İşkenceler Şehadetle Sonlanıyordu

Mısır’daki köklü İslami yapılardan Cemaat-i İslamiye’nin siyasi kolu olan İmar ve Kalkınma Partisi GİK üyesi İslam Ğamri ve Ahmet Nasır el İskenderani ile geniş bir röportaj gerçekleştirdik. Kuruluşundan günümüze kadar cereyan eden süreç ve merak edilen b


Ağır ama emin adımlarla ilerleyişini sürdüren İhvan destekli Mursi yönetimi, ülkeyi huzura kavuşturacağı günler için büyük çaba sarf ediyor. Bu konuda ülkedeki diğer İslami camia ve cemaatlerin de desteğini alan yeni yönetim, ülkede kaos oluşturmak isteyen şer güçlere de tüm İslami yapılar olarak birlikte karşı durarak oyunlarını bozuyor. Mısır’da Mursi yönetimine tam destek veren İslami hareketlerden biri de Cemaat-i İslamiye. Şehid Halid el-İslambuli’nin de üyesi olduğu İhvan kökenli olarak 70’li yıllarda kurulan Cemaat-i İslamiye, Enver Sedat ve Hüsnü Mübarek dönemlerinde çok büyük baskılara maruz kalmış, üyelerine olmadık işkenceler ve insanlık dışı muameleler yapılmış. Yıllarca İslami davet ve işgal altındaki İslam ülkelerinde verdikleri cihatla İslami çalışmalarından ödün vermeden yoluna devam eden Cemaat-i İslamiye, üçüncü yılına giren devrimde önemli roller üstlendi. Devrim sonrasında Cemaatin kurduğu İmar ve Kalkınma Partisi ise ülke siyasetine yön verecek bir konuma doğru ilerleyişini sürdürüyor. Geçtiğimiz haftalarda Peygamber Sevdalıları’nın düzenlediği Kutlu Doğum etkinliğine katılmak için Türkiye’ye gelen Cemaat-i İslamiye’nin önemli şahsiyetlerinden İmar ve Kalkınma Partisi GİK üyesi Dış ilişkiler sorumlusu İslam Ğamri ve Stratejik Kalkınma Merkezi Müdürü GİK üyesi Ahmet Nasır el-İskenderani ile geniş bir röportaj gerçekleştirdik. Cemaat-i İslamiye’nin kuruluşundan günümüze kadar olan süreçte cereyan eden ve merak edilen birçok konuda yönelttiğimiz sorularımızı cevaplayan İskenderani ve Ğamri, gazetemize çok önemli açıklamalarda bulundular. Sabırla okumanızı tavsiye edeceğimiz röportajımızı istifadenize sunuyoruz.

Sizleri tanıyabilir miyiz?

Ben kardeşiniz, İslam Ğamri. Mısır İmar ve
Kalkınma Partisi, yüksek istişare kurulu(GİK) üyesiyim.

Ben de kardeşiniz, Ahmet Nasır İskenderani. Mısır İmar ve Kalkınma Partisi, yüksek istişare kurulu(GİK) üyesiyim.

70’Lİ YILLARDA KURULAN CEMAAT ÇOK BASKILAR GÖRDÜ

Bağlı bulunduğunuz Cemaat-i İslamiye’nin misyonu ve faaliyetlerinden bahseder misiniz?

Ahmet Nasır İskenderani: Cemaat-i İslamiye, İslami davet hareketi olarak çalışmalarına başladı. Hedefi de İslam nizamının Mısır’daki hayata uygulanmasıydı. Cemaat 70’li yılların ortalarında öğrenci hareketi olarak üniversitelerde gençler arasında çalışmalarına başladı. Ardından bir halk ve davet hareketi olarak Mısır vatandaşları arasında sosyal çalışmalar yaptı. Halk tarafından kabul gören birçok toplumsal çalışmalar yaparak Mısırlı halkın kendine yakınlaşmasını sağladı.

Ayrıca cemaat, Mısır yönetimiyle çatışmalar yaşadı. Bu çatışmalar neticesinde fertlerinin çoğu Mısır cezaevlerine girdi. Özellikle 1991 yılından devrimin gerçeklemesine kadar Cemaat-i İslamiye’ye çok baskılar yapıldı. Fertleri uzun süre cezaevlerinde işkencelerden geçirildi. Devrimin gerçekleşmesiyle cemaat, davet çalışmalarına tekrar başladı. Bu doğrultuda birçok kuruluş açtılar. Kuruluşlardan bazıları derneklerdir. Derneklerde sosyal ve yardım çalışmaları yapılıyor. Bu kuruluşlardan bazıları da siyasi rolü ifa etmesi için kuruldu. Bu da İmar ve Kalkınma Partisi’dir. Partimizin ismini imar ve kalkınma koyduk çünkü devrimden sonra kurulmuştuk. İsminden de anlaşıldığı gibi amaç devrimden sonra Mısır’ı tekrar imar etmektir. Mübarek’in 30 yıldan fazla bir zamanda fesatla yıktığı Mısır’ı tekrar imar etmek istedik. Yine uzun zaman önce İngilizlerin Mısır’ı işgalinden beri ve ondan sonra gelen zamanlarda Mısır’ı geriye götürmüştü, geride bırakmıştı. Mısır’ı kalkındırmak için ilerlemek için kalkınma ismini verdik. Cemaatin hedefi Mısır’ı imar etmek ve kalkındırmaktır.

ÇOK İŞKENCELER VE İNSANLIK DIŞI KATLİAMLAR YAPILDI

Özellikle Hüsnü Mübarek dönemi öncesi ve sonrası bizzat kendi çektiğiniz sıkıntılar, işkenceler ve de cemaat olarak çekilen sıkıntılardan bahseder misiniz?

İslam Ğamri: Cemaat-i İslamiye, İslami davet cemaatidir. Hedefi, Müslümanların çektiği sıkıntıları gidermek ve ümmetin tevhididir. Bu konuda yaptığımız çeşitli çalışmaları, yazdığımız kitaplarla dile getiriyoruz. Cemaat-i İslamiye’nin çektiği işkenceler ve sıkıntılara gelirsek, cemaate yönelik ilk tutuklamalar 1981 yılında eski başkan Enver Sadat döneminde başladı. Birçok fert ve liderleri tutuklandı. Enver Sedat öldürülünceye kadar böyle sürdü. Sonra 5-6 yıl cezaevinde kalanların çoğu cezaevinden çıktı. Ancak liderler bırakılmadı. Bunlar 25 yıl tutuldular. Yani müebbet cezaya çarptırıldılar. Enver Sedat’ı öldürenler ise idam cezasına çarptırılıp idam edildiler.

Mübarek döneminde cemaate baskılar arttı. Yönetim şiddete başvurdu. Cemaat fertlerinin çoğunu cezaevlerine doldurdu, işkencelerden geçirdi. Bazıları katledildi. Mesela bunlardan birisi cemaatin resmi sözcülerinden Dr. Ala Muhyidin’di, şehid edildi. Yine aynı şekilde bazı gençler cami içinde mesela Seyid Takiyidin ve Muhammed, Kudubesyud şehrinde şehid edildiler.
Yönetimin İçişleri Bakanı, bizi yok edeceklerini açıkladı. Ardından Cemaat-i İslamiye’den birçok kişiyi şehid ettiler. Ardından açık cezaevlerine konmalar başladı. Cemaat fertlerini bu cezaevlerine mahkemelere çıkarmadan atıyorlardı. Yine tutukluları çeşitli işkencelerden geçiriyorlardı. Bununla beraber gece yarısından sonra evlere baskın yapıp bayanları gece elbiseleriyle tutuklayıp o elbiselerle sokak arasından toplama yerine götürüyorlardı. Tabi bu bize çok ağır bir baskı oluyor ve nefislerimize çok zor geliyordu. Ardından cezaevlerine götürüldüklerinde de onlardan bazılarına işkenceler yapılıyordu.

Bu dönemde 25 binden fazla cemaat üyesi tutuklandı. Bunlar uzun bir süre 10 ila 15 yıl ve daha fazla cezaevinde tutuldular.

İŞKENCELER ŞEHADETLE SONLANIYORDU

Ahmet Nasır İskenderani: Yönetim, Cemaat-i İslamiye fertlerine yönelik kanun dışı bazı katliamlar yaptı. İslam kardeşin dediği gibi cemaatin resmi sözcüsü Ala Muhyedin’i 1990 yılında şehid ettiler. Yine bazı öncüleri, mesela Arefe Derviş gibi Cuma günü minberde ayakta cemaate hutbe verirken Deyrut şehrinde kalbinden vurularak şehid ettiler. Bunlardan biri olan Seyyid Takyidin de yasal bir derneğin camisindeyken, yine bazıları da dini derslerdeyken vurularak şehid edildiler. Bazıları da emniyetin işkencehanelerinde maddi ve manevi çeşitli işkencelerden geçirildiler. Bu işkenceler beden ve ruh sağlığını tehdit ediyordu. Ellerinden asılıyorlardı. Ayaklarından asılıyorlardı. Süründürülüyorlardı. Ateşle dağlanıyorlardı. Tırnakları yerlerinden sökülüyordu. Tabi bunların hepsi emniyet merkezlerinde gerçekleşiyordu. Ardından onları cezaevine naklediyorlardı.
Cezaevinde de tutuklulara karşılama töreni diye isimlendirdikleri bazı sıkıntılar yaşatıyorlardı. Tutuklular içeriye girerken sopalarla, kablolarla ve coplarla dövülüyorlardı. Ardından onları hücrelere koyuyorlardı. Onlara yemek getirdiklerinde dövüyorlardı. Yine hastaneye götürdüklerinde tekrar dövüyorlardı. Bazı kardeşlerimiz dört yıl boyunca müşahede altında bağlı bir şekilde bekletildiler. Dört yıl boyunca ellerini ayaklarını ve gözlerini açamıyorlardı. Orada aşağılayıcı hareketlere maruz kalıyorlardı. Bazıları tek kişilik hücrelere konuluyordu. Ben de onlardan biriyim, girdiğim hücre çelik kafese benziyordu.

15 YIL MAHKEMEYE ÇIKARILMADAN TUTUKLU KALDIM

Siz de o dönemde tutuklandınız mı?

Ahmet Nasır İskenderani: Evet, ben 1991 yılından 2006 yılına kadar cezaevinde mahkemeye çıkarılmadan tutuldum. Tutuklanmam kanun dışıydı. Beni tutukladıklarında 45 gün cezaevinde kaldıktan sonra mahkemeye çıkardılar. Mahkeme benim serbest bırakılmama karar verdi. Ancak içişleri buna itiraz etti. Ve 15 gün beni aynı cezaevinde tuttuktan sonra alıp sanki yeniden yakalamış gibi emniyete götürdüler. O şekilde cezaevine gönderdiler. Orada çeşitli işkenceler yapıyorlardı. Bazı kardeşlerimize uzun süre su vermiyorlardı. Ardından zorla onlara idrarlarını içiriyorlardı. Orada korkunç bir ortam vardı.

CEMAATİN 200’DEN FAZLA ŞEHİDİ VAR

Cemaat-i İslamiye’nin şu an Mısır’daki gücü ve etkisi nedir?

İslam Ğamri: Cemaat-i İslamiye, halk cemaatidir. Tabiatı gereği fakir kesim kendisine meylediyor. Kendisi ağırlıklı olarak Mısır’ın güneyinde bulunan Said bölgesinde bulunuyor. Said bölgesi 11 bölgeden oluşuyor. Yine diğer bölgelerde de azımsanmayacak derecede bulunuyor. 80’li yıllarda yönetimle karşı karşıya gelinceye kadar büyük, etkin ve öncü bir rol oynadı. Ardından cezaevlerinde çalışmaları sürdü. Cemaat 200’den fazla şehid verdi. Bu şehidlerin bazıları çatışmada bazıları işkencelerde bazıları da cezaevlerinde şehid edildiler.

2006 ve 2007 yılları sonlarında cemaat fertleri cezaevinden çıktıktan sonra çalışmalarını tekrar başlattılar. Çalışmalarını eski yönetimin dayatmaları altında sürdürüyorlardı. Devrim oluncaya kadar böyle sürdü. Devrimin gerçekleştirilmesi için de gençleriyle ve fertleriyle Mübarek’i deviren çalışmalara ve protestolara katıldılar. Devrimden hemen sonra bir dernek açtılar. Ardından, İmar ve Kalkınma Partisi’ni kurma kararı aldılar. Bu tarihten sonra cemaat büyük yayılımla yayılmaya başladı. Bir daha gün yüzüne çıkmaya başladılar. Devrimden sonra yapılan seçimlerde iyi bir sonuç aldılar. Ve 15 üyesi milletvekili olarak seçildi. Şu an şura meclisinde de 6 üyeleri bulunuyor. Yine cumhurbaşkanlık seçimlerinde eski yönetimin adayı Ahmet Şefik’in tekrardan seçilmemesi için ve Muhammed Mursi’nin seçilmesinde özellikle de ikinci turda büyük bir rol üstlendiler.
Cemaat-i İslamiye bu merhalede de İslam davetini, sosyal ve siyasal çalışmaları çok güzel açık ve şeffaf bir şekilde yürütüyordu. Böylece Allah’ın izniyle Mısır’da halkın güvenini aldı. Ve güçlü bir varlık gösterdiler. Allah’ın izniyle gelecek seçimlerde de büyük başarılar gösterecektir.

Ahmet Nasır İskenderani: Cemaat-i İslamiye ve şu an siyaset yapan partisi İmar ve Kalkınma Partisi, Mısır’ın siyasi oluşumunda önemli ve etkin bir rol oynadı. Yine yapıcı ve faydalı bir tavır sergilediler. Kendini feda edip ganimetlere gelince ise karışmayan bir tavır… Bu tavırlardan bir tanesi de oluşturulan Mısır anayasa komisyonunda İmar ve Kalkınma Partisi’nden iki üye bulunuyordu. Partiler arasında temsiliyet konusunda kaç temsilci verileceği meselesinde tartışma çıkınca parti kendi iki üyesini çekme kararı aldı. O dönem Mısır kritik bir aşamadan geçiyordu. Siyasiler bu anayasa konseyini oluşturmasaydı askeri meclis duruma el atıp kendisi oluşturacaktı. Tabi böylece eski yönetimin kalıntıları konseye geçip devrimi sonlandıracaklardı. Allah’a hamd olsun, Cemaat-i İslamiye olgun bir tavır sergileyerek başarı sağladı. Bu tavırların dışında da meclisin oluşmasında ve siyasi meseleler olmak üzere birçok konuda olumlu davranılarak başarı sağlandı.

…AKSİ TAKDİRDE MİLİS KUVVETLERİMİZİ SÜRERİZ! DEDİK

İslam Ğamri: Cemaat-i İslamiye, son dönemlerde Mısır devriminin önünü kesmek isteyen devrim karşıtlarına ve derin devlete karşı toplumsal faaliyetler düzenledi. Parti ve cemaat olarak Mısır’ın meşru yönetimine ve seçilmiş başkana karşı yapılan birçok komployu bertaraf etmeyi başardık. Bunlardan bir tanesi de İçişleri Bakanı, Mısır polisini merkeze çekti. Polis asayişi sağlamayınca karamsar bir hava yaratılıp seçilmiş başkan Muhammed Mursi devrilecekti. Biz içişlerini uyararak polisi görevine döndürmesini istedik. Aksi takdirde milis kuvvetlerimizi devreye sokup devrimimizi, meşru yönetimimizi korumaya kadir olduğumuzu belirttik.

İSLAM’IN MEŞRULUĞU TEHDİT EDİLİRSE BİZ ŞAHSİ MASLAHATLARIMIZDAN VAZGEÇERİZ

Mısır’da İhvan-ı Müslim’in olmak üzere diğer İslami cemaatlerle münasebetleriniz nasıldır, ortak noktalarınız nelerdir?

İslam Gamri: Bizim İhvan-ı Müslimin ile Mısır’da bulunan diğer İslami hareketler ve İslami partilerle ilişkilerimiz bulunuyor. Meşru İslami yönetim hepimizin kabul etiği yönetimdir. Kaynağımız da birdir. Bazı stratejik hedefler ve taktiksel meselelerde birbirimizle çelişiyor olabiliriz. Ancak İslam’ın meşruluğu tehdit edilirse biz İslam’ın maslahatını ve ülkenin maslahatını öne alır ve şahsi maslahatlarımızdan vazgeçeriz. Her cemaatin ve partinin kendine has programları ve çalışmaları bulunuyor. Bu çalışmaları uygulamada aramızda farklılıklar bulunsa bile cumhurbaşkanı veya meşru yönetime karşı bir tehdit hissettiğimizde bütün farklılıkları bir tarafa bırakıp birleşiyoruz. Emniyet sahiline çıkıncaya kadar da bu böyle devam ediyor.

ÜÇ TEMEL HEDEFİMİZ VAR

Ahmet Nasır İskenderani: Biz çeşitli grupların yaşadığı bir toplumda çalışmalarımızı yürütüyoruz. Devrimden sonra açıklama yaptığımızda İslami akım veya laik akım diye açıklamalarda bulunmadık. Biz böyle maddeler koyduk, burada bazı tugaylar bulunuyor. Bunların bazıları İslamidir bazıları İslami değildir. Yine devrim karşıtı bazı tugayların olduğunu bunların da devrimi bitirmek istediğini ve eski yönetimin bozgunculuğunu geri getirmek istediği açıkça görülüyor.

Diğer taraftan biz yine İslami hareketler ile diğer gruplar arasında birçok meselede köprü görevini üstlenmişiz. Allah’a hamd olsun, bizim İslami hareketlerin hepsiyle ilişkilerimiz güzeldir. İslami hareketler arasında çıkan ufak tefek sorunları da aralarına girip onların o sorunlarını sağduyu ile çözmeye çalışıyoruz.

Biz diğer İslami gruplarla ilişkilerimizde üç siyaset belirlemişiz. Bunlardan bir tanesi tamamlama ve fazlalaştırma, yani kardeşlerimiz yönetimde güzel şeyler yaptıklarında onların arkalarında olur, onları destekleriz. İkincisi güçlendirme, yani kardeşlerimiz hata yaptığında onları düzeltiriz. Onların hatalarını açık bir şekilde onlara belirtiriz. Üçüncüsü de Allah korusun yönetimde olsun veya olmasın stratejik hatalar yaparak düşme tehlikesine gelen bir İslami harekete yardımda bulunuruz. Diğer İslami hareketlerle birleşip önce hatalarını düzeltmeye çalıştıktan sonra, onları kamuoyuna kabullendirmeye çalışırız.
Zor ve sıkıntılı dönemlerde biz İslami yönetimin meşruluğu için bütün sıkıntıları ve zorlukları göğüslüyoruz. Biz şu an Mısır’da bütün İslami akımlarla görüşme imkânı buluyor ve bu doğrultuda hareket ediyoruz.

İSRAİL, MÜBAREK YÖNETİMİNİ STRATEJİK HAZİNESİ OLARAK GÖRÜYORDU

Mursi yönetime geldikten sonra israil’le ilişkiler en alt düzeye indi. Ancak önceki yönetim zamanında yapılan bazı anlaşmalar var. Bu anlaşmalara karşı söylemleri nelerdir?
 
Ahmet Nasır İskenderani: İsrail komutanları ve yetkilileri, Mübarek ve yönetiminin israil’in stratejik hazinesi olduğunu belirtiyorlardı. Mısır, zor ve sıkıntılı bir dönemden geçiyor. İlk olarak bu dönemde sıkıntılardan kurtulmasına ihtiyacı vardır. Sonra da bölgede ve Filistin sorununda kendi üzerine düşen rolü üstlenmesi gerekir. Filistin sorunu bizim için dış sorunların kalbi ve çekirdeği hükmündedir. Yine dış stratejimizin belirleyicisidir. Bunun için de Mısır’ın Filistin sorunu ile ilgili ciddi ve güçlü bir konum sergilemesi gerekiyor. Muhammed Mursi yönetime geldiğinde Filistin ile sınırları açtı. Özellikle de Gazze ile sınırlar açıldı. Yine Mısır’da HAMAS’ı temsil eden bazı büroların açılmasına izin verdi. Yine HAMAS ve diğer direniş gruplarının heyetlerini resmi bir şekilde karşılayıp kabul ediyor. Bunlar bile ulaşılması zor olan bir seviyedir. Eski istihbarat başkanı Ömer Süleyman hiçbir zaman Filistinlilere güler yüz bile göstermemişti. Ancak zelil bir şekilde siyonist yetkililerle boy boy fotoğrafları yayınlanıyordu. Mısır’ın tutunduğu eski konum kesinlikle değişti ve bir daha eskisi gibi olamayacaktır. Siyonistler bu durumu bildiğinden Mısır devletinin başarılı bir şekilde muvaffak olmasını istemiyor. Ellerinden geleni yapıp devrimi baltalamak istiyorlar. Kesin olan bir şey var ki Mısır’ın konumu ve takındığı tavır, Arap ve İslam ülkeleri lehine değişmiştir. Ve bu açıkça kendini göstermektedir.

İSRAİL’LE YAPILAN ANLAŞMALAR KUTSAL DEĞİL

İslam Ğamri: İsrail’le anlaşmalara gelince, bunlar kurulacak olan meclise sunulur, eğer halkın vekilleri bunların tekrar yapılmasını, bozulmamasını veya iptal edilmesini istiyorsa ona göre hareket edilir. Yapılan bu anlaşmalar kutsal bir şey değildir. Halkın vekilleri nasıl istiyorsa ona göre hareket edilir.

GELECEK SEÇİM İÇİN BEKLENTİMİZ YÜKSEK

Siyasi ayağınız olan İmar ve Kalkınma Partisi’nin faaliyetleri ile ülkedeki etkisi ve oy oranı nedir?

İslam Ğamri: İmar ve Kalkınma Partisi, Mısır siyaset meydanında güzel bir yere gelmiştir. Yeni oluşacak Mısır’da Allah’a hamd olsun ki partinin dışardan bile kabul edildiğini ve bir ağırlığının olduğunu görüyoruz. İmar ve Kalkınma Partisi, ilk seçimlerde 15 sandalye kazanmayı başardı. Partinin sıkıntılı bir dönemden geçtiği ve seçimlere iki gün kala girmesi kararlaştırıldığı halde seçimde 25 aday gösterdi ve bunlardan 15’i kazandı. Bu büyük bir başarı sayıldı. Çünkü kısa bir zamanda, maddi durumlarının olmadığı, fertlerinin yeni cezaevinden çıkması ve cemaat seçime hazır olmadan girdiği halde 15 sandalye kazanması büyük bir başarıdır. Partinin Mısır’ın genel maslahatlarını kendi maslahatlarının önüne koyması ve çıkan sorunlara sadece çözüm için yönelmesi ve güzel konumu sayesinde halk nezdinde de büyük bir şekilde kabul görüyor. Diğer İslami hareketler de kendisine güveniyor ve saygı gösteriyor. Allah’ın izniyle gelecek parlamento seçimlerinde (dört beş ay sonra gerçekleşeceği düşünülüyor) 50’den fazla sandalye kazanacağımızı düşünüyoruz. Parlamentoda temsiliyet açısında da üçüncü parti veya ikinci parti olmayı bekliyoruz.

PARTİ NE DERECE ETKİN, BUNA İKİ ÖRNEK VERECEĞİM
Ahmet Nasır İskenderani: Partinin etkisini gözler önüne sermek için size iki örnek vereceğim. Bunlardan bir tanesi Mısır kanunlarının oluşturulduğu zaman İmar ve Kalkınma Partisi, Tahrir Meydanı’nda İslam şeriatı ve kanunlarını desteklemek için milyonların toplanması çağrısında bulundu. Bu toplanma İslam şeriatının kanunlara sağlıklı bir şekilde konulması ve desteklenmesi için yapılıyordu. Halk büyük bir rağbet gösterdi, istediğimiz kadar destek bulduk. Bu birinci örnekti. İkinci örnek de muhalif gruplar, Mısır’ın çeşitli yerlerinde devlet müesseselerine saldırıyor ve şiddetle devletin bekasını tehdit ediyorlardı. Bunlara karşı İmar ve Kalkınma Partisi “şiddete hayır” sloganıyla milyonları çağırmıştı. Parti bununla üç şeyi ya da “hayır”ı hedeflemişti. 1. Şiddete hayır. 2. Devletin zayıflığına hayır. (Bu gruplara devletin muamelesinin zayıf kaldığını görüyorduk, bunun için devletin konumunu güçlendirmesini istedik) 3. Fakirliğe hayır…
 
Afganistan’da 50’den fazla şehid verdik

işgal altındaki Afganistan’a cihad etmeleri için cemaat olarak fiili destek verdiğinizi söylediniz. Askeri kamplarınızdan söz ettiniz. Biraz açar mısınız, cemaat olarak Afgan cihadına ne gibi katkılar sundunuz?

Cemaat-i İslamiye, sadece Mısır’ın çektiği sıkıntılarla acı çekmiyordu. İslam ümmetinin çektiği sıkıntılar ve yaralanmalarla da sıkıntıya giriyor. Bunun için Sovyetler tarafından işgal edilmiş mazlum Afganistan halkının yardımına koştu. Birçok ferdi orada cihad yapmak için yola çıktı. Hatta cemaatin lideri Dr. Ömer Abdurrahman’ın kendisi de cesaret vermek, Afganistan’daki cihadı teşvik etmek, oradaki mücahidleri korumak ve bilinçlendirmek için Afganistan’a gitti. Orada Abdullah Azam ve İslam âleminin diğer âlimleriyle görüştü. Bunlardan bir tanesi şeyh Temimi Adnani gibi büyük âlimle ve şehidlerle görüştü. Cemaat oraya özel bir ihtimam gösterdi. Oraya gidenlerin bazıları komutan, bazıları da asker oluyordu. Cemaat orada 50’den fazla şehid verdi. Afganistan’ın bütün şehirlerinde şehitler verdi.

Örneğin şehid Ali Abdulfettah Ebulyusr, Cemaat-i İslamiye emiriydi. Yine öncülerden Dr. Ebu Halid Ali Hikni Afganistan’ın başkenti Kabil’de şehid oldu. Yine Afgan cihadında en büyük meydan komutanlarından Mısırlı Süheyb lakaplı Adli Yusuf da şehid oldu. Afganistan’da Cemaat-i İslamiye’ye ait askeri bir kamp vardı. İsmi, İslam Halifeliği Askeri Kampı’ydı. Orada mücahidleri cihad için hazırlıyorlardı. Cemaat yine oradaki mücahidlere âlimler ve davetçiler gönderiyordu. Bu âlimler ve davetçiler aracılığıyla yardımlar da gönderiyordu. Bu âlimlerden bir tanesi Cemaat-i İslamiye’nin müftüsü büyük âlim Abdullah Hammad, Afganistan’a gönderildi. Orada yıllarca kaldı. Mücahidleri eğitmede büyük rol oynadı. Eski yönetim tarafından Pakistan’da kendisine suikast düzenlendi. Allah’ın yardımıyla birçok yerinden kurşun yarası almasına rağmen kurtuldu.

CEMAAT-İ İSLAMİYE BOSNA SAVAŞINDA BÜYÜK BAŞARILARA İMZA ATTI
Cemaat-i İslamiye, Afganistan’da cihad ettiği gibi Bosna’ya da yardıma gitti. Bosna’da komutan ve mücahidlerin çoğu cemaat fertlerinden oluşuyordu. Bosna-Hersek cihadındaki en büyük komutan Şehyen Verşaban, cemaatin komutanlarında biriydi ve orada şehid oldu. Bosna-Hersek cihadında en büyük ilk üç komutan, cemaat fertlerindendi. Bunlardan bir tanesinin ismi Muhyeddin’di. Orada onunla ilgili güzel şeyler anlatılır. Yine bunlardan biri Seyyid Mübarek, künyesi ise Hafız’dı. Hafız, Bosna ordusunu ve mücahid tugaylarının hepsini yönetiyordu. Büyük başarılar elde etti. Savaşın bitmesini ve anlaşmanın sağlamasını sağladı. Bunların hepsi Cemaat-i İslamiye komutanlarındandı.

KOSOVA’DA, ÇEÇENİSTAN’DA, SURİYE’DE, GAZZE’DE BULUNDUK
Yine Kosova’da cihad eden mücahitlerimiz vardı. Yine Çecenistan savaşında da mücahidlerimiz vardı. Orada Ebubekir Şemteri diye bilinen Ebubekir Akide Eşref adında büyük bir komutan vardı. Çeçenistan’da şehid oldu. Yine başka şehidlerimiz vardı.
Cemaat-i İslamiye, İslam ümmetini destekliyor. Şehid verme konusunda da tereddüt göstermiyor. Geçen hafta da Suriye’de mazlumlara yardım ederken bir ferdimiz şehid oldu. Cemaat-i İslamiye desteğini dünyanın her tarafındaki Müslüman ve mustaz’aflara verme konusunda tereddüt göstermiyor.

Yine cihadi çalışmalardan bahsetmişken Gazze’deki kardeşlerimize yönelik yaptığımız çalışmaları da unutmamak gerekir. Eskiden beri Gazze’deki kardeşlerimize tam destek veriyoruz ve onlarla ilişkilerimizi sürdürüyoruz. Oraya simgesel heyetler gönderiyorduk. Ancak şimdi halk olarak Gazze’deki kardeşlerimizi ziyarete gidiyoruz. İnşallah yakın bir tarihte yüzlerce kişilik bir konvoyla Gazze’ye ziyarete gideceğiz, oradaki kardeşlerimize destek vereceğiz.
 
Çok teşekkür ediyoruz, sorularımızı sabırla ve aydınlatıcı bir şekilde cevapladığınız için…

Biz teşekkür ediyoruz…
 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.