Özgecan’ın Ardından Dökülen Timsah Gözyaşları

Hümanistliği kimseye kaptırmayan, hak ve adalet nutukları atarken her söz ve eylemleriyle hak ve adaleti katleden bu kesimler, Özgecan olayında da bizleri yanıltmadılar.

Dertleri Özgecan Değil, İslam Düşmanlığı

Özgecan vahşeti ve gösterilen tepkiler, tarafsız ve insancıl! medyamız sayesinde istisnasız herkesin malumu olmuş durumda. Elbette vahşetin gündemleştirilmesi ve gösterilen tepkiler, yaşanan vahşet karşısında az bile. Gel gör ki vahşeti gündemleştiren ve tepki koyanların önemli bir kısmı, hemen yanıbaşımızda yaşanan onbinlerce vahşeti görmezden gelenler olunca, insan pireleniyor ister istemez.

Üstelik bu kesimlerin gösterdikleri tepkilerde tabii sınırları aşmaları ve adeta uçmaları da işin cabası. Özgecan vahşetinden yola çıkarak, evirip - çevirip nihayetinde suçu İslam’a ve Müslümanlara yıkmaya gayret etmeleri de, tam evlere şenlik bir durum arzediyor.

Varlık nedenleri İslam’a düşmanlık olan bu kesimlerin bu yapmacık tepkilerini – timsah gözyaşlarını ve her olayı İslam’a ve Müslümanlara çakma fırsatına dönüştürmelerini 100 yıllık mazilerinden iyi biliyoruz zaten.

Hümanistliği kimseye kaptırmayan, hak ve adalet nutukları atarken her söz ve eylemleriyle hak ve adaleti katleden bu kesimler, Özgecan olayında da bizleri yanıltmadılar.

(İstisnasız) Her Vesile İslam’a Saldırı İçin (Özenle) Kullanılır

Özgecan vahşetine gösterdikleri tepkiler vesilesiyle bir kez daha net olarak ortaya çıktı ki, bunların derdi ne hümanizm (insancıllık), ne de hak ve adalet; tek dertleri var, İslam ve Müslüman düşmanlığı.

Bu düşmanlığı, kullanabilecekleri her vesileyle sahaya sürme süreci her defasında şu şekilde işliyor. Bir olay eğer İslam’a ve Müslümanlara çakmak için elverişli ise, o olaya dört elle sarılırlar. Eğer bir olay İslam ve Müslümanların lehine ise, bu durumda öncelikle, keçisi çalınan müftünün keçi çaldığı haberi gibi, İslam ve Müslümanların aleyhine çevirmek için iftira etmekten dahi çekinmezler. Eğer mümkün olmuyorsa, bu durumda o olayın yanından ıslık çalıp başlarını çevirerek, hiç görmemiş gibi geçer giderler.

Yasin Börü Vahşeti Özgecan Vahşetinden Daha mı Hafifti?

Örnek mi istiyorsunuz, o kadar çok ki hangi birisini verelim bilmiyorum. Işid’in gerçekleşip gerçekleşmediği bile meçhul olan (Y)ezidilere yaptığı iddia edilen zulümlerini sekiz sütuna manşete çıkaranlar, Kobani’de olmayan sivillere yapıldığını iddia ettikleri katliamları dillerinden düşürmeyenler; Güneydoğuda 6-8 Ekim Kobani bahaneli eylemlerinde hunharca katledilen Yasin Börü ve diğer mazlumları, önce Müslümanların PKK’lara saldırıp öldürdüğünü ispata çalışıp, yemeyince görmezden gelmeye yeğlemediler mi?

Yasin Börü ve arkadaşlarının katledilme biçimi, Özgecan’ın katledilme biçiminden daha mı az vahşi idi ki, katliamları gerçekleştiren PKK’lı gençlerle katliamcılara yol gösteren ev sahibi ve katliam esnasında zılgıt çeken Kürt kadınlarının sosyoloji ve psikolojisini hiç analiz etmediler. (Bu arada merak ediyorum, Yasin Börü ve arkadaşlarını katledenler, yol gösteren ve zılgıt çekenlerde Özgecan eylemlerine katıldılar, timsah gözyaşı döktüler mi acaba?)

Daha yakın bir misal verelim. Charlie Hebdo baskınında öldürülenler hakkında günlerce ağıtlar yakıp hepimiz Charlie Hebdoyuz diyenler, ABD’de sırf Müslüman oldukları için (kendileri gibi) ateistçi bir cani tarafından infaz edilen, ikisi Özgecan gibi kız ve öğrenci olan 3 Müslüman gencin katlini haber konusu dahi yapmadılar. Bir düşünelim, ya katil İslamcı ve kurbanlarda ateistçi olsalardı ne yaparlardı acaba.

Özgecan’ıda Işid’mi Katletti?

Doğrusu bu kesim Özgecan vahşetinden İslamcı vahşet çıkarabilmek için epey kıvrandı. Suçu erkek egemen ve namusun anlamsızlığı söylemleri üzerinden İslam’a ve Müslümanlara getirmek için epey laf cambazlığı yaptı. Gel gör ki vahşeti gerçekleştiren, yardım ve yataklık yapanların kimlikleri, olaydan yeni bir Işid vahşeti üretmeye yetmek bir yana, aslında kendilerinin 100 yıllık uğraşıları neticesi toplumu yozlaştırmalarının çarpık ürünlerinden biri olduğunu ortaya koyuyordu.

Ortaya çıkan tablo, bu vahşeti gerçekleştirenlerin özbe öz laik zihniyetin öz ürünleri olduğu idi, tıpkı Münevver Karabulut vahşetinde olduğu gibi. Zaten bu türlü vahşetler batıda ve batıcı kesimlerde ortaya çıkıyordu genelde ve darvinist ve ateistçi eğitimin tabii birer sonucu idiler. İnsanı sıradan bir hayvan, hayatı da güçlünün ayakta kaldığı bir savaş olarak gören bir zihniyetten başka ne neşet edebilir diki?

Nitekim en yakınlarda Suriye’de Esed Şebbihalarının vahşetleri dolayısıyla görmüştük biz bu neticeleri. Lakin Işid’in (kendilerince doğru olan) çarpık İslam hukuku uygulamalarına istinaden çeşitli metotlarla gerçekleştirdikleri kanlı infazları her daim gözlerimizin içine sokanlar, Şebbihaların şiddet ve sayıca Işid’le kıyaslanması bile mümkün olmayan tecavüz, katliam ve vahşetlerini bir kere bile gündemlerine almadıkları gibi, gündeme getirenleri de iftira ile suçladılar.

Melek Maskeli Şeytanlar

55 bin işkence fotoğrafı gibi belgeli olanları bile sulandırarak görmezden gelenler, aslında Suriye’de yaşananları çok iyi biliyorlar. Kendi aralarında konuşurken oh olsun bu gericilere, bunların kadınlarını …, erkeklerini işkence ile öldürmek gerek, çoluk çocuk dahil hepsini temizlemek gerek bunların diyorlar. Bu kinleri bazen ağızlarından taşarak, aralarındaki özel konuşmalarını da aşıp, ulusolcu haber sitelerinin okuyucu yorumlarına kadar yansıyor bazen.

İnsan bu tür yorumları okuyunca dehşete düşüyor ve 3.Ali İmran Suresi 118’ten 120’ye kadar olan ayetleri hatırlıyor hemen. Eğer bunların ağızlarından taşan düşmanlıkları (kamuya açık yorumları) bu reddeye varıyorsa, düşmanlık ve kinlerinin gerçek boyutu (kendi aralarındaki konuşmaları) ne dereceye varmaktadır acaba diye düşünmekten kendini alamıyor. Yüce Allah bizleri bu melek maskeli şeytanların şerrinden muhafaza etsin.

Bunlarda din - iman olmadığı gibi, iddia ettikleri gibi insancıllık, hak ve adaletin zerresi de yok. Müslümanların acılarına üzülmek bir yana sevinirlerken, kendilerinden gördüklerinin acılarına da pek üzüldükleri söylenemez. Hatta, eğer bu acılar kullanmak için elverişli ise, içten içe seviniyor, avını iştahla yutan timsahın döktüğü gözyaşları gibi, bu acıları sevinçle kullanırken, sahte gözyaşları döküyorlar.

Bunlar İslami Gördükleri Her Şeye Düşman, İslam Karşıtı Gördükleri Her Şeye Dostlar

Bunlar İslam’la alakalı ne kadar değer varsa hepsine düşmanlar. Hatta bazen İslam’a ait sandıkları bir değere karşı duruyorlarken, bunun İslami olmadığını anladıkları anda süratle tavır değiştirip hemen sahipleniyorlar.

Nitekim, daha düne kadar İran bunların en büyük düşmanı iken, şimdilerde İran’ın Sünni Müslümanlara karşı olan tavırları nedeniyle en büyük dostları haline gelmiş durumda.

Daha düne kadar İran’da kadınların zorla başörtüsü örttürülmesini dillerine dolayanlardan TGB’li bir gurubun içinde bulunan genç kızlar, anti emperyalist! İran’ın yanında olduklarını göstermek için yaptıkları İran gezisinde gururla başörtüsü taktılar ve bunu kamuyla paylaştılar.

Namusu İçin Öleni Namussuzluk İçin Kullanan Namus Düşmanları

Bunların namus ve iffet kavramına bakışlarındaki çarpıklıkta tamamen bu kavramların İslami içeriğinden kaynaklanıyor. Öyle çarpık bakıyorlar ki, bir taşla 2-3 kuş vuralım derken, 2-3 pot kırdıklarının dahi farkına varmıyorlar.

Özgecan vahşetini gerçekleştirenlerin kendi eğitim sistemleri ile yaşam anlayışlarının bir ürünü olduğu açıkken, bu şahısları erkeklik söylemleri üzerinden İslam’la ilintilendirmeye çalışmaları çok bariz çelişki öncelikle.

Üstelik, Özgecan’ın namus ve iffet kavramlarına verdiği önemin bir yansıması olarak tecavüze karşı direnmesi nedeniyle vahşice öldürülmesini hiç dikkate bile almayarak, olayı toplumun (ve aslında İslam’ın kendilerince) çarpık namus ve iffet anlayışının çarpık sonucu olarak nitelemeleri ve bunu namus ve iffeti için ölümü göze alan Özgecan’ı kullanarak yapmaları çelişki üstüne çelişki değil mi?

Üstelik, sanki katilleri İslam ve Müslümanları bu vahşeti ve katilleri onaylıyormuş gibi, kendi eserleri olan bu caniler üzerinden İslam’ı ve Müslümanları karalamaya çalışmalarına ne demeli?

İlginçtir, namus ve iffeti aşağılayan, Suriye’de tecavüze uğrayan binlerce kız ve kadının durumunu (üstelik belli etmemeye çalıştıkları gizli bir sevinçle karşılayıp) görmezden gelen bu güruh, sıra (Y)ezidi kadınların namuslarına gelince, en büyük namus bekçisi kesiliyorlar. Işid’in basiretsiz ve hikmetsiz cariyelik anlayışı uyarınca yaptığını sandığımız hatalı uygulamalarını tecavüz olarak nitelendirip, Işidçileri sistematik tecavüzcü olarak niteliyorlar.

Dertleri Sorunlara Çözüm Bulmak Değil, İslamı Aşağılamak Ve İslami Gelişmeleri Geriletmek

Özgecan vahşetinin tekrarlanmamasını talep eden anti İslamcıların bu konuda ortaya koydukları tüm öneriler, vahşetlerin önlenmesinden ziyade İslami değerlerin aşağılanması, geriletilmesi ve mümkünse yok edilmesi, halkın 100 yıllık süreçte zaten iyice zayıflattıkları tüm İslami değerlerinin tamamen çözülmesi üzerine yoğunlaşıyor.

Bu tür vahşetlerin kendi İslam düşmanı ideoloji ve sistemlerin bir neticesi olduğunu görmezden gelerek yaptıkları önerilerle bırakın çözümü, adeta daha fazla suç ve vahşete kapı aralamamaya çalışıyorlar adeta.

Önerdikleri tek şey daha fazla batılılaşmak, daha fazla İslamdan uzaklaşmak, ar ve namustan tamamen sıyrılmaktır. (Bilinçli olarak) görmezden geliyorlar bu tür vahşetlerin batıda Türkiye’den çok daha fazla olduğunu, ar ve namustan tamamen sıyrılmanın bu vahşetleri azaltmak yerine iyice arttıracağını.

Bu gün Türkiye’de bu tür suç ve vahşetler hala batı seviyesine ulaşmamış ise, bunun sebebi az batılılaşma değil, eksik batılılaşmadır. Milletin benliğinde sorunlu ve zayıfta olsa kalan İslami bilinç ve değerler, halihazırda toplumumuzun tamamen şirazeden çıkmasını engelleyen en büyük sigortadır.

Özgecan Vahşetinin Gerçek Sorumlusu Batıcılardır

Osmanlı döneminde İslam’ı anlama ve yaşama konusunda ciddi sorunlarımız olduğu malumdur. Buna özellikle 1900’li yıllardaki yoğun savaşlar ve batılılaşma çabalarının getirdiği yozlaşmada eklenince, laik jakoben Kemalist diktatörlüğü kurulduğunda halkımızın İslami anlayış ve yaşamasında ciddi sorunlar zaten mevcuttu.

Kemalist rejim zorbaca uyguladığı laikleştirme ve batılılaştırma politikaları ile, bu sorunları azaltmak yerine iyice çoğalttı, halkımızı kimliksizleştirip kişiliksizleştirdi ve iyice yozlaştırdı. Bu gün yaşadığımız tüm sorunlar gibi tecavüz ve vahşetlerin temelinde de bu altyapı yatmaktadır.

1970’li yıllardaki seks filmleri furyası, 1980’li yıllardaki Dallas dizileri furyası ve özellikle son yıllarda yoğunlaşan namus ve iffet düşmanlığı, cinsel serbestlik kampanyaları, şiddet içerikli filim ve diziler, her türlü cinselliği teşvik edici basın, yayın, medya çabaları, bu yozlaşmanın üzerine tüy dikmiş ve Münevver Karabulut ve Özgecan vahşetleri gibi patalojik vakaları ortaya çıkmıştır.

Tüm Sorunlarımızın Çözümü Milletçe Yeniden İslam’a Dönmekten Geçiyor

Tüm sorunlarımızda olduğu gibi bu tür patalojik vahşet vakalarının gerçek çözümü batıcı güruhun söylediklerinin tam aksidir. Yani milletçe yeniden İslam’a dönmek, Allah’a ve ahirete iman ile salih ameli bireysel, ailevi, sosyal ve siyasal hayatımızın merkezine yerleştirmektir. Ancak bu şekilde bu tür suçların ve vahşetlerin (tam anlamıyla ortadan kaldırılamasa bile) azaltılması mümkün olacaktır.

Bunun yanında, bu tür suçlar ve vahşetlerin gerçekleşmesini engellemek için tüm sosyal, siyasi ve hukuki tedbirler alınmalıdır. Bütün bunlara rağmen tüm bu suçları işlemekte ısrar edenler, Kur’an’da belirtilen en sert cezalarla cezalandırılmalıdırlar.

Us İle Uslanmayanın Hakkıdır Tekdir, Tekdir İle Uslanmayanın Hakkı Kötektir

Batıcı güruh sırf İslam’ın ceza hukukuna muhalefet olsun diye, cezalandırmanın çözüm olmadığını ve suçları önleyemediğini, bu nedenle sert cezalardan uzak durulmasını, zaten sert cezalandırmanın da bir şiddet ve vahşet olduğunu iddia ediyorlar.

Acaba böyle diyenlerin kendi kızlarının başına Özgecan’ın başına gelenler gelse idi aynı şeyleri iddia edebilirler miydi? (Kişiliksizleri nedeniyle nasıl olsa yalan söyleyeceklerinden, böyle bir soruyu sormaya bile gerek yok aslında.)

Evet, gerekli İslami eğitim, sosyal ve siyasal şartların oluşturduğu yerlerde sert cezalar çok ciddi caydırıcı etkiye sahip olup, bu gün batıda ve Türkiye’de cezaların caydırıcı olmamasının asıl nedeni de, cezaların yetersiz olması, adil bir yargılamanın olmayışı, yargılamada suçludan çok mağdurların eziyet görmesi, sık sık gelen aflar gibi nedenlerdir.

Şimdi bir düşünelim, eğer hayatlarına mal olacak ağır cezalara çarptırılacaklarından ve bu ağır cezalardan kurtulma imkanları olmayacağından emin olsa idiler, Özgecan’ın katili ve benzerleri bu suçları işlemeye niyetlenirken bir kez daha iyice düşünmezler miydi?

Mustafa Siel/Haksöz

 

 

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.