İtidalli yaklaşım’a hipermetrop bakış

Edip AKAR

Konuya başlamadan önce bir hususu vurgulamak lazım. Bizim Baas’a karşı oluşumuz, kimilerininki gibi konjoktürel değildir.  Esad ile can ciğer olunduğu zamandan önce de, PKK’ye destek veriyor diye Suriye’ye savaş ilan edileceğinden önce de oradaki rejimin zulümlerini bilip anlatıyorduk. Nitekim bir Suriyeli o zulmün korkusuyla Türkiye’de bile Hafız Esad’i eleştiremiyordu, Kürtlerin vatandaşlık hakları dahi yoktu… vs.

Bunu hatırlattıktan sonra son günlerdeki tartışmalara değinmek istiyorum. Suriye konusunda itidali davranmayı, tarafını belirlememek olarak niteleyenler vardır. Taraflardan birinin safında durmamayı “bitaraf olan bertaraf olur” diye tarif ederler. Suriye’de durulacak saflara baktığımızda ise aynı safta çok farklı hedefteki güçleri, yani safların safi olmadığını görüyoruz. O açıdan burada tarafını belli edenlerin de bertaraf olmayacağı garantisi yoktur.

Buna rağmen bu söz teorik olarak doğrudur ve âcizane ben de kimin çıkarları heder olacaksa olsun; zalim diktatörlerin alaşağı edilmesi gerektiğini düşünüyor ve ümit ediyorum. Zalimin her ırk, din ve mezhepten olanını lanetliyorum. Kanaatimce buraya kadar sorun yok.

Yalnız görülmesi gereken bir başka gerçek var ki: Aynı kanaatteki birçok Müslüman kesimden aynı mazlum savunucuları, burunlarının dibindeki zulme yıllarca sessiz kaldılar/kalıyorlar. Mesela; Güneydoğu’da Marksist bir örgüt, çaresiz Müslümanları imha etmeye çalışırken; bu hakperestlerden ses çıkmadı. Hakeza gene diktatör bir rejim ile yönetilen TC, Müslümanları çocuk-yaşlı demeden ağır işkencelerden geçirip zindanlara doldurunca da zülüm karşıtları saflarını belli etmediler.

Geçmişi bırakıp günümüze geldiğimizde; bu hakikat taraftarları, hala tarafsızlıklarını muhafaza etmeye gayret gösteriyorlar. Müslümanlara yapılan sindirme politikalarını görmüyorlar; fiili saldırılara karşı  “saflarını belli etmek” ve zulme karşı durmak yerine itidali tavsiye ediyorlar. Zulümleri hiç görmeyenleri ayrı tutarsak; en dost kişi ve oluşumlar dahi uğradığımız her saldırı sonrasında -en fazla- “Haklısınız ama sabredin. Provokasyonlara gelmeyin” diyorlar.

Susup sabretmeyi, mazlum Suriye halkı için münasip görmenin ne kadar acımasızca olduğunu; bizim gibi onlar da biliyor, ama iş yakına gelince hep birden “sabreden derviş” kesiliyorlar. Neredeyse sağ yanağımıza vuranın sol yanağımıza vurmaması için tuttuğumuz elini bile acıtmamamız gerektiğini söyleyecekler.

Suriye’nin karmakarışık ortamına ve mekân olarak bizden ayrı bir yerde olmasına rağmen, en ince ayrıntısını öğrenmesine veya öğrenmiş gibi davranarak yorum yapmasına rağmen, yanı başında meydana gelmiş ve gelen olaylara nedense azıcık eğilme ihtiyacı hissetmiyorlar. Ufak bir alan incelemesi yerine, her iki taraftakilerin de tekfir ettiği TC rejiminin istihbarat(!) yalanlarıyla yetinme yarışına giriyorlar. Fasık ve facirlerin yorumlarıyla kanat oluşturuyorlar.

Acıları yarıştırmak veya çektiklerimiz üzerinden Suriye’deki dramı görmezden gelmeye çağırmak gibi bir niyetim asla olamaz. Yanı başımızdaki savaş ve dramın vahametini de inkâr etmiyorum. Ancak âcizane kanaatim; samimi bir Müslüman, başka mahalledeki zulümlere isyan ederken, öncelikle kapısının önündeki zulme bir ses çıkarmalıdır.

Allah’a vereceği hesabın farkında olarak haktan yana olanlara, zalimin hiç biriyle dost olmayanlara selam olsun.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.