Haksızlığa karşı, ıslah siyaseti

Özkan YAMAN

İstanbul'un manevi mimarlarından olan Yahya Efendi (1494-1571), müderris, şair, alim ve mutasavvıftır ama O'nun adını tarihe yazdıran asıl özelliği Hakkı söylemekteki dirayeti ve şecaatidir. Süt kardeşi olması hasebiyle Kanuni, onun hatırını sayar.

Osmanlı'nın cihanı titrettiği dönemde, Kanuni Sultan Süleyman'ın, “acaba bir/bu devlet ne zaman yıkılır” sorusunu “Nemelazım!” diye cevaplayıp ardından bunu adeta manifesto gibi izah ettiği şu cümleleri herkesin malumudur:

“Bir devlette zulüm yayılsa, her tarafta haksızlık alıp yürüse, işitenler de “neme lâzım” deyip uzaklaşsalar, sonra koyunları kurtlar değil de çobanlar yese, bilenler bunu söylemeyip sussa. Fakirlerin, muhtaçların, yoksulların, kimsesizlerin, feryadı göklere çıksa da bunu da taşlardan başkası işitmese, işte o zaman devletin sonu görünür. Böyle bir vaziyetten sonra devletin hazinesi boşalır, halkın itimat ve hürmeti sarsılır. Asayişe itaat hissi gider, halkta emanet ve güven duygusu yok olur. Çöküş ve yıkılış da böylece mukadder hâle gelir...”

Bir defasında medreseye derse giderken karşılaştığı papaz, “Siz alimsiniz, dininizde ölmüş bir gayr-i müslimden devletin vergi alması caiz midir?” diye sorar. “Hayır caiz değildir” der ve hakikaten ihmalle veya başka saiklerle, işgüzar memurların ölen gayrimüslimlerden bile vergi aldığını öğrenince, hemen Kanuni'ye ulaştırılmak üzere şu mektubu yazar:

“Ey cihân sultanı Süleymân Han! İmdi sana hükümdarlık haram oldu. Senin zulmün ölen şahıslara kadar uzandı demek. Halbuki böyle bir zulmü senin ecdâdın yapmamıştı. Bu mudur din gayreti? Bak, müminleri bir kâfir susturuyor, çâresiz bırakıyor.”

Sorun, bu sert mektubun ardından çabucak çözülür.  

Haksızlığı gördüğünde buna kayıtsız kalmak, el, dil ve kalple engel olmamak mademki imanın yokluğuna delildir, o zaman zulüm ve eziyete uğrayan kimse, değil Müslüman, bir papaz bile olsa takınılacak tavır Şeyh Yahya Efendi'nin tavrıdır.

Bu anlamda hangi siyasi cenahta yüründüğü de önemli değildir.

Birisinden bahsedilirken; “ibadetine düşkün ancak, çevresindeki zulme müdahale etmez, işlenen melanetlere sesini çıkarmaz” deniliyorsa ya o haberde ve habercide ya da sözü edilen kişide ciddi bir problem vardır.

Siyaset de eğer bunun için yapılmıyorsa, onun şerrinden Allah'a sığınmak erdemdir. 

Ve madem ki, hem ıslah etmemek duaların kabulüne engeldir hem de birbirlerini kötülüklerden alıkoymayan israiloğulları, Ayet-i kerimelerin ifadesiyle lanetlenmişlerdir o halde, sırf menfaat hesabına, korkudan, zarardan güvende olmak adına vicdanı tatil etmek insanlıkla bağdaşmaz.

Bir de bunun için yola çıkanları, kurumlar oluşturanları, ter dökenleri, maddi manevi türlü türlü fedakarlıkta bulunanları alkışlamak gerekirken ve onlara destek olmak gerekirken küçümseyip tahkir etmek de çok büyük bir talihsizliktir.

Ne diyor koca Yunus:

“Yol odur ki doğru vara

Göz odur ki Hak'kı göre

Er odur alçakta dura

Yüceden bakan göz değil”

On bir ayın Sultanı da veda ederken herhalde aynı şeyi söyledi: “Ben şeytanı zincire vurdum. Siz de, şeytanlara, şeytanlıklara karşı susmayın ki, Kur'an sizi kadir kıymet ehli kılsın.”

Bayramınız mübarek olsun.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.