Malcolm X ve Seçim

Sertaç TEKDAL

21 Şubat günü, Amerikalı siyahi şehid Malcolm X’in 49 yıl önce 1965 yılında ulaştığı şehadetin yıldönümü…

İbretle okunması gereken, “Serserilikten, bataklıklardan şahikalara yükselen bir hayat ve çok daha ötelere, şehadete!” diye tanımlanan bir hayat...

Emperyalist Amerika’nın, zenginliklerini sömürdüğü ve kendilerini de köleleştirdiği, insanlığın yetimi olan bir halkın çocuğu…

Acılarla hayata başlayan, babası vahşice katledilen bir yetim…

Babası Afrika’ya dönme fikrinde olduğu için gadre uğramış ve öldürülmüştü. Zira onların ülkede kalmaları isteniyordu, ancak sadece köle olarak…

Cumhuriyet'in ilk Adalet Bakanı olan Mahmut Esat Bozkurt’un, "Türk, bu ülkenin yegane efendisi, yegane sahibidir. Saf Türk soyundan olmayanların bu memlekette tek hakları vardır; hizmetçi olma hakkı, köle olma hakkı.” sözü ile miras aldığı bir zihniyet…

Üniversite mezunu zencilerin ancak devlet kurumunda hizmetçi olabildiği, bu yüzden para kazanmak için her türlü gayri meşru işlere sürükleyen zulüm anlayışının kurbanı…

Avukat olmak istediğini söylediğinde, İngilizce öğretmeni tarafından küçümsenen ve gerçekçi olması, hayal kurmaması telkin edilen, umutları paramparça edilen bir öğrenci…

Özgürlük heykeli dikmiş, özgürlükler ülkesi diye yutturulan bir devlette sadece köle olarak yaşayabilen bir özgürlük aşığı…

İnsanlığın kaybolduğu bir ortamda uyuşturucu, esrar ve alkolle kendini kaybeden bir sokak genci…

Bataklıkta debelenen, her türlü suça itilen ve hırsızlıkla hayatını kazanan bir suçlu…

Bu hayata onu iten sistemin adalet anlayışı ile yakalanıp hapse konulan bir mahkum…

İnançsızlığın, amaçsızlığın ve hapishane ızdırabının yüreğini kavurduğu, İncil ve Tanrı’ya küfürler yağdırıp, İblis lakabını alan 21’inde bir delikanlı…

Çaresizlik ve yalnızlığın verdiği acıyla, bir umut ışığı olarak gördüğü ırkçılık merkezli İslam’a el uzatan bir tövbekar…

Ancak ümmetin kongresi olan Hacc vazifesi kapsamında, müslüman kardeşleri ile omuz omuza Beytullah’ı tavaf ederken, insanlık adına hiçbir üstünlük ve alçaklığın olmadığı saf İslam anlayışına uzanan bir mü’min, Malik El-Şahbaz…

Hayatının yaklaşık son bir yılını bu İslam anlayışı ile süsleyen, ama bu kısa zamanda bile mücadelesi ile İslam’ı sadece kendi menfaatleri doğrultusunda kullanan birilerini rahatsız edebilen bir yiğit…

“Eğitimli değilim, herhangi bir alanda da uzmanlığım yok. Ama samimiyim ve benim samimiyetim benim kimliğimdir” sözüyle de samimiyet ve sadakatin en güçlü kimlik ve sermaye olduğunu kendi hayatı ile ispat eden bir sadık…

 “Gıcırdamayan menteşeyi yağlamazlar” sözü ile zulüm ve ihanete ses çıkarılmadığı müddetçe hiçbir adaletin sağlanamayacağını ve hakkın alınamayacağını haykıran cesur bir yürek…

Sadece bir yıl olsa da, İslam’a hakkıyla adanmış, zulme karşı durmuş ve özgürlük mücadelesi ile büyük çığır açmış bir lider…

 “Bazı ölüler yaşayanlardan daha yüksek sesle konuşur” sözü ile şehidlerin nice yaşayanlardan daha etkili olduğunu ifade eden bir bilge…

“İster mermi kullansın, ister oy pusulası, insan iyi nişan almalı. Kuklayı değil, kuklacıyı vurmalı” sözüyle seçim iradesini kullanacak insanlara önemli dersler veren bir siyasetçi…  
Yine “Oy kurşun gibidir. Bir hedef gözetmediğiniz takdirde kullanmayın…” sözü ile bilinçli bir tercihle oyun kullanılması gerektiğini söyleyen bir şuur abidesi…

Bu sözlerle gözlerin açık, aklın berrak ve kalbin uyanık olması gerektiğini, sömürü ve rant hedefi ile insanlığı sömürenlere karşı bilinçli olmayı, hakkı korumayı ve adaleti tesis etmeyi vazeden bir düşünür…

Ve, insanlığın kurtuluşunun ancak İslam ile gerçekleşeceğini, başka tür düşünce ve ideolojilerin yeni kölelikler açacağını haykıran ve hayatının çoğu bataklıklarda geçse de, iman ve samimiyetle en büyük özgürlük ve nimet olan şehadete henüz 40 yaşında kavuşan bir Şehid…  

İzinde ve şuurunda olmak dileğiyle…

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.