İnsana Lazım Olan Toprak 9

İhsan GÜZELER

BÖLÜM 9

Yemek sonrası dört arkadaş dinlenme yerlerine geri dönmüş

oturmaktaydı. Yorgunluktan konuşacak takatleri olmadığı için sessizce dinlenmekteydiler. Az sonra Fehmi ayağa kalkarak;

-Ben namaz kılmaya gidiyorum dedi,

Kardeşi Fikret ve Nusret ‘biz de geliyoruz’ diyerek peşine takıldılar… Devran ise hiç oralı olmadı. Sırtını dayadığı duvarın sıcaklığına aldırmadan sigara içmekte bir yandan da konağa bakarak iç çekmekteydi.

‘İnsanın böyle bir evi bu kadar malı olsa ne kadar güzel olur. Bir eli yağda bir eli balda dedikleri bu olsa gerek… ben de bir gün zengin olursam böyle bir ev yapacağım.’

Yanı başında duvara dayanmış halde duran küreğin kayarak yere düşmesi onu düşüncelerinden çekip kopardı… Ansızın gelen bu ses onu korkutmuş irkilmesine sebep olmuştu... Sesin, yere düşen kürekten geldiğini anlayınca utanıp etrafına baktı… Etrafta kimse yoktu.... Küreğe seslice galiz bir küfür savurup; ’bu kürek benim hayatıma yapışmış hayal kurmama bile izin vermiyor’ dedi.

Az sonra çevreyi gezme isteği ile yerinden kalkıp ağır adımlarla konağa doğru ilerledi. Sağına soluna bakıp etrafı inceliyor, içten içe kıskanıp söyleniyordu... Konağın önüne varıp amaçsızca sağa doğru yürüdü. Üç adım atmamıştı ki konağın üst katından gelen kadın çığlığı yukarıya bakmasına sebep oldu..

Ağanın oğlu annesinin yokluğundan istifade ederek konağın üçüncü katına çıkmış balkon kapısını açık görünce dışarı çıkmıştı. Balkonda duran plastik sandalyeyi duvarın önüne çekerek üstüne çıkmış aşağı bakmaktaydı..

Annesi onu bulamayınca yukarı çıkmış onu alüminyum korkuluklara sarkmış bir şekilde görünce çığlık atıp ona doğru koşmuştu

Zavallı çocuk annesinin çığlığından korkup irkilmiş dengesini kaybedip dışarı doğru düşmüştü..

Devran küçük bir çocuğun üstüne doğru düştüğünü gördü. Bir iki hareket ile kendini dengeleyerek çocuğu havada tam da olması gereken şekilde yakaladı... Çocuk sırt üstü kucağına düşmüş en küçük bir yara dahi almamıştı. Ama korkudan benzi atmış var gücüyle ağlıyordu.

Çocuğun annesi saçını başını yolup feryat figan ediyor şaşkınlıktan ne yapacağını bilemiyordu… Konak çalışanları sesleri duyup gelmiş herkes devran ve çocuğun etrafında toplanmıştı.

Devran çocuğu sakinleştirmeye çalışıyor ama başaramıyordu. Çocuğun ağlaması dinmiyor aksine gittikçe şidetleniyordu. Orta yaşlı bir bayan kalabalığı yararak çocuğu Devran’ın elinden aldı. Bağrına bastığı çocuğu sakinleştirmeye çalışarak kalabalığın içinden çıktı.

Çocuğun annesi saçı başı dağınık, gözleri yaşlı feryat ederek konaktan dışarı çıktı. Çocuğunu sağlam görünce ‘Allah’ım çok şükür ‘diyerek oğluna doğru koştu.. Hışımla kucağına aldığı çocuğu öpüp bağrına bastı… Elini yüzünü ayağını neresi denk gelirse öpüyor durmadan ‘kurban olurum ‘diyordu.

Yaver biriken kalabalığı işlerine dönmeleri konusunda uyarıp dağıttı… Devran da herkes ile birlikte yerine gitti… Az sonra üç arkadaşı, yanına dönüp meraklı gözlerle kendisine neler olduğunu sordu. Devran yaşadıklarını anlatıp üstüne bir sigara yaktı… Arkadaşları onu tebrik edip kutladı..

Kapıdan içeri giren kamyon dört arkadaşın yerlerinden kalkıp hareketlenmelerine sebep oldu. Buğday öbeğine geri geri yanaşan kamyon istop edip durdu. Dört arkadaş yüzlerini kapatıp küreklerini alarak işe koyuldu. Biri kamyonun üstüne çıkarken diğer üçü aşağıda, var güçleri ile çalışmaya başladı.

Yaklaşık bir saat sonra Süleyman ağanın arabası hızla içeri girdi... Bir kenarda oturan Yaver koşarak arabanın duracağı noktaya gitti. Araba ani bir fren yaparak durdu. Süleyman ağa telaşla aşağı indi. Yaverin yüzüne dahi bakmadan süratle konağa girdi… Yaver arabayı gölge bir alana çekip yanı başında beklemeye başladı…

Kısa süre sonra Süleyman ağa Yaveri yukarı çağırtı. Yaverin yukarı çıkıp aşağı inmesi bir oldu… Kamyonu dolduran işçilerin yanına gelerek  Devrana seslendi. Devran küreğini bir kenara bırakıp Yavere doğru koştu…

Yaver her zamanki ciddiyetiyle;

-‘Üstünü başını temizle ağa seni çağırıyor’ dedi.

Devran başındaki puşiyi çıkarıp üstünü silkeledi. Ayağındaki eskimiş spor ayakkabıyı çıkararak ağzı ile yere vurup içini temizledi. Ayakkabısını tekrar ayağına giyip kemerini yukarı çekerek;

-Hazırım dedi

Yaver eli ile işaret ederek;

-Gömleğinin düğmelerini ilikle  dedi aynı ses tonu ile ve arkasını dönüp konağa doğru yürüdü…

Devran düğmeleri ilikleyip Yaver in peşine takıldI… Ağanın ne diyeceğini  çok merak ediyordu.

Konağın içine girdiklerinde devranın şavtı kaydı. Ömründe ilk defa böyle bir eve giriyor hatta ilk defa öyle bir ev görüyordu. Filmlerde gördüğü saraylar gibi lüks ve şatafatlıydı… Ahşap merdivenlerden ikinci kata çıkıp lüks avangard tarzlı mobilyalar ile döşenmiş geniş bir salona geçtiler. Korkak adımlar ile yürüyen Devran önce koltukları kirletirim düşüncesi ile oturmak istemedi. Yaverin sert bakışları onu korkutmasa oturmayacaktı… Oturdu, fakat küçük bir köşesine ve ağırlığını vermeden oturdu. Yaver ise ayakta durmuş Süleyman ağanın içeri girmesini beklemekteydi.

Süleyman ağa kucağında çocuğu yanında eşi  ve arkasında biri onüç  diğeri onaltı yaşında olan iki kızı ile birlikte içeri girdi…

Devran ayağa kalkarak saygı gösterisinde bulundu… Süleyman ağa Devranın yanına gelip bir elini omuzuna attı ve samimice alnından öptü…

-‘Senin sayende çocuğumuz kurtulmuş… Dile benden ne dilersen’ dedi..

Devran mahcup bir eda ile;

-Estağfirullah ağam diyebildi.

Ağanın eşi ağlamaktan şişen gözlerini silerek usulca;

-Evet sen kurtardın sen tutmasaydın Allah korusun; dedi ve hıçkırık ile tekrar ağlamaya başladı.

Süleyman ağa emrivaki bir eda ile;

-Ağlama artık... Bak çok şükür oğlumuz iyi... dedi.

Hemen ardından kızlarına dönerek;

-Kızım amcanıza içecek bir şeyler getirin… diye talimat verdi

Kızlar koşar adım salonu terk etti.

Süleyman ağa baş köşeye oturup herkesten  oturmasını istedi. Oğlunu kucağına almış arada öpüp kokluyordu…

Küçük çocuk babasına durmadan ‘hani beni gezmeye götürecektin diye soruyor’

Sonra annesine dönüp ;

-Anne beni giydirsene babam beni gezdirmeye çıkaracak diyordu.

Annesi ise her fırsatta ;

-Annen sana kurban olsun diyor ve ağlıyordu..

İki kız kardeş ellerinde limonata ve kurabiye dolu tabak ve bardaklarla içeri girdiler. Önce babalarına ikram edip ardından Devran ve Yavere ikram da bulundular.

Ağa oğluna içirdiği limonatayı sehpaya bırakarak devrana döndü…

-Senin adın ne ?

Devran elindeki  yarısı yenilmiş kurabiyeyi tabağa bırakıp edeple;

-Devran dedi.

-Devran dile benden ne dilersen

Devran mahcupça sırıtarak;

-Bir şey istemem ağam dedi.

-İsteyeceksin dedi ağa ve ekledi;

-Dileğini söyle.

-Bir şey istemem ağam kim olsa aynı şeyi yapardı.

Ağanın eşi;

-Bize senin yaptığın önemli, sen ağandan dile ağan sana kurban etsin… çekinme iste... diye ısrarda bulundu

Devran suskun kaldı.

Ağa oğlunu tekrar dizine oturtarak;

-Bu benim her şeyim Devran. Kızlarım da öyle ama bu benim babamın adını taşıyor bana babamı hatırlatıyor… Çocuğu kokladı devam etti;

-Onun gibi kokup onun gibi bakıyor. Bunun doğduğu gün dünyalar benim oldu ve bu gün de öyle oldu…

Sesi duygusallaşmış titremeye başlamıştı.

-Diyarbakır’dan buraya nasıl geldim kaç dakika da vardım bilmiyorum. Çocuğumu ölümden kurtardın...

Biraz durup sakinleşti, kendini toparlayarak kararlı bir ses tonu ile devam etti;

-Bunu karşılıksız bırakmam…

Yavere dönerek;

-Devranı eve bırak, bu akşam düşünüp taşınsın yarın tekrar yanıma getir, Allah şahit siz şahit benden ne isterse vereceğim… dedi.

Yaver saygıyla ‘emredersin ‘dedi.

Süleyman ağa tekrar Devran’a dönerek;

-Tamam mı Devran? Yarın gel.

Devran ayağa kalkarak;

-Emredersin ağam dedi… İçini belli etmekten utandığı bir sevinç bir coşku sarmıştı. Belki de bu hayatının fırsatı olacaktı..

Yaver önde Devran arkada dışarı çıktılar…

Devam edecek...

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.