İki yol

Dr. Abdulkadir TURAN

Günün dünya gerçekliğinde Müslümanların önünde iki yol vardır: Hürriyet veya esaret.

İslam dünyası ya ittifak yapıp hürriyeti seçecek ya da iç düşmanlığı besleyen yapılara kulak verip esarete teslim olacak.

Dış güçlerin İslam dünyasında istediği hâl herkesin anlayabileceği kadar basittir:

Bugünkü Batı'nın geçmişini oluşturan Roma İmparatorluğu'nda, bugünün İspanya'sında olduğu gibi sahalarda öküzler değil, köleler dövüştürülüyordu.

Roma'da “arena” denen saha özenle hazırlanır, Roma'nın seçkinleri tribünlere keyif ve heyecanla yerleşir; dövüştürülecek köleler, arenaya getirilir, tribündekilerin “Haydi kılıcını iyi salla! Acele et! Sen öldürmezsen o seni öldürecek!” gibi naraları arasında biri ölünceye kadar iki köle dövüştürülürdü. Romalılar, ölene kaybeden; sağ kurtulana kazanan diyorlardı. Oysa kurtulan ya ağır yaralı kalır ya da nihayetinde birkaç dövüşten sonra o da ölenler kafilesine katılırdı.

Öğretilerinin kaynağı Roma'ya dayanan dış güçler, İslam dünyasını böyle bir arenaya;  Müslümanları bu arenada dövüşen kölelere benzetiyorlar. “Haydi dövüş! Sen, öldürmezsen o seni öldürecek!” naralarıyla birbirlerine kırdırmak istiyorlar.

Bununla elde etmek istedikleri açık: Dövüş devam ederken onlar eğlenecek. Dövüşün kazananı da eninde sonunda kaybedecek, neticede devam edecek olan Roma düzeni olacaktır.

Bu oyunu bozmak zor değildir: Dış güçlerin taleplerine arzulu olmamak, dövüşmeye değil, birlik olmaya istekli olmak.

Batı'nın İslam dünyasını işgal ederken insan haklarını öne sürmesi misali en kötü emeller, en mukaddes değerler suiistimal edilerek gerçekleştirilmeye çalışılır. İslam dünyasında Müslümanların 20. Yüzyıldaki birlik fikriyatını suiistimal eden, bunu özel çıkarlarının aracına dönüştürmeye çalışan oldu. Onların bu girişimi gözler önündedir. Ne var ki bazı hallerden ders çıkarmak o hâlleri sürekli gündemde tutmaktan iyidir.

İslam dünyasının acilen art niyetsiz bir birlik fikrine ihtiyacı vardır. Müslümanların en azından ana kitlesini sadece fert olarak değil, toplum ve topluluk olarak da tatmin edecek bir birlik fikrine…  Bir yere veya bir toplum ve topluluğa odaklanmayan, kendisine “Ben Müslümanım” diyen herkesi Müslüman kabul edecek bir birlik anlayışına…

20. Yüzyılda İttihad-ı İslam ulemasının sözcülük ettiği “ittihad” akımı, çok önemliydi. Ancak sadece hissiyatta kaldı. Bu hissiyat, Müslümanların bütün kesimlerini tatmin edecek somut bir projeye, toplum ve toplulukları tatmin edecek bir fikriyata dönüştürülemedi.

Bugün ya bu fikriyatı geliştirip birbirimizi ikna ederek birlik olacağız ya da tefrika içinde arenaya çıkma sıramızı bekleyeceğiz. Birincisi hürriyete çıkar, ikincisi felakete. Arenada dış güçlerin dilediği şekilde ve tezahüratı altında dövüşenlerin kazananı yoktur. Bugün, birimizin felaketi, yarın diğerimizin felaketidir.

Birimizin hürriyeti ise ancak hepimizin hürriyeti ile mümkündür. 

Tercih bizimdir.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.