Madem Sonuç Bu Olacaktı, O Zaman Bütün Bu Olanlara Ne Gerek Vardı?

Abdullah ASLAN
Bu hafta, bir süredir devam edegelen şu “çözüm süreci” veya “barış görüşmeleri”ne bir başka açıdan bakalım istedim. Ancak yanlış anlaşılmamak için ilk başta şunu ifade edeyim ki kanın durması noktasında atılan veya atılacak adımları destekliyorum, doğru buluyorum. Çünkü tarafların çatışmasından en fazla bölge halkı zarar gördü/görüyor. Bir de şu silahların gölgesinin zail olmasıyla bu halkın kimden taraf olduğunu hep beraber görelim artık.
Şimdi gelelim asıl konumuza.

PKK’nin 15 Ağustos 1984 tarihli ilk saldırısı üzerinden 29-30 yıl geçti. Ve ardından devletin saldırı ve yargısız infazları birbirini izledi. Yarım asra yakın sürdürülen bu çatışmalar neticesinde on binlerce kişi can verdi. Bu sayı 30-40 bin diye ifade ediliyor.(72-73 bin eylem ve olay sonucu 21 bin 800 PKK’li, 6 bin 500 sivil vatandaş, 5 bin 500 polis ve asker, bin 500 köy korucusu hayatını kaybetmiş) Bunun yanında görülen çileler, parçalanan aileler, dağılan yuvalar, çekilen stresler ayrı bir konu.

Bu arada PKK’nin diğer Kürt guruplara yaptığı saldırılar, kendi içinden yaptığı infazlar da bambaşka bir konu. Kısacası örgütün kuruluşundan bu yana, daha önce devlet eliyle yapılan haksızlık ve zulmün bir başka versiyonunu örgütün kendisi yüklendi. Örgüt de elinden geleni ardına koymadı. “Kürdistan” için yoksul Kürt köylerinden başlamak üzere, adeta ‘senin kaşın gözünün üstündedir’ diyen herkesi vurdu. Bunların içinden bebek-çocuk, kadın-erkek, âmî-âlim ayırımı hiç yapılmadı.

Evlere gece yarıları baskınlar yapıldı. İnsanlar infaz edildi ve koskoca köyün içerisinde o kendileri gibi Kürt olan insanların cenazelerinin kaldırılmasına imkân bile tanınmadı. Bir cenazeyi kaldıran veya bir yaralıyı hastaneye götürenler hain ilan edildi.

Bu saldırılardan mütedeyyin insanlar hatta âlimler bile nasibini aldı. Ben, bir dağ köyünde şehadet şerbetini içen sakallı-sarıklı Molla Ali’yi iyi bilirim. Bu köy imamı Seyda’nın suçu, halka İslam’ı olduğu gibi anlatmak ve beynamazları minberde övmemekti.

“Suçu kabarık” olan bu köy imamı Molla Ali, gecenin bir vaktinde evinde çoluk çocuğu ve hanımının gözleri önünde kurşun yağmuruna tutulur. Saldırıdan yarılı kurtulan Molla Ali, sabaha kadar evet evet sabaha kadar çocuklarının arasında yaralı haliyle yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’den ayetler terennüm ederek can çekişir. Seyda’nın hastaneye kaldırılması için hanımının çaldığı her kapı, ya hiç açılmaz ya da açılsa da “götüremeyiz” cevaplarından sonra yüzüne kapanır.
 
Ve Seyda, Kur’an’dan ayetler okuya okuya çocuklarının gözyaşları içinde ve gözleri önünde mazlumca can verir.
Sübhânellah! Tam da bu satırları yazarken gelen bir misafir kendi aile/akrabalarından tam 6 (altı) kişinin katledildiğini söylüyordu.

Peki, ya bütün bunlar niye yapıldı?
İlk başta yapılanlar, sözüm ona Kürt devleti kurmak ve Kürtleri azat etmek için yapıldı. Kürdistan’ı kurmak için sözüm ona hain olanlar, MİT’le görüşenler, Kürdistan’ın serbestîsi(özgürlüğü) için engel çıkaranlar vuruldu da vuruldu… Bundan nasibini almayanlar neredeyse kalmadı…

Gidin Bölge’ye ve sorun insanlardan. Neredeyse herkesin ya ailesinden/yakınlarından bir can alınmış ya bir saldırıya maruz kalmış yahut da ekonomik olarak zarara uğratılmış.

Bunlar, ilk başta “Kürdistan devletinin kurulması(!)” için yapılıyorken sonradan bu talepler sırasıyla “Kürdistan’ın özerkliği” “savunma güçlerinin oluşturulması” “yerel yönetimlerin güçlendirilmesi” en sonda da kendilerinin bizzat MİT’le vb. yerlerle görüşmek suretiyle “Abdullah Öcalan’ın bırakılması” veya “evlendirilmesi” meselesine indirgendi.
 
Madem sonuç bu olacaktı, o zaman bütün bunlar niye yapıldı?Şu an bir “barış süreci” başlatılmış ve “barış” görüşmelerinin başlatılmasını görüşecek tarafların heyetlerinin bile devlet güçleri tarafından tayin ediliyor olması, ta baştan sona gelinen noktayı yani kat edile(meye)n mesafeyi gözler önüne seriyor sanırım. Sonuç: Bu kadar zayiattan sonra elde koskoca bir “hiç” kaldı.
 
Bu sürecin tamamlanmasından ve bu kanın durmasından yana olan birisi olarak “O zaman bütün bu olanlara ne gerek vardı?” demekten kendimi alamıyorum. Madem sonuç bu olacaktı, gerçekten o zaman bütün bu olanlara ne gerek vardı? Yoksa söylem farklı, gaye farlı mıydı?
Selam ve dua ile.
 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.