Politik şovlar gölgesinde çözüm süreci

Murat SADAK

 Erdoğan, geçen pazar günü Balıkesir'de gerçekleştirdiği mitingte “Ne Kürt sorunu ya, neyin eksik senin, ne istiyorsun daha” diyerek Kürt sorununu politik malzeme yaptı.  Erdoğan'ın bu çıkışını hafızasızlıkla ya da topluma balık hafızalı muamelesi  yapmakla geçiştiremeyiz. Erdoğan gibi gündem oluşturmakla başarılı  ve iyi danışman ve araştırma firmaları ile çalışmakta olan bir liderin bu çıkışı son dönemlerde yapılan kamuoyu araştırmalarının ve toplumsal nabzın kendisine yansıtılmasıdır. Daha açık bir ifade ile MHP lehine yükselen milliyetçi oylara göndermedir.  

Seçim arefesinde Erdoğan'ın bu çıkışının, Türk milliyetçi oylarını almaya dönük olduğundan hiç kuşku yok. Hatta seçim sürecinde çeşitli açılışlar bahanesiyle mitingler düzenleyerek AKP için dolayısıyla kendi Başkanlığı için oy isteyecek.

Her ne kadar parlamenter rejimlerde ve yürürlükteki Anayasa gereği Cumhurbaşkanının tarafsız ve bağımsız olması gerektiği belirtilmişse de, Erdoğan kendisine yönelik bu tepkilere “sana ne, sen kimsin ya, gücün yetiyorsa….”gibi sözlerle karşılık verecek ve Anayasa, yasa-masa tak(nı)mayacaktır. Veya tarafsızlığını koruyamamasına yönelik eleştirileri ‘ben size farklı bir cumhurbaşkanı olacağımı ve öncekiler gibi davranmayacağımı söylemiştim' ile meşrulaştırmaya çalışmaktadır.

Erdoğan'ın Kürt sorunuyla ilgili sözlerine hem siyasi çıkar olarak hem de hâlihazırda devam eden çözüm sürecine olan etkisinin irdelemesi gerekir.

Öncelikle, siyaseten değerlendirme yaparsak;

Erdoğan'ın bu Kürt sorunuyla ilgili sözü, siyaseten kendisine hem de HDP'ye yaramıştır. Ancak fayda-zarar açısından HDP daha kârlıdır.

Kanaatimizce, Erdoğan bu söylemler ya da bundan sonra Türk milliyetçilerine dönük benzeri söylemler belki % 3-5 lik bir oy artışı ya da oy kaymasını engelleyebilir. Diğer taraftan “düşman düşmanı ya da rakip rakibi besler” ilkesinden HDP % 1 lik oy artışı sağlayabilir.

Haliyle böyle bir tablo sonucunda, AKP 10 civarında milletvekili ekstra çıkartabilir ancak HDP, Erdoğan'ın çıkışlar sayesindeki %1 oy artışı barajı aşmasına sebep olabilir. Bu durumda % olarak oy oranını korusa  dahi meclis aritmetiği ve vekil sayısı bakımından hedeflerinden uzaklaşabilir. Bu dolayısıyla Erdoğan'ın 400 vekil ve başkanlık hayallerinin de aynı zamanda suya düşmesi demektir. Nihayetinde Erdoğan reelde yanlış hesap içerisindedir. Çünkü zannımızca %1'lik muhafazakar ve yıllardır çözüm beklentisi ile kendisine sempati ile bakıp destek veren Kürt seçmenin oyu %5 lik milliyetçi oydan daha kıymetli olacaktır kendisi için.  O zaman ise AKP en az 50 milletvekili kaybeder. Dolayısıyla Erdoğan kazanayım derken kaybetme ihtimali daha yüksektir.

İşin siyasi boyutuna yansıma budur.

Çözüm sürecine yansıma ise;

Her ne kadar Hükümet, perde arkasında Erdoğan'ın partiyle doğrudan bir ilişki içerisinde olmadığını, onun Cumhurbaşkanı olduğunu, sözlerinin Hükümeti ve çözüm süreci müzakerelerini yürüten bizleri bağlamayacağını dillendirse de bu hiç kimseye inandırıcı gelmeyecektir. Zira AKP=Hükümet=ERDOĞAN'dır. Bu denklemi herkes görüyor ve kabullenmiştir.

Kürt sorununa  yönelik en baştan beri yapmış olduğumuz yol, yöntem, uslup eleştiriler(imiz mevcutu) yapmıştık. Hatta 6-7 Mart 2015 gerçekleştirilen Kürt Sorununa İslami Çözüm Çalıştay'ının sonuç bildirgesinde de bu husus vurgulanmıştı. Çözüm sürecine yönelik metot eksiklikleri ve yanlışlıkları bir yana, bize göre çözüm sürecinin en büyük eksiği SAMİMİYETTİR.

Ne hükümet kanadında ne de HDP ya da PKK kanadında çözümün(sorunun)  süreç ile  çözülmesinde samimiyet yoktur. Taraflar Kürt sorununun rantını yedikleri sürece sorun, sorun olmaya devam edecektir.  Zira taraflar sorunu ilk günden bu yana politik malzeme yapma konusunda hiç geri durmamışlardı.

Erdoğan çözüm sürecine başlarken “niyetler halis oldukça….” demişti. Ancak gelinen süreçte kendi niyetini açıkça ortaya koydu. Diyarbakır mitinginde Kürt sorununu kabul ederken, Balıkesir mitinginde de öyle bir sorun yoktur demiştir. Bu tezat Türk siyasetinde ‘dün dündü' söylem ve samimiyetsizliklerini hatırlatıyor.

Niyetinde eğer Kürt sorunu yoksa ya da öyle bir sorun vardı da, çözmüşsen halihazırda neyin müzakerelerini yürütüyorsun….demezler mi?

Bir sorunu yok saymakla, yok edilebilir mi? Tabiî ki hayır!

Erdoğan'ın bu anlayışı sorunu çözmez bilakis kördüğüm yapar… Nasıl ki yıllarca Kürt yoktur denilmekle Kürtler yok olmadıysa, Kürt sorunu yok  demekle de sorun yok olmuyor, daha da katmerleşiyor…

Bu anlayış, “bir varmış, bir yokmuş, bir çözüm süreci varmış”  masalına sebebiyet verir.

Sayın Erdoğan,

Kürt sorunu da vardır, PKK sorunu da vardır ve bu sorunlar güncelliğini koruyor. Bunu politik malzeme yapmayınız…

Kürtlerin Hükümetten talebi ise neredeyse yüzyıl önce gasp edilen hakların kayıtsız, şartsız, koşulsuz geri iadesidir. Bu haklar sizin olmadığı  için Kürtlere bir lütuf olarak veremezsiniz, sunamazsınız….

Verdiğiniz bir kaç hakkı alın gözünüze sokun, ne istediniz de vermedik de diyemezsiniz! Kürtler; sadece, Allah'ın kendilerine bütün kavimler gibi tanımış olduğu doğal haklarının ötesinde bir şey istemiyor. Ancak bundan önce Türk devletinin kendilerine, ağabeylik taslamasını istemiyorlar!

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.