Müslümanların Kalite Sorunu

Mustafa KARAKAŞ

İslami kesim AK Parti iktidarı ile bu ülkede kıyıdan merkeze doğru bir yolculuğa başladı.

Refah partisi döneminde dışlanan, hor ve hakir sayılan devasa bir kitle 15 yıllık zaman sürecinde pek çok alanda adım adım mevzi elde etti. Varoş! Olmaktan çıktı; merkezde kendine yer bulabildi.

Fakat merkeze ulaşan bu dindar kitlenin kaçta kaçı köklerine sadık kalabildi kaçta kaçı dünkü söylemlerini aşağılamaz durumda...

90'lı yıllarda muhafazakâr/dindar kesimin talepleri sadece bir iki kanalda yayınlanabiliyorken bugün sayılamayacak derecede çoğaldı. Artık dindarların onlarca televizyonu, gazeteleri var.

Sayısal olarak dindarlık arttıkça arttı.

Peki, nicelik olarak artan dindarlık nitelik(kalite) olarak arttı mı? Elbette artmadı… Zaten artması eşyanın tabiatına aykırıdır. Azalması mukadderdir…

Kalite standardının düşmesini dış sebeplere bağlamak yerine iç nedenlerle açıklamak daha yerinde olur sanırım. Hem iktidarın İslamcı gelenekten geliyor olması hem cemaatlerin bu dönemlerde tebliğ ve cehd noktasında yaşadıkları atalet hem sosyal medya Müslümanlığının reel Müslümanlığa üstün gelmeye başlaması kalitenin düşmesi sonucunun birkaç nedeninden biridir.

Evet, kalitenin düşmesi sosyolojik bir durumdur. Peygamber(as)'e iman eden insanların kalitesi ile sonradan gelenler bir olmadığı gibi bu ülkede özellikle 90'lı yıllarda ciddi bariyerler aşmış olanlar ile sonraki dönem İslamcılığının kalitesinin de bir olmayacağı elbette aşikârdır. Eyvallah kalite azalmasını abartmayalım ama Müslümanlığın insan kalite standardının düşme sınırının da olduğunu bilelim.

Misal bir haksızlık karşısında 3 çeşit duruş kalitesi vardır dindarın.

Haksızlığı eli ile düzeltmek üst kalite, buna dil ile karşı durmak orta kalite buna kalpten öfke duymak düşük kalitedir. Bir dindarın durabileceği en alt tabaka kalp ile kınamaktır. Daha aşağısı artık kalite değil; kalitesizliktir.

Peki “dindar kesim meselelere yaklaşımda hangi kaliteyi tutturmakta?” diye sorulursa sanırım oldukça zor bir soru olacak. Dış meselelerde dindarın işi daha kolay… Nerede duracağını genellikle tutturuyor ama iç meseleler öyle mi?

Pek çok meselede özellikle AK Partili dindarlar Sayın Erdoğan'ın ağzının içine bakıyor.

Erdoğan konuşursa ne ala… Kendisi de rahatlıkla konuşuyor ama Erdoğan bu konuda yorum yapmamışsa eli, dili veya kalbi ile haksızlıklara karşı durması gereken dindar suskunları oynuyor.

Evet, sadede gelelim!

Dindarların meselelere vahyin baktığı yerden bakma hassasiyeti hızla azalıyor.  Müslüman kişi meselelere ulusal çıkarlar bağlamında, mezhebi ya da ırki kazanımlar çerçevesinden bakma lüksüne de hakkına da sahip değildir.

Yazıyı mükemmel bitirelim o halde!

“Sizden önceki milletler şu sebeple yok olup gittiler: Aralarından soylu, mevki ve makam sahibi biri hırsızlık yapınca onu bırakıverirler, zayıf ve kimsesiz biri hırsızlık yapınca da onu hemen cezalandırırlardı. Allah'a yemin ederim ki, Muhammed'in kızı Fâtıma hırsızlık yapsaydı, elbette onun da elini keserdim.” Hz Muhammed(sav)

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.