Nisan’ın Ardından On Bir Ayın Sultanı…

M. Medet SOLMAZ

Bismihi Teala

Zaman kendisine irade edildiği şekliyle kendi mecrasında akar gider su misali… Usul usul yorulmak nedir bilmeksizin… Zaman döngüsü kimine göre ağır aksak işlerken kimine jet hızıyla işler gibi akseder… Neticede ne olursa olsun her gün ile birlikte yaratılan her mahlûkat, her canlı batan güneşle ölüme bir nebze daha yaklaşır durur… Yani nihayete erme bazen ansızın bazen geliyorum der gibi çatar!..

Nisan, baharın en dinamik olduğu zamandır… Börtü böceğin, nebatatın neşv u nema bulduğu ben de varım dediği andır… Başka deyişle nebatat ve hayvanatın kainat zemininde mevcudiyetlerini aşikar kıldığı demlerdir baharın her karesi… Ölüm uykusundan dirilme anıdır… Tefekküre açılan pencerelerdir bu anlar… Berzah aleminin aslında başka bir versiyonudur anlaşılan… İnsan için bu süreç uzun olsa da…

Nisan’ın başka bir özelliği de Peygamber(s.a.v)’e sevdalanan inananlarca meydanlarda doludizgin varlık gösterme yönüdür. Memleketin her köşesinde O’nu anlama, sünnetini yaşama etkinlikleri tertip etme, kıyasıya cehd etme, tebliğin, davetin merkezine alma fırsatı kılma… Sadece bu günlerde mi, tabi ki hayır! Zira Nisan deyince bahar gibi rahmet damlaları gibi, O(s.a.v) akla gelir… Bu sevdayı taşıyan öyle erler var ki; her birisi ihlasın ta doruğunda... Daha birkaç gün önce 60 yaşında Hacı Eyyüp Kılıç Urfa’nın bir köyünden sırf Diyarbakır’da tertip edilen ‘’mevlit etkinliğine’’ kendi kıt imkanlarıyla ,dikkat edin bineği yok, otostop yaparak gider, dönüşte de aynı şekilde yapar evine kavuşmaya metreler kala yoldan geçen arabanın çarpmasıyla, ruhunu teslim eder…Bu piri faniyi kilometrelerce uzağa götüren, yollara düşüren sevda, öyle karşılıksız kalacağı düşünülebilir mi?..

Rahmet ayı Ramazan, bir kez daha kalbimizi, kalıbımızı düzene sokmak için merhaba diyecek. Hoş geldin ey şehri Ramazan!.. Hoş geldin ey ayların sultanı!.. Hoş geldin ey rahmet ayı!.. Hoş geldin ey mağfiret ayı!.. Hoş geldin ay arınma ayı!.. Bizi bu günlere kavuşturana binlerce kez şükürler ola… Bizi bu iklimden haberdar edene seyaratlar adedince şükürler ola…

Ey nefis! Sen arlanmak nedir bilmezsin, dolayısıyla terbiye olmak da istemezsin lakin Rahmanı Rahim seni sınamalardan geçirince sen sorulan sualler karşısında haddini aşarak Halik’ı Rahman’a ‘’ ene ene, ente ente; sen sensin, ben benim” diyerek arlanmadığını itiraf etmiştin ya... Ne zaman ki açlıkla sınanınca kul olduğunu itiraf ederek  “Ya Rab ben aciz, fakir bir kulunum, sen benim Rabbimsin.’’ demek suretiyle aslına dönmüştün.

Ey insan asrın müceddidi üstadın deyişiyle, ‘’Ramazan-ı Şerifteki oruç, doğrudan doğruya nefsin firavunluk cephesine darbe vurur, kırar. Aczini, zaafını, fakrını gösterir, abd olduğunu bildirir.’’ Bu hakikati üzerine tefekküre koyulalım.

Tüm islam aleminin Ramazan- Şerifelerini tebrik etmekle birlikte istifade eden kullar olmak niyazıyla…

Kalın sağlıcakla…

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.