Küçük Yassıada: Sivas Kampı

Türkiye bugün çözüm sürecini konuşurken, ezberlerini bozarken 27 Mayıs Darbesini gerçekleştirenlerin pek de bilinmeyen bir gerçeği Sivas Kampı, aslında Türkiye’nin o dönemden itibaren nasıl şekillendirdiğinin de göstergesi.

Türkiye bugün çözüm sürecini konuşurken, ezberlerini bozarken 27 Mayıs Darbesini gerçekleştirenlerin pek de bilinmeyen bir gerçeği Sivas Kampı, aslında Türkiye’nin o dönemden itibaren nasıl şekillendirdiğinin de göstergesi. 27 Mayıs askeri darbesinden dört gün sonra tutuklanan 485 kişinin hikayesi siyasal Kürtçülüğün nasıl da devlet eliyle şekillendirildiğinin de kanıtı.

AK Parti eski Adana milletvekili olan Dengir Mir Mehmet Fırat'ın dedesi Zeynel Turan, Cem Vakfı Başkanı İzzetin Doğan'ın babası Hasan Hüseyin Doğan, Sedat Bucak'ın babası Hakkı Bucak, HAKPAR eski Genel Başkanı Sertaç Bucak'ın babası ve Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi kurucu başkanı Faik Bucak ve diğer Bucak'lar, Şeyh Said'in çocukları Şeyh Ali Rıza ve Şeyh Selahaddin Efendiler , Van'dan Kinyas Kartal ve diğer Kartallar, Hakkâri'den Ertuş'lar, Ağrı'dan Öztürk'ler, Diyarbakır'dan Abdürrezak, Said Ensarioğlu başta olmak üzere diğer Ensarioğullar'ı, Elazığ'dan Septioğulları, Erzurum'dan Nurcu Mehmet Kırkıncı, Diyarbakır'dan Nurcu Mehmet Kayalar, Bayburt'tan Demokrat Parti Yöneticisi olan Baki Tuğ'un babası Necati Tuğ, Mardin’den Zeynel Abidin Erdem’in amcası Bahattin Erdem ve avukat M.Necati Kerimoğlu, Ağrı Tutak’tan Kazım Yıldırım, Malatya’dan Sait Çekmegil, Van CHP Milletvekili Tevfik Doğuışıker,Diyarbakır’dan Bozo Kemal Lakaplı Kemal Yıldırım, Cemil Küfrevi, Batman’dan Sait Ramanlı, Kubbettin Septioğlu, Zeynel Abidin İnan, Mustafa Işık, Rıfat Ökten, Turhan Bilgin gibi isimlerini aynı suçlama ile 27 Mayıs 1960 askeri darbesinden dört gün sonra göz altına alınıp Sivas Kabakyazı’ya kapatıldığını söylersek, Türkiye tarihini ve Türkiye’nin şekillenme biçimini kolayca anlamış oluruz.Küçük Yassıada olarak da adlandırılan Sivas Kampı’ndan bahsediyoruz…Söz konusu kişileri kampa gönderenler arasında da Şanar Yurdatapan’ın babası Daniyel Yurdatapan, Ragıp Gümüşpala,ve Milli Birlik Komitesi’nin diğer üyeleri bulunuyordu. Bugün bile siyasi suçlama adına bir araya gelmesi mümkün olmayan bu insanların hepsinin ortak kaderi Sivas Kabakyazı 5. Er Eğitim Tugayı’nda askeri garnizon içindeki Sivas Kampı oldu

27 Mayıs darbesini gerçekleştirilenlerin hatıratlarına baktığınızda Sivas Kampı diye bir olaydan bahsetmezler…Birkaç istisna hariç Sivas Kampı’nda haksız yere dokuz ay boyunca göz altında tutulan ve daha sonra sürgün edilen insanların da ne anılarında ne de sohbetlerinde bu kamptan bahsettiklerini görmeyiz. 27 Mayıs darbesini gerçekleştirenler bu kara tarihi unutturmak, saklamak için bundan söz etmezken, Sivas’a götürülenlerde karşılaştıkları insanlık dışı uygulamaları anlatmayı ayıp saymışlar ve susmuşlar, yada “Bir bölen olmamak için” içlerine atmışlar. Aydınların da büyük bir kısmı ise bu olayı görmezden gelmiş, gazetelerin yazı dizisi yaptıkları bu esaret kampını kitapların taşımamışlardır.

Herşey Nokta Dergisi’nde çalıştığım dönemde o dönem Hak-Par Genel Başkanı seçilen Sertaç Bucak’la bir röportajla başladı. Röportajın bir yerinde Sertaç Bucak, babası Faik Bucak ve Sivas Kampı’ndan bahsedince bende elimdeki dosyayı bırakarak Sivas Kampı’nı araştırmaya başladım. Ne Sivas Kampı ile ilgili google’de bir bilgi nede yazılı kaynaklarda bir şey vardı. Sadece Mehmet kırkıncı Hoca’nın anılarında ve Alev Alatlı ve Sait Çekmegil ile yazılan kitaplarda Sivas Kampı geçiyordu. Fazla bir ayrıntı yoktu. Resmi kurumlara yazdığım bütün yazışmalar olumsuzlukla sonuçlansa da Sivas Kampı’nı yaşamış kişilerin hayatta oluşu işimi kolaylaştırdı ve üç yılı aşkın bir çalışma sonucunda Sivas Kampı kitabını oluşturdum.

Celal Bayar’ın “Siyasal Kürtçülüğün merkezi” ve Hüsamettin Cindoruk’un da “Apo hareketinin kaynağı” olduğunu iddia ettiği Sivas Kampı, hiç şüphesiz 27 Mayıs askeri darbesini yapanların en büyük günahlarından biriydi. Bu askeri darbeyi yapanlar kendilerine göre böyle bir tedbirin çözüm olabileceğini sanıyorlardı ama bugün yanıldıkları çok açık. Sivas Kampı, özellikle devletle Kürtler arasında 1938-1960 yılları arasında adı konmamış olan ittifakın bozulduğu ve doğunun yeniden dizayn edilmek istendiği tarihin de adı olarak karşımıza çıkıyor. Sivas Kampı’na gönderilen her farklı etnik grup ve düşünceden doldurulan insanlara “Zorunlu misafir” oldukları ifade edilmişti. Zorunlu misafirlerin “Devletin başına bela” oldukları düşüncesinde olan dönemin İçişleri Bakanı Muharrem İhsan Kızıloğlu, bu “Zorunlu misafirler”in bir şekilde öldürülmesi gerektiğine inanıyordu. Kamp komutanı Sabri Koçak’ın direnişi olmasaydı belki bu gün sürgün edilen elli beş kişinin akıbeti faili meçhul olarak tozlu raflardaki yerini alacaktı.




27 Mayıs 1960 tarihinde Ordu içindeki Kemalistler, gerçekleştirdikleri askeri darbeyle Demokrat Parti (DP) iktidarını devirerek Milli Birlik Komitesi (MBK) olarak ülke yönetimine el koydular. 27 Mayıs iktidarı DP mensupları dışında, Kürtlere ve Nurculara karşı da negatif tavır sergiledi. Öyle ki MBK’si darbeden sonra çıkardığı af kanununda bu negatif tavrını somut şekilde gösterdi. Tüm siyasi tutsaklara af çıkartılırken aralarında Canip Yıldırım, Naci Kutlay, Esat Cemiloğlu, Yaşar Kaya, Sait Elçi, Musa Anter, Muhsin Şavata, Fevzi Kartal gibi isimlerin bulunduğu ve iddianamede suçları “yabancı devletlerin müzahereti ile devletin birliğini bozmağa ve devletin hakimiyeti altında bulunan topraklardan bir kısmını devlet idaresinden ayırmağa matuf fiil işlemek” olarak belirtilen "49'lar Davası’ndan tutuklu Kürt tutuklular, bu affın dışında bırakıldı. 27 Mayıs Darbesi’nin Kürtlere ilişkin ikinci icraatı ise toplu gözaltı operasyonu ve toplama kampı oluşturulması oldu.



Askeri darbeden dört gün sonra Doğu ve Güneydoğu Anadolu’dan tutuklanan yaklaşık 485 kişi (Resmi rakamlar talep edilmemize rağmen “yok” denildiğinden Alev Alatlı ve İsmail Beşikçi 485 kişi- Said Ensarioğlu 385 kişi demektedir. Tutuklananların bir kısmı erken bırakıldığı için 385 rakamı kesin olmakla birlikte esas rakamın 485 civarında olduğu tahmin ediliyor.N.Ç) Tutuklananlar Sivas Kabakyazı'da 5. Er Eğitim Tugayı’nda askeri garnizon içindeki kampta dokuz ay süren bir “zorunlu misafirliğe” tabi tutuldular. Misafirlik diyoruz çünkü askeri yetkililer Sivas'ta bulunan kişilere tutuklu olmadıklarını, misafir olduklarını açıklamışlardı. Dokuz ay süren zorunlu misafirlik içerisinde Sivas'a getirilenlerin yaşları 14 ile 70 arasında değişiyordu.

485 kişinin toplama kampına toplandığı operasyonun öncesinde, 31 Mayıs'ta Cumhuriyet Gazetesi'nde Milli Birlik Komitesi kaynak gösterilerek yayınlanan yazıda, "Milli Birlik Komitesi'nin neşredeceği vesikalar, bir Kürdistan hükümeti tesisi için DP grubu içinde çalışanlar varmış. Sabık iktidar bunlara ve Şeyh Said'in oğluna Rus yapısı ciple Doğu'da propaganda yapmasına göz yummuştur." denilmekteydi. Oysa gözaltına alınanların birçoğu Demokrat Partili değildi. Örneğin 1966 yılında öldürülen Faik Bucak o zaman Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi mensubuydu.



485 kişinin gözaltına alındığı operasyon da muhtemel bir Kürt muhalefetini baştan sindirmeyi amaçlıyordu. MBK, Irak ve İran'da yükselen Kürt Ulusal Hareketi'nin Türkiye'deki etkilerini kırmak istiyordu. Çünkü aynı dönemde özellikle Irak'ta Molla Mustafa Barzani önderliğinde yürütülen ulusal mücadele Türkiye'yi de etkilemekte, sınır bölgelerinde Hakkâri, Van, Siirt, Mardin, Diyarbakır gibi yerlerde Barzani'ye fiili destek verilmekteydi. MBK'nın bir yetkilisi o dönem yaptığı açıklamada "Türkiye'nin bütünüyle yalnız Türklerin vatanı olduğu, başka gayeler taşıyan birkaç kişiye benimsetilecektir." Diyordu.

SİVAS KAMPI KİMİN FİKRİ

Sivas Kampı'nın kimin fikri olduğu bugün hala net olarak ortaya çıkmış değil. Milli Birlik Komitesi Üyesi Numan Esin katıldığı bir televizyon programında bu kampın Milli Birlik Komitesi kararıyla oluşturulduğunu söylese de, Fuat Fırat ise kampı askeri darbeye yaranmak için üçüncü ordu komutanı olan Ragıp Gümüşpala'nın planladığını ifade ediyor. Örneğin Diyarbakır'da tutuklamaları yapan zamanın Kolordu Komutanı olan sanatçı Şanar Yurtadapan'ın babası Daniyel Yurdatapan'ın en büyük hedefi Genelkurmay Başkanı olmaktı.



Bazı kamp misafirleri Milli Birlik Komitesi üyesi Alparslan Türkeş’i suçlarken bazıları ise bunun Milli Birlik Komitesi üyelerinin tamamının kararı olduğunu ifade ediyor. Ancak bu kamp oluşturulmadan çok ciddi istihbaratın toplandığı tutuklamalardan anlaşılıyordu. Sivas Kampı mağdurlarından Şeyh Said'in torunu Fuat Fırat ise Ragıp Gümüşpala'nın ihtilalı yapanlara yaranmak için böyle bir tutuklama yaptığını diğer taraftan Reşat Pasinler'in ise kendi bölgesinde kimseyi tutuklamadığına dikkati çekiyordu. Tutuklamalar için gerekçeler çok komikti, örneğin Şeyh Said ailesinden Ali Rıza efendi'nin suçu iki eşek yükü buğdayla “Kürt ihtilali yapacak” olarak belirtilmişti. Faik Bucak'ın suçu da Fırat'ın öbür yakasına geçip toplantı yapmaktı.Ancak, Milli Birlik Komitesi’nin yaşayan üyelerinden Numan Esin’le yaptığım görüşmede Numan Esin kamp fikrinin Milli Birlik Komitesi üyelerinden bazıları tarafından Milli Birlik Komitesi’ne dayatıldığını ifade ederek, dışarıyı da adres gösteriyordu.

NUMAN ESİN: MENDERES SORUNU DEMOKRASİ İÇERİSİNDE ÇÖZECEKTİ
Milli Birlik Komitesi Üyesi Numan Esin'i dinleyelim. Esin, 26 Mayıs 1997 yılında Kanal D Televizyonu'nda Güneri Cıvaoğlu'nun sunduğu programa aralarında MİT eski mensubu Prof.Dr. Mahir Kaynak, İspanya Komünist Partisi Genel Sekreteri Santiago Carillo, CİA İstasyon Şefi Paul Henze, Hüsamettin Cindoruk, Emekli Orgeneral Kemal Yavuz, Ethem Menderes'in emir subayı Adnan Çelikoğlu, Hasan Korkmazcan, Nilgün Cerrahoğlu, Kurtul Altuğ gibi isimlerle programa katılarak Kürt meselesi, 55'ler olayı hakkında ilginç açıklamalarda bulundu. Esin'in öne çıkan görüş "Kürtler arasında o dönem bir ayaklanma olacağı" yönündeki tezdi. Esin, Sivas Kampı'nı ayaklanmaya bir tedbir olarak düşündüklerini ifade ediyor:

"Güneri Civaoğlu: menderes Kürt sorunu için ne söyledi?
Numan Esin: Biz bu sorunu demokrasi içerisinde çözmeyi düşündük dedi.
Güneri Civaoğlu: Hadiseyi bir sorun olarak görüyor muydu?
Numan Esin: Bizim o tarihte bir endişemiz vardı. Acaba bir ayaklanma olur mu diye. Elli beş ağayı da o sebeple yönetim tutuklamıştı. Onları, güvenlik önlemi aldırarak, Sivas'ta nezaret altında bulunduruyordu. Bu arada acaba hükümetin, güneydoğuyla ilgili özel bir takım tedbirleri var mıydı? Aldığım cevap buydu ve son derece doğru bir cevaptı, demokrasi içinde. Gerçekten, 1938'den sonra, 1970'lere kadar, doğuda bir ayaklanma olmamıştı ve istikrarı vardı.Türkiye'de bu istikrarı daha sonraki yıllarda yanlış uygulamalar bozmuştur ve güneydoğu sorunu Türkiye için ciddi, çok pahalı, çok riskli bir sorun haline gelmiştir." dedi.

SÜRGÜN GEREKÇESİ 105 NOLU YASA
Kampta dokuz ay kalan “Zorunlu misafir”lerin büyük bir kısmı 33 vilayete sürgün edildi. Bu aslında 7 Ekim 1960 günü, 2510 No'lu iskan yasasına ek olarak çıkarılan 105 No'lu yasayla, gözaltına alınanlardan bazılarının mecburi iskanla yeniden yüz yüze gelmesiydi. 1960 Aralık ayında 485 kişiden 55'i Antalya, İzmir, Burdur, Muğla, Afyon, 1sparta, Manisa, Çorum ve Denizli gibi 33 vilayette mecburi iskâna tabi tutuldular. Bazılarının mahkemeleri komik gerekçelerle sekiz vilayet dolaştırıldı. 27 Mayısçılar, bu gözaltları ve mecburi iskân’ı, "ağalık, şeyhlik" düzenine karşıymış gibi yansıttılar. Gerek MBK adına yapılan açıklamalarda, gerekse de gazetelerde yazdırılan yazılarda, sürekli buna vurgu yapıldı. 19 Ekim 1960 tarihli Öncü Gazetesi'nde Genelkurmay Eski Başkanı Ragıp Gümüşpala'nın şu sözleri yer alıyordu, "Şarkta, ağa, bey, şeyh denilen 35-40 kadar köye sahip kişiler, derebeylikler hala mevcuttur. (...) Bölgelerinde Türk harfleri ile tedrisata muhaliftirler. Köylüyü her surette baskı altında tutarlar... Köylülerimiz Türklüklerini müdriktirler. Kürtlük propagandası sırf derebeyliklerinin devam edebilmesi için şeyh ve beyler tarafından halka yayılmaktadır." Diyordu.

105 sayılı Sürgün Yasasının gerekçesinde ise şöyle deniyordu: "Sosyal birtakım reformları yapabilmek, ortaçağın Türkiye'de yaşayan düzenini yıkmak, ağalık ve şeyhlik gibi müesseseleri yok etmek... Vatandaşın sömürülmesine engel olmak gayesiyle bu kanun çıkarılmıştır." Bu sözlere bakılacak olursa, Sivas'taki toplama kampı ve mecburi iskânla, iktidar köylüleri baskı altından kurtarmak gibi "halkçı" bir iş yapıyor gibi gözüküyordu.



“CHP kendi vekilini ihraç etti”

Kampta kalan AK Parti Diyarbakır Milletvekili Galip Ensarioğlu'nun babası Said ensarioğlu anlatıyor:


Şimdi en kötüsü kadro yirmi günde bir değişiyordu. İsim yoklaması her sabah sonra nutuk çekiyorlardı. Kampta enteresan bir durum da vardı. CHP Van Milletvekili Tevfik Doğuışıker çok enteresan bir milletvekiliydi. Geçmişi oldukça tantanalıydı. Buda bir yüzbaşı ile kavga ediyor, Çok inatçı, çok enteresan bir adamdı. Tabi Kinyas Kartal bunu biliyordu ve takılıyordu,
-"Tevfik sende geldin mi" diyordu.
Güya Tevfik İsmet Paşa tarafından çok sevilen onun gözbebeği olan bir milletvekili. Geldi dedi ki,
-"Abdürezzak Bey, ben sizi eskiden de tanıyorum. İsmet Paşa'nın bizden haberi yok. Ben şimdi ona mektup yazayım, beni kurtarır seni de kurtarır" dedi. Babam dedi ki:
-" Ben İsmet Paşa'dan falan şefkat beklemiyorum. Ben burada ölüme razıyım onun merhametine sığınmam, buna tenezzül de etmem, beni dinlersen sen de etme", "Olur mu Abdürrezak Bey "deyince babam,
-"Benim tanıdığım İsmet Paşa kimseye merhamete gelmemiştir. Tevfik yapma kendini harcıyorsun" dedi. Tevfik Bey bunun üzerine,
-"Sen bilmezsin" dedi ve mektup yazdı. Mektuba da şöyle yazıyor:
-" Paşam, ben burada 300 Demokrat Partili ile beraberim. Bunlarla beraber olmak benim kanıma dokunuyor. Haberiniz olsun, en büyük ceza bunlarla beraber olmaktır." Üç gün sonra Öncü Gazetesi'ni aldık şöyle yazıyordu:
"Tevfik Doğu Işıker CHP'den ihraç edildi" Ondan sonra babam okuyunca "Tevfik gel hele" dedi.
-"Al sana senin İsmet Paşa'n seni kurtaracak adam seni partiden ihraç etti" dedi. Kampta olduğunda hala milletvekilliği devam ediyordu. Fakat cesur bir adamdı. Bir gün bizi beraber Sivas'ta mahkemeye götürdüler. Götürürken albay emir verdi bizi götüren subaylara,
-"Bunlar herhangi bir lisanla, herhangi kimselerle sivillerle konuşması kesinlikle yasak. Sivillerle asla, yoksa sizin hakkınızda muamele yaparım" dedi. Gittik mahkemeye hakim soruyor,
-"Adın soyadın" Tevfik Bey omuz silkiyor. "Tahsilin nedir" yine omuz silkiyor, "Sen şöyle bir suçla itham ediliyorsun ifadeni versene" gene omuz sikti.
Hakim bu sefer bizi getiren üsteğmene sordu
-"Bu dilsiz mi?"
Üsteğmen bunun üzerine "Tevfik Bey niye cevap vermiyorsun" , bunun üzerine Tevfik Bey
-"Oğlum ben kanun adamıyım. Senin üstün sana emir vermedi mi, bunlar sivil ben bunlarla nasıl konuşayım." Tevfik Bey ifade vermedi geri gittik.

CHP MİLLETVEKİLİNE: ŞEREFİSİZ BİR SİYASİ MAHKUMSUN

Kampın en gençlerinden Şeyh Said'in torunlarından Abdülillah Fırat anlatıyor:

Aradan bir süre geçti. Haber geldi, Milli Birlik Komitesi’nden (MBK) bir temsilci gelecek, burada siyasi mahkûmlara hitabette bulunacak. Hepimizi askeri şekilde içtima ettirdiler, bizi yarım hilal şeklinde topladılar. Paşa’da bize hitaben konuşmaya başladı.

‘Ben Tuğgeneral Ata Tan. MBK’ni temsilen buradayım. Beni bazılarınız bilir. Ben Demokrat Parti’ye karşı mücadele veren İstanbul’da tutuklanan subayların başındaydım. O zaman ihtilal yapamadık. Ama netice Şerefli Türk Ordusu o gücüne kavuştu, ihtilal yaptık,’ İhtilalın temel amacı şudur, budur diyerek nutuk attı.

Tabi bu arada bazı siyasi mahkûmlar söz aldı. İlk söz alanlardan biri Şeyh Said Hareketi’ne karşı Varto’da devlet güçlerinin yanında yer alan Fero Aşireti’ne mensup CHP Van milletvekili Tevfik Doğuışıker söz aldı;

‘Paşam, ben Vartolu Fero ailesinin lideri konumundayım. Şeyh Said kıyamında bizden olmasa idi kesinlikle başarılı olurdu. Biz Atatürk’e en çok hizmet eden bir aileyiz. Ben CHP milletvekiliyim beni nasıl tutuklarsınız. Kimsenin haberi yok mudur bizden’ dedi. Tabii hava atmaya başladı. Bunun üzerine paşa bunu çok sert bir şekilde haşlayarak,

‘Marş-marş geç yerine. Kim olursan ol. Benim yanımda şerefsiz bir siyasi mahkûmsun’ diyerek azarladı.
Tevfik Bey milletvekilliğinden önce Van’da hâkimlik sonra avukatlık yapmıştı. Darbe sırasında eski müvekkilinden birini tutuklamışlar. Oda karakola gidip ihtilalın asil görevi bu değildir, neden masum insanları tutukluyorsunuz? diye sormuş, onlarla kavga etmişler. Onlar da sen misin kavga eden deyip uçağa koydukları gibi Sivas’a göndermişler

Turan Bilgin ve Erzurum Demokrat Parti İl Başkanı Talip Yargılı, Mahmut Tanas’tı. Daha sonra Erzurumlu Gazeteci Rıfat Çakar Bey, Malatyalı Said Çekmegil Şeyh Ali Rıza Efendinin sohbetlerine geldi. Said Çekmegil o dönem çok aşırıydı. Akaid ve mezheplerle ilgili soru-cevap şeklinde efendi hazretlerinden çok istifade etti. Hüseyin Dede çok şerefli bir insandı oda geldi “Evladı-ı Resul” meselesini bayağı konuştular. Komutanlar da akşam gelip Selahaddin Eyyubi ve harp tarihini konuşuyorlardı. Bu sohbetler etkili oldu. Şeyh Ali Rıza Efendi çay tiryakisi idi, efendinin hürmetine çayı serbest bıraktılar, o güne kadar karavanadan yemek yiyorduk, dışarıdan yemek getirmeye izin verdiler. İkinci aydan sonra Şeyh Abdürrezak Ensarioğlu’da gelip sohbet katıldı. Efendi Hazretleri ile Zazaca konuşuyorlardı. Hasan Değer, Zülküf Ağa, Kinyas Bey ve kardeşleri ve diğer şarklı ileri gelenleri devamlı sohbet üyeleri idi. Vanlı Mahmut Ağa, Farisi ve İranla yakınlığı olduğu için, İran’la ilgili Efendi Hazretleriyle sohbetleşiyordu.



“Cumhuriyet Gazetesi kampa atılma sebebimizdi”
Bizi kampa alma sebeplerinin iki büyük etkeni vardı. Bir, Şeyh Said’in ailesi olmamız ikincisi ise Cumhuriyet Gazetesi’nin o günkü yayınları. Cumhuriyet Gazetesi yaptığı haberlerle bizimle ilgisi olmayan tezviratlarla suç ithamı yapıyordu. Aslı olmayan bu iftiraların tesiri etkin oldu. Birde 3. Ordu Komutanı Orgeneral Gümüşpala’nın MBK üyelerinin gözünde bir jesti olsun diye bölgesindeki insanları sebepsiz yere tutukladı. Muş ve Bitlis İlleri Garnizon Komutanı Raşit Pasin böyle uygulama yapmadı.



TIMETURK / NEVZAT ÇİÇEK

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.