‘Hayırlı işlerin çok muzır manileri olur’ Öyleyse…

Fikret GÜLTEKİN

Ey kardeşlerim! Mühim ve büyük bir umur-u hayriyenin çok muzır mânileri olur. Şeytanlar o hizmetin hâdimleriyle çok uğraşır. Bu mânilere ve bu şeytanlara karşı ihlâs kuvvetine dayanmak gerektir. İhlâsı kıracak esbabdan yılandan, akrepten çekindiğiniz gibi çekininiz…” (Lem’alar)

Yeryüzünde yapılmış bir iyilik yoktur ki onu ortadan kaldırmaya çalışan birileri olmasın. Bu, devletler ve cemaatler bazında böyle olduğu gibi fertler bazında da böyledir.

Türkiye kalkar Avrupa’ya, Amerika’ya rağmen Çin füze sistemini almaya çalışır, alır, fırtınalar kopar. ‘Neden bizden değil de, NATO üyesi olmayan bir Çin’den alıyorsun’ diye tehditler havada uçuşur. İran kalkar kendi halkı için nükleer enerji üretmeye çalışır, ‘vay sen nasıl ben dururken kendi nükleer enerjini oluşturursun’ denip ambargolar, tehditlerle bu işten vazgeçirilmeye çalışılır.

Mısır’da halk kendi iradesiyle Cumhurbaşkanını seçer, siyonizmin yerel uşakları darbeciler hemen devreye girer, halkın yanında yer alan hayırlı amellerin kesilmesi adına darbelere, ardından da katliamlara girişirler.

Sonrasında topluma fayda vermek, hayırlı ameller işlemek adına faaliyet yürüten cemaatlerin bu hayırlı amellerini sonlandırmak adına en aşağılık yöntemlere başvurulur. Mesela Türkiye’deki gençliğin özüne dönmesinde büyük katkısı olan  Milli Gençlik Vakfı (MGV) 13 Haziran 2005 tarihinde temelli kapatıldı. 156 gayrimenkulüne el konuldu.

Özellikle Türkiye’nin Kürdistan bölgesinde halka hizmet yolunda onlarca dernekle yoğun faaliyetlerde bulunan Mustazaf Der de aynı şekilde MGV’yi bitiren zihniyetlerce 12 Mayıs 2012 tarihinde kapatıldı. Böylece iyiliklerin yolu kapatılmaya ve hayırlı amellerin geciktirilmesine çalışıldı.

Aynı şekilde bugün de hayırlı amellerin sonlandırılması veya yeni hayırlı işlerin olmaması için Üstadımızın tabiri ile şeytanın hizmetkârları devreye girmişlerdir. Türkiye sathındaki toplumsal güzelliklerin gelişmesine yönelik atılan adımlara rağmen özellikle Kürdistan bölgesinde gençlerimiz yeniden bir ateşin içine atılmak isteniyor. Ellerine bomba, Molotof verilen gençlerimiz, kardeşlerinin üzerine saldırtılıyor ve canlarına mallarına kastettiriliyor.

Evet! Bölgemizdeki gençler yıllar boyunca şiddet sarmalının bir parçası haline getirildiler. Kimi zaman devlet kimi zaman da PKK ve türevleri örgütler, bu delikanlı gözü pek gençlerimizin duygularını tahrik etti, onların kanlarına nüfuz ederek onları kendi amaçları uğruna kullandı ve kullanmaya da devam ediyor. Eğitimsiz, başıboş bırakılan gençlerimiz toplumdan dışlanmışlıklarını, kendilerini topluma kabul ettirecek eylemler gerçekleştirmek suretiyle atma yoluna gittiler, gidiyorlar.

Sadece PKK değil, maalesef İslam’ın hikmetten uzak kimi fraksiyonları da bu gençlerimizin sıcakkanlılıklarından istifade ederek onları toplumdan dışlayacak davranışlar veya söylemler geliştirmelerine sebep oldular.

Son zamanlarda gün geçmiyor ki hayırlı işlerin mimarlarına yönelik bir saldırı olmasın ve bundan mallar, canlar zarar görmesin. HÜDA PAR, Mustazaflar Cemiyeti ve kardeş derneklerine yönelik saldırıların dozajı gün geçtikçe artıyor. Seçim yaklaştıkça da bu saldırılar artacağa benziyor.

Neden saldırıyorlar? Çünkü bu kurumlar veya insanlar topluma bir proje sunuyorlar ve diyorlar ki toplumun kurtuluşu, salahı, mutluluğu için tek mümtaz referans sistem İslam’dır. Bunun için kardeşlik hukukunu gözeterek, halkın maddi ve manevi ihtiyaçlarını karşılamak adına gecelerini gündüzlerine katarak, dünyanın tüm güzelliklerini ellerinin tersiyle iterek hayırlı hizmetlerini devam ettiriyorlar.

Peki, bu mümtaz insanlar ve güzide kurumlara saldıranlar bu topluma nasıl bir proje ile geliyorlar acaba? Maalesef onlar proje sunmaktan öte daha nasıl bir sistem istediklerini bile halka söyleyebilecek bir yüz bulamıyorlar. İslam düşmanlığı üzerine bina edilmiş, Marksist, inançsız bir sistem istediklerini bile halka söyleyebilecek cesarete sahip değiller. Neymiş Kürt halkı için özgürlükmüş… Hadi oradan! Senin Marksist bir söylemle, dinden uzak bir söylemle Kürde getireceğin özgürlük ile Kemalist, laik bir sistemin Kürde getireceği özgürlük arasında ne fark var ki?

El hâsıl, takdir-i ilahi birileri hayırlar işleyecek, Habil’in yolundan gidecek; birileri de haset ile kavrularak kardeşine saldıran Kabil’in yolundan gidecek. Ancak Hakkın ve halkın nazarında teveccüh kazananlar hep Habiller olacak. Kabillerin payına ise “… Yazıklar olsun bana! Şu karga kadar olup da kardeşimin cesedini örtmekten aciz miyim ben, dedi. Artık pişmanlık duyanlardan olmuştu”(Maide 31) demekten başka bir şey düşmeyecektir.

Ancak burada unutulmaması gereken önemli bir hususu da Üstadımız özellikle vurguluyor. Tüm bu saldırılar karşısında takınılacak tavırların olmazsa olmazı İhlasla amel etmek… “… Bu mânilere ve bu şeytanlara karşı ihlâs kuvvetine dayanmak gerektir…” Yapılan tüm saldırılara rağmen kontrol dışı hareketten uzaklaşmanın, istenmeyen bir çatışma ortamının oluşması için yapıya karşılık vermesi hususunda baskıcı bir üsluptan kaçınmanın yolu ve hayırlı amellerden geri duracak moral bozukluklarının oluşmaması için İhlasın sağlam halkasına tutunmak gerekecektir. Çünkü o, yegâne kurtuluş yoludur.

Allah için gayret gösterenlere selam olsun!

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.