Ya Ağrı'da patlak veren Kürt ayaklanması üzerine İnönü'nün: “Bu ülkede sadece Türk ulusu etnik ve ırksal haklar talep etme hakkına sahiptir. Başka hiç kimsenin böyle bir hakkı yoktur.” sözlerini nereye koymalı?

Türk ulusunun ırksal talep etme hakkı ve Kürtçe bilenin burs alma hakkı.

Herkes darasına göre vaatte bulunur.

Dara veya ölçüm aleti aynı.

Sahi HDP veya PKK'nin tepesi Suruç Belediyesinin bu bursuna başvursaydı, onlardan hangileri bu bursu almaya hak kazanırdı?

Kandilden başlayalım:

Mustafa Karasu, yok!

Duran Kalkan, yok!

Abdullah Öcalan, konuşup yazamaz, sadece anlıyor; bu yüzden mülakata alınmaya hak kazanabilir.

HDP'yi inceleyelim:

Garo Paylan, yok!

Feleknaz Uca, yok!

Sırrı Süreyya, Ertuğrul Kürkçü, Sabahat Tuncel, Aysel Tuğluk, Nursel Aydoğan, Ziya Pir…

Hiçbiri bu burstan yararlanamaz.

Selahattin Demirtaş, o da Öcalan gibi… Konuşup yazamaz, ancak söyleneni anlayacak düzeyde.

Yani mülakata alınmaya hak kazanır.

Peki, kimler bu bursu alabilir?

PKK'nın bir ucundan girip diğer ucundan çıkarak önüne çıkan her canlıyı katlettiği köylerin çocukları bu bursu alabilirlerdi ki, onlar da yaşamıyorlar.

Kürtçenin unutulmasını engelleyen medrese âlimleri olabilirdi, onlar da yaşamıyorlar.

Bu bursu almak için başvuranların sayısının fazla olması durumunda ne yapılacak?

O zaman da elemek için farklı kıstaslara bakılır:

Silah atışı, iple sarp kayalıklara tırmanma, dolu bir şişeyi en uzağa atma,  El Yapımı Patlamış mısır(!) hazırlama, silahı ıslatmadan nehrin karşı tarafına geçirme, bir gencin Kandil'e gitmesinde aracı olma…

Eleme basamakları bunlarla sınırlı değil tabi ki!

Sonuçta öğrenciye eğitim dönemi boyunca burs verilecek.

Bursu alıp üniversiteyi bitiren var mı?

Henüz yok.

Olur mu?

Çok beklersiniz!...

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.