Koltuk değneklerini atmalı

Yusuf AZAD

 Biz Kürd'lerin özellikle son yüzyılda devletten gördüğümüz kültürel, ekonomik ve sosyal alandaki zulmün ne hesabı tutulabilir ne de hesabı verilebilir. Ancak bununla birlikte özellikle son kırk yılda sağımızdaki devletin zulmünün yanında elinde silah olan ve gördüğü her hareket ve karartıya ateş etmekten çekinmeyen sözde bizden örgütün “Stalinist” zulmü de sol yanımıza iyiden iyiye yerleşti.

En az devlet kadar ceberrut, en az devlet kadar faşist en az devlet kadar örgütçü(devletçi), en az devlet kadar küresel emperyal hedeflere çalışan ve en az dünün devleti kadar insana ve İslâm'a düşman bir örgüt.

İşte bu sağımıza ve solumuza yerleşen iki ceberrut anlayış, aralarındaki halkın varlığından istifade ederek ve sözde halk adına birbirlerini hırpalamaya çalışıyorlar. Zaman zaman sağdaki soldakine zaman zaman da soldaki sağdakine pençe atıp birbirlerini tırmalamıyor da değil. Ve birbirlerinin pençesinden korunmak için iyice halkın koltuğuna sinip halkı adeta kendilerine siper yapıyorlar. İşte esas tam da bu zamanlarda arada kalan halk darbelerine maruz kalıyor. Ve birinin darbesinden halk yara aldığında ötekinden bunu halk nezdinde mahkûm etmenin sahte naraları duyuluyor bir önceki kendi pençesinin halkın gözünü kanattığını unuturcasına.

Zavallı halk, pençeleri keskin ve bu iki yanına yerleşmiş ve cebren ona koltuk değneği olmaya çalışan bu iki “ateşten” ötürü doğal yürümesini bir yana bırakın, kan revan içinde ağır aksak, kör topal, yürümenin doğal bir hal olduğuna inanmaya başladı.

Oysa bu iki ceberut anlayış halkı rahat bıraksa, halk bütün doğallığıyla yürümeye devam edecek. Bazen seksek oynayarak bazen halay çekerek, bazen tarlada buğday üreterek bazen de salonda opera dinleyerek yürüyecek belki de. Bazen Kâbe'de beyaza bürünecek, bazen de Olimpiyat'ta madalya öpecek özgür bırakılırsa bu halk.

Ama nafile! Sağına ve soluna cebren girmiş bu iki koltuk değneğine inanmış bir kere halk. Üstelik sağdaki soldaki “değneğin”, soldaki de sağdaki “değneğin” atılmasıyla rahatlanılacağını ve rahat yürüneceğini lanse ediyor.

Öyle görünüyor ki tam da burada bir üçüncü aktöre ihtiyaç vardır. Halktan neşet etmiş ve ona koltuk değneği olma adına onu sınırlamayan, ötelemeyen, hırpalamayan ve belki önüne değil arkasına geçerek halkın doğal yürüyüşünün itici gücü olacak bir üçüncü aktör. Aynı zamanda bu gereksiz koltuk değneklerinin atılması gerektiğini, aslında halkta arızi bir durumun olmadığını, değneklerin yürümeyi aksattığını haykıracak, arkadan gelecek ve önünü açacak üçüncü bir iradeye mutlaka ihtiyaç vardır. Zira mevcut durum iyiden iyiye bir kısır döngüye dönmüş. İfsat eden bir fasit daireye…

Tam da pençeleşmenin arttığı ve arttıkça arada kalan halkın yaralarına yenilerinin eklendiği bu sağlı sollu “değnekçi” savaşının halkın acısını katmerleştirdiği bu zamanda üçüncü irade devreye girmeli ve hiçbir kaygı taşımadan, ödenecek her türlü bedeli de ödemeye hazır olarak halkı aydınlatmalı, ona sahip çıkmalı. Avazı çıktığınca, kolunun uzayabileceği yere kadar uzatarak, omuzunun taşıyabileceği yükünce ve meşru dairede halkta bir farkındalık oluşturmalı. Sağına soluna yerleşmiş bu iki çatışanın kavgasının şahsi olduğunu ve her birinin diğerini kendisinin koltuğunda beslediğini orta yere koymalı bu üçüncü ve vasat öz.

Toplanmalı, yürümeli, haykırmalı, yazmalı, yaymalı, çırpınmalı, çıldırmalı. Ne yapıp ne edip tam da şimdi; hemen şimdi Sur'un kapılarına dayanmalı. İçerdeki, enkazdaki adama bir ses verebilmek ya da ondan bir ses alabilmek için avazı çıktığınca bağırmalı.

Bu mağdurun lehine çıkacak her sese kulak kesilmeli, her kaldırılacak taşa el atmalı, her “Müfid Yüksel'i” bağrına basmalı, her “Çiyager'i” omuzunda hastaneye taşımalı, pansumanını kendi eliyle yapmalı.

Evet! Hemen şimdi, derhal, behemehal, vakit kaybetmeden,  iş işten geçmeden, yara daha da derinleşmeden, acı daha da büyümeden, her iki “ateş”e de çok ve eşit uzaklıktaki tarihi misyonunu üstlenmeli ve tarihi değiştirip tarih olmalı.

“Yıldızın parladığı anlar”ı iyi görmeli, o anı kaçırırsa bir daha gökyüzünde yıldızların görülmeyebileceğini iyi bilmeli.

Zira beklenti büyük, umutlar yüksek, muhabbet gerçektir bu halkçı “çaba”ya. Zamanında, hastalık anında kullanılmayan ilaç zamanı geçtiğinde kullanıldı mı zarar verir. Hastalığın en ateşli zamanında imdada yetişmeli.

Evet, en meşru, en doğal, en bizden olan ve bin bir emekle büyüyen bu merhamet yüklü kervanın bütün maharetini sonuna kadar kullanıp; rahmet meltemlerini estirmeli artık mazlum halkımın zemheri sağına; ışık olup yol olup aydınlatmalı ve dağıtmalı “zifiri karanlık” sol yanını.

Bir muhkem kale olmalı.

Gerekirse biraz “gaz” biraz “biber” yemeli. Biraz cop biraz acı yemeli.

Tekrar acı görmeli. Ta ki acı dinmeli. Ta ki acı bitmeli.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.