İnsana değer verdiren değerleridir

Hasan YILMAZ

Sosyal yapının öğelerinden olan insan, toplum içinde çeşitli statülere sahip olmakta. Statü, dinamik olduğu ve değişkenlik göstereceği için hiçbir insanın bulunduğu makam ya da oturduğu koltuk garanti değildir. Makam ve koltuk için bütün servetini harcayan insanlar; bu makamların daimi olmadığını iyi bilmeli ve algılamalı. Garanti olan ise insanın vicdan ve ahlak sahibi olmasıdır. Bunu böyle yorumlamalıdır.

Genelde insanlar makama ve prestije yatırım yaparak ebedi yatırımlar yaptığını düşünür. Oysaki makama,  mevkiye, koltuğa değer veren insandır, onun şerefli yönüdür. Bu tür statülerin kazanımları bir yere kadardır. Asıl makam, mevki, izzet, şeref Allah’ın yanında ve katındadır.

İnsanların statü değişikliğini dikkate alarak üzülmesi doğru bir yaklaşım değildir. Neden ben doktor olamadım, neden ben hâkim olamadım, neden ben istediğim yerde değilim demesi bir istek olabilir fakat bir hak değildir. Asıl hak, hakka yakınlıktır. Sen hakka yakın isen demek ki doğru yerdesin.

Statünün sosyolojik bir kavram olması, geçici olması, toplumsal boyutunun olması iyice düşünülmesi gereken bir konudur. Geçici makamların ebedi makamlara tercih edilmesi, geçici makamlar için çalışılırken ebedi mükâfatlar için çalışılmaması (Salih amel) mantıklı bir ticaret olmadığı gibi mantıklı bir yaklaşım da değildir.

Sadece sosyolojinin statüye bakışını önceleyerek bir bilinç oluşturmak eksik olur. Madem ömrümüzün ebedi kısmını ahiret yurdunda geçireceğiz, madem bütün güzelliklerin yurdu orası, o zaman misafir olduğumuz bir dünyada dolabın eski olması, koltuğun eski olması, arabanın eski olmasının ne önemi var.

Böyle bir çıkarım yaptıktan sonra yapacağımız tek şeyin ahiret yurdu için çalışmak olduğunu söyleyebilirim. Böyle bir hazırlığın mantıklı olacağı kanaatindeyim. İnsanlar, uzaya giderken bile çeşitli tereddütler yaşayıp hazırlık yapıyorsa bizlerin ahiret yurdu için endişe etmemiz garip değil mi? Ebedi ahiret yurdunun bir uzay kadar değeri yok mu?

İnsanlar ev alırken, arsa alırken, dükkân alırken denize yakınlığını, bölge adliyesine yakınlığını, şehir hastanesine yakınlığını dikkate alıyor da ahiret yurdu için hiçbir araştırma yapmayıp gelişi güzel davranması çok mantıklı mı?

Bizleri yaratan kudret, kutsal kitabının çoğu yerinde her iki dünyadan bahseder. Asıl yurdun ahiret yurdu olduğunu özellikle vurgular. Bütün davranışlarımızdan sorumlu olduğumuzu, yaptığımız her davranış biçiminin bir karşılığını olduğunu özellikle belirtir. Bu yüzden Allah’ın buyrukları, peygamberin(s.a.v) nasihatleri çokça okunmalı bunların üzerinde iyi düşündükten sonra da hayatımıza tatbik edilmeli.

Böyle bir ticaretin hem dünyamız hem ahiretimiz için bir kazanç olacağını bilmeliyiz, bu uğurda malımızla, canımızla ve örnekliğimizle sürekli gayret etmeliyiz. Elbette bu gayret aşamasında karşımıza çeşitli zorluklar çıkar bunlar sınav yolundaki dikenlerdir. Her ne kadar bu dikenler canımızı acıtsa da ebedi mutluluklar için hoş görülmeli ve sabrımızı artırmaya vesile olmalıdır. Ancak bu bakış açımızla zorlukları kolaylaştırıp ebedi mutluluğa namzet olabiliriz.

Rabbim, ahiret yolculuğunda karşımıza çıkacak her türlü sıkıntıyı kolaylaştırsın her türlü kazanımlarımızı da kendi yolunda harcamayı nasip etsin.

Selam ve dua ile…

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.