Kapitalizm ve Finansal Kriz

Said Çınar

Uluslar arası Para Fonu İMF, Nisan ayında yayınladığı 2020 yılı küresel ekonomide küçülme/daralma oranlarını yeniden revize ederek yaşanacak olası durumu “Benzeri olmayan bir kriz” şeklinde tanımlama yoluna gitti.

Revize edilen rakamlara göre küresel ekonomide yüzde 3 olan Nisan ayı daralma verileri yüzde 4.9 olarak açıklandı.

Daralma oranlarının en yüksek olacağı ülkelerin aynı zamanda kapitalist sistemin beyni ve küresel ekonominin merkez üsleri olması ise dikkat çeken en önemli noktaydı. Buna göre Euro bölgesinde beklenen daralma yüzde 10.2 iken Fransa, İtalya ve İspanya’da bu oran yüzde 12’nin de üstünde olacak.  Amerikan ekonomisinde beklenen küçülme oranı ise yüzde 8 civarında olacağı öngörülmektedir.

Covid-19 salgınının yol açtığı tahribatlar ilkin sağlık sorunu yönünden irdelenirken, artık yol açtığı veya açacağı sosyo-ekonomik krizin derinliği yönünden değerlendirilmektedir. Beklenen ekonomik daralma ile krizin hangi ülkeyi ne oranda vuracağı tartışılır olsa da, krizlerin tetikçisi ve fırsatçısı olmayı kurulu düzenin vazgeçilmez dinamiği haline getiren dev şirketlere ve hükmettikleri tekelleşmiş sermayeye yeni fırsatlar sunacağı aşikardır. Geride kalan ve işini kaybedecek olan, asgari geçim sınırında olan ya da günübirlik çalışarak geçimini sağlamakla meşgul olan devasa kitleleri ne oranda mağdur edeceğini kestirmek ise hayli güç. Zihinde canlandırmak bile ürkütücü tabloları tahayyül etmemize yol açar.

Covid-19 salgını yol açtığı yeni şartlarla bir çok alanda olduğu gibi ister istemez ekonomik alanda da bir takım olumsuzluklara yol açtı. Ancak örümcek ağı gibi dünyayı saran kapitalist sistemin de havadan nem kaparcasına en ufak bir olumsuzluğu ustalıkla krize dönüştürdüğü bir gerçeklik de var. Krizler görünüm olarak “Finasal kriz” şeklinde ortaya çıkar. Günün sonunda güvenceye alınan finansal sermaye diriliğini korurken, zor durumda kalıp sermaye arayışına giren reel sektöre uzatılan borç-kredi-faiz zokkası, çoğu zaman ilgili sektörlerin komalık olmasıyla neticelenir. Krizlerde üretim ve istihdam üzerine kurulu atölyeler, işletmeler, fabrikalar vs küçülmeye, maliyet düşürmek adına üretim sınırlamasına ve hatta işçi çıkarmaya kadar varan kemer sıkma politikalarına yönelirken, krizlerin en zorlayıcı olduğu koşullarda bile kapitalizmin kutsal mekanları sayılan banka ve benzeri faizci finans kurumlarının yıllık bilançolarında rekor kârlar elde etmeleri, sanırım finansmana dayalı sermaye terörünün niteliğini ele vermeye yetmektedir.

Servetin belirli zümrelerin elinde tekelleşmesi, aynı zamanda sermayedarlar için kurulu ekonomik düzeni top aynamaya hazır bir saha haline getiriyor. Mevcut sistemde alınteri dökerek değil, paradan para kazanmanın revaçta olduğu düşünülürse, servet tekelinin para kazanmak için başvurmayacağı çirkefliklerin kalmayacağı pekala düşünülebilir. Nitekim öyle de oluyor.

2015’te Credit Suisse Enstitüsü verilerine göre dünyanın en zengin 62 kişisinin elindeki servet miktarı, dünyadaki yoksul nüfusun yüzde 50’nin elindeki servete eşdeğer miktardaydı. Beş yıl içerisinde mevzubahis zenginlerin serveti üç kat artarken, yüzde 50’lik kesimin toplam servetinde yüzde 41’lik bir erime yaşanmış.

Bugün için dünyadaki sermayenin yüzde 99’unun yüzde 1’lik bir kesimin elinde olduğu belirtiliyor. Servetleriyle meşhur bazı elitlerin insanların kabuklarına çekilip yatırım yapmaktan uzaklaştıkları kriz dönemlerinde oluşan “Fırsatları” değerlendirme yönündeki özlü sözleri, aslında kriz koşullarının kurtların puslu havada ne denli ustaca avlandıklarını ortaya koymaktadır.

Sermayenin tekelleşmesi halen dahi son hızla devam eden bir olgudur. Küresel çapta etkili şirketlerin birleşmesi ya da bir şirketin diğerini yutması şeklinde tekelleşme süreci sürüyor. Haliyle bu tekelleşmeler ürün ve pazar payı kapma yarışında da etkili bir tekelleşmeyi beraberinde getiriyor. Zaten dev yatırımlarda artık ülkelerin yerini uluslar arası şirketler almış durumda. Nitekim bazı şirketlerin sermayeleri, ait oldukları ülkelerin sermayesiyle yarışır durumdadır. Bu da kimilerince “Şirketokrasi” kavramıyla tanımlanıyor.

Aslında sermaye tekelleşmesi ile temerkuz eden “Şirketokrasi” mevcut küresel kapitalist sistemin doğal bir sonucudur. Aynı zamanda da sistemi periyodik aralıklarla krizlere sevk eden ana unsurlardır. Yeter ki krizin peydahlanması adına “Kabul edilebilir” bir gerekçe oluşuversin!

Covid-19 süreci bir yönüyle kriz fırsatçıları için bir nimet olarak belirirken, aynı zamanda kapitalizmin krizlere gebe ve güvenilmez bir sistem olduğunu bir kez daha gösterdi. Haliyle bir sağlık sorunu olarak beliren Covid-19 krizi, kapitalizm için tipik bir sistem krizine dönüştü.

Doğal olarak sistem, bünyesinde bulundurduğu krizi tetikleyici unsurlarıyla beraber şu sıralar sanık sandalyesinde ve herkes meşrebince kapitalizmi sorguluyor. Sol kesim sistemin açıklarını sıralarken ısrarla tepkisel metaforlarla ortaya çıkan sosyalizmi görücüye çıkarıyor.

Oysa etkisi doyumsuzluğun sembolü kapitalizm olan sosyalizm ya da tepkisi sosyalizm olan doyumsuz kapitalizm yerine üçüncü bir alternatif mutlaka olmalı diyoruz.

Fıtrat, dayatılsa da aykırı uygulamaları belli bir süre sonra sırtından atıveriyor. Şüphesiz ki insanı yaratan Yüce Allah, her alanda olduğu gibi ekonomik faaliyetler konusunda da bir takım fıtri fırsatlar sunuyor. Tabii ki nefsin doyumsuz arzularına gem vuracak sınırlamaları da ihmal etmiyor.

Fıtri fırsatlar ile nefsi sınırlamalar arasında kurulan denge, aynı zamanda sosyo-ekonomik adaletin de temelini oluşturuyor.

Mesela bugün için kapitalist sistemin sömürü çarkının vurucu gücü haline gelen sermayenin belirli zümrelerin elinde tekelleşmesi, Haşr süresi 7. Ayette de yer bulduğu gibi “Böylece o mallar yalnızca zenginler arasında dolaşan bir ayrıcalık olmasın” kaidesince yasaklanmıştır. Özel mülkiyet ve servet edinme men edilmemiştir. Ancak servetin belirli odaklar nezdinde tekelleşmesi ve sahipleri açısından “Ayrıcalık” sopasına dönüşmesi men edilmiş, bunun için çeşitli tedbirler geliştirildiği gibi, olası tekelleşme eğilimine karşı idareciye bir takım müdahale mekanizmaları da sunmuştur.

D E V A M  E D E C E K…

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.