Ruşen Çakır`ın `İslamcı Kürtleri`

Mehmet İkbal ATAK

Bölgede AKP – BDP ikilemi ve bu ikilem arasına sıkıştırılmaya çalışılan “Kürt İslamcılar” veya “Dindar Kürtler” olgusu üzerinde medya, kısmen de siyasi çevrelerde hararetli bir tartışma almış başını gidiyor.

Hüda-Par’ın kuruluşunun gündeme gelmesiyle beraber AKP-BDP ikilemine üçüncü bir sac ayağı daha eklenmek suretiyle şans toplarına dönüştürülen “Kürt İslamcılar ya da dindar Kürtler”in hangisine yöneleceğine dair iddialı şekilde şans kuponları da doldurulmaya başlanmış durumdadır.

AKP’den umudunu kesen “İslamcı Kürtler ”in BDP’ye yöneldiği ya da müstakil siyasi oluşumlarla sahaya çıkmaya hazırlandıkları gibi iddiaların yanı sıra “Dindar Kürtlerin” AKP’den BDP’ye yöneldiği iddiaları da yine gündemin farklı bir konu başlığı niteliğini taşımaktadır.

Evvela “İslamcı Kürtler” ile “Dindar Kürtler”in farklı anlam ihtiva eden iki farklı kavram olduğunu belirtelim.
“İslamcı Kürtler”den kasıt, genel anlamıyla her meselede İslami referansları önceleyen, kişilerin yanı sıra daha çok da bir yapıya karşılık gelen bir kavramdır. Aynı zamanda siyasi bir bilinç düzeyini de ifade eder.
“Dindar Kürtler” ise genel anlamda dini vecibelerini yerine getiren, vecibelere karşı hassas olmakla beraber örgütlü bir siyasi bilinç düzeyini ifade etmeyen halk yığınlarına karşılık gelir.  

Dindar Kürtlerin AKP’den BDP’ye kaydığı yönünde öne sürülen iddia, AKP tabanından BDP tabanına kaymalar olduğu şeklinde bir anlam kastını taşıyorsa bu durumun mutlaka istatistiksel bir arka planı vardır veya olmalıdır. Kaldı ki beklentiler ile vaadler, etkiler ile tepkiler arasında dindar da olsa halkın oylarının belli oranlarda zıt kutuplu partiler arasında gidip gelmesi gayet tabiidir.

Ama kayma hareketinde “Kürt dindarlığı” mevzubahis edilip sanık sandalyesine oturtuluyorsa ki öyle anlaşılıyor, o halde daha önce çok farklı saiklerle BDP’ye oy veren Kürtler’in ne şekilde kategorize edilmesi gerekiyor? “Dindar Kürt mü; Dinsiz Kürt mü?” Bu manada bir yaklaşımın beraberinde getirdiği sorunsallığı anlatmak için bu kadarı yeter herhalde.

Gelelim “İslamcı Kürtler”in AKP’den uzaklaştığı meselesine…
İslamcı Kürtler’in AKP’den uzaklaştığını belirtmek için ne kaşif ne de mucit olmaya gerek yok sanırım. Buradaki uzaklaşma gerçeği kimileri için organik bir kopuş ifade ederken; Kimileri için de zaten hiç gerçekleşmemiş bir birliktelikle beraber, AKP’nin olumlu söylemleri üzerine bina edilen umutlu bir bekleyişin hazin tükenişinin sonrasına denk gelen duygusal uzaklaşmayı kapsadığı söylenebilir.
“İslamcı Kürtlerin” AKP’den uzaklaştığı doğrudur. Ancak hemen sonra kurulan cümlenin “BDP/PKK’ye yakınlaşma” ögesini içermesi ise üzerinde durulmaya değerdir.
Bu iddianın, “İslamcı” bilinmekle beraber İslamcılıkları Kürt halkı arasında değil ama kimi medya köşelerinde karşılık bulan dar bir çevrenin, “İslamcı” olmayan bazı medya kalemşörlerini iğfal etme başarısı üzerine bina edildiği gözlerden kaçmamaktadır.

Elbette herkesin, her kesimin özgünlükleriyle beraber kendilerini ifade etme ve siyasi arenaya çıkma hakları vardır. Ama başkalarını kendince etkisizleştirmek, propaganda yoluyla lince tabi tutarak politik zehirlenmeyi bir stratejik çıkar metoduna dönüştürmek kimsenin hakkı değildir, haddi olmadığı gibi…

Ne demek istediğimi daha iyi anlatmak için iğfal edilenlerden birisi olduğuna inandığım “Mağdur Ruşen Çakır”dan “Hüda-Par Ne Yapar” başlıklı yazısından biraz alıntı yapmam gerekecek.
İlgili yazısında Ruşen Çakır şöyle diyor:
“2) Hizbullah tüm İslamcı Kürtleri yeni partinin bünyesine katabilir mi?
Sanmıyorum. Bunun üç nedeni var: Öncelikle Hizbullah geçmişte PKK yanlılarına olduğu kadar kendinden olmayan İslamcılara da saldırdı ve bugüne kadar bu konuda ikna edici açıklamalar yapmadı. İkinci olarak, din konusundaki eski katı dil ve söyleminden uzaklaşmasına paralel olarak Kürt İslamcılarının ciddi bir bölümü ile PKK öncülüğündeki Kürt hareketi arasında belli bir yakınlaşma yaşandı ve bu sürüyor. Son olarak, PKK ve Hizbullah dışında bağımsız hareket etmeye çalışan Kürt İslamcıları Azadi İnisiyatifi gibi oluşumlar üzerinden kendi örgütlenmelerini kurmaya çalışıyorlar.”
( http://haber.gazetevatan.com/Haber/500140/1/Gundem )

“Kürt İslamcılar” güzellemesi bağlamında “Hizbullah, Mustazaflar, Hüda-Par, Azadi, BDP, PKK vs.” konusuna son dönemde ciddi olarak eğilen Ruşen Çakır’ın “Düşünce prensini/prenslerini” bulmak için son haftalardaki yazılarının bazılarına göz atmak yeterli. İlave olarak yukarıdaki alıntıda kullandığı dilin adresi de hiç yabancı değil, gayet tanıdık! Zaten kendisi de alıntılanan kısımda o adresin kurumsal kimliğini açıkça zikrediveriyor.
Burada farklı kişi ve kurumlardan oluşan kurumsal bir yapının varsa geleceğe dönük siyasi bir projesinin eleştirisini yapma gibi bir tutum takınmam söz konusu bile değil. Ama o kurumsal yapının belki içerisinde belki çevresinde beliren kimilerinin Ruşen Çakır üzerinden kamuoyunu iğfal etme girişimleri gerçekleri yansıtmadığı gibi, yeni oyunun eski kurallarına meraklarının hala sürdüğü sonucu da ortaya çıkıyor.

Ruşen Çakır’ın “İslamcılık piyasasına” eskiden beri meraklı olduğu, bu piyasayı birçok “İslamcıdan” daha iyi bildiğinden kuşku yoktur. Yine değerlendirmelerinde birçok “İslamcıdan” daha insaflı ve isabetli yorumlarda bulunduğu da doğrudur. Yalnız son zamanlarda başlattığı “Kürt İslamcılar” ve akabinde eklediği “Hüda-Par” üzerinden sürdüğü izin yamuk olduğunu da belirtmekte fayda vardır.

Mesela son yazısında, Hüda-Par’ın bünyesine katamayacağını belirttiği ve çokça önemsediği “İslamcı Kürtler” için çok enteresan gerekçeler ileri sürüyor. Çakır, burada Hüda-Par aleyhine çevirdiği gerekçeleri öne sürmekten ziyade, önemsediği “İslamcı Kürtlerin” bölgedeki siyasi ağırlığını, daha da önemlisi özgünlüğünü ve toplumsal karşılığını, sorgulama demiyeyim ama en az Hüda-Par için yaptığı kadar irdeleleme zahmetinde bulunsaydı, daha isabetli bir metodolojik yöntem yakalamış olabilirdi.

Mesela, Hüda-Par’ın “Kürt İslamcılarını” bünyesine katamayacağını söylerken, yine “Kürt İslamcılarının” önemli bir bölümünün PKK liderliğindeki Kürt hareketiyle ciddi bir yakınlaşma içerisinde olduğunu belirtirken bunun ne anlama geldiğini irdeleyememesinin garipliğini fark edebiliyor musunuz?

Yine hepsi için demeyeyim ama, PKK ile yakınlaşan İslamcılığın yakınlaşma sebeplerinin sadece AKP’den uzaklaşmakla izah edilemeyecek kadar “DERİN” bir boyutunun, kamuoyuyla paylaşılmayacak kadar “mahrem” bir arka planının olduğunu, bu boyutun da irdelenmeden atlatıldığını fark edememenin Ruşen Çakır gibi ciddi bir analiste yakışmadığını belirtmiş olalım.

Son olarak Ruşen Çakır’a şu soruları yönelterek yazımızı noktalayalım:
Ruşen Bey, İslamcıların AKP’den uzaklaştığı tamamen doğrudur. Ama PKK vesayetinin hala geçerli olduğu bir konjonktürde “İslamcılığın PKK ile yakınlaşmasının” ne anlama geldiğini gerçekten bilmiyor musunuz?

Ruşen Bey, açıkçası Hüda-Par’ın gelecekteki başarı ya da başarısızlığını, bir takım temennilerim/öngörülerim olmakla beraber en az sizin kadar ben de merak ediyorum. Hüda-Par’la tokuşturduğunuz o İslamcıların özgünlüğü kadar temsiliyet kabiliyetlerini, toplumsal karşılığını, bunun neye ya da tahminen hangi orana denk düştüğünü kabataslak bir şekilde de olsa tahmin edebiliyor musunuz? Ya da bunu sorgulamayı düşünür müsünüz?

Ayrıca Hüda-Par kurucuları, geleceğe dair başarı beklentilerinde Ruşen Çakır’ın “İslamcı Kürtlerine” nasıl bir rol biçtiklerini, onları nereye oturttuklarını, kendilerine katılma ya da katılmama durumunda bunun kendilerine ne şekilde yansıyacağını hesaba katmışlar mıdır? Doğrusu bilmiyorum. Ama Ruşen Çakır bunu çokça önemsediğine göre kendilerine sorarsa belki biz de öğrenmiş oluruz.

Bu arada Ruşen Bey’e bir tavsiyem de olsun artık. Bu konularda daha ciddi, daha isabetli analizlerde bulunmanın sırrı “Kürt İslamcıların” arzularına aracı olmak değil, olsa olsa “Dindar Kürtlerin” ihtiyaçlarına seslenip çare olmaktır diye düşünüyorum. Bilmem katılır mısınız.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.