Said b. Zeyd (radiyallahu anh)

Kayan yıldızlardan değil, yol gösteren yıldızlardan bahsetmek istiyoruz. Gökyüzünün süsü, yeryüzünün övüncü olan yıldızlardan…

Hanif Babanın Oğlu

a) Kimdir?

Kayan yıldızlardan değil, yol gösteren yıldızlardan bahsetmek istiyoruz. Gökyüzünün süsü, yeryüzünün övüncü olan yıldızlardan… Dokunamasak da 21. yüzyılın karanlıklarına, 15 yüzyıl öncesinden yol göstermeye devam eden yıldızlardan… Tıpkı babası gibi bir muvahhidden… Babasının duasına mazhar olan Ebu Aver’den…. Yani Said bin Zeyd (radiyallahu anh)dan…

Uzun boylu, esmer tenli ve gür saçlı biriydi. Annesi Fatıma binti Bace olup Huzaa kabilesindendir. Babası ise meşhur Haniflerden Zeyd bin Amr idi. Sevgili Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) ile atası Kab bin Lüey’de soyu birleşen Said, Hz. Ömer ile amca çocukları olup Adiy oğulları kabilesine mensuptu.

Miladi 600 yılı civarında doğmuştur.

Aşere-i Mübeşşere’dendir.

Müslüman olan ilk on iki/on üç sahabedendir.

Babası Hanif’tir.

Hz. Ömer’in hidayetine vesile olandır.

Bedir hariç tüm savaşlara katılmıştır.

Cihadı çokça seven biridir.

Fitnelerden uzak durmuştur.

Duası kabul olanlardandır.

b) Babasının Hikayesi:

Hidayetinde babasının önemli katkıları olan Hz. Said, muvahhid bir ailede yetişti. Babası Zeyd bin Amir, müşrik bir toplumda bulunmasına rağmen şu üç özelliğe sahipti:

*Putlara tapmazdı.

*Müşriklerin kestiklerini yemezdi.

*Kız çocuklarının gömülmesine karşı çıkardı.

Oğlu Said’e de bu inanışı telkin eder ve “Bir olan Allah’a mı yoksa bin ilaha mı?” derdi.  Zeyd bin Amir, cahiliye döneminde peygamberlik gelmeden Sevgili Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) ile görüşen biriydi.

Kendisi gibi Hanif olan kimselerle oturup kalkıyordu. Varaka bin Nevfel, Abdullah bin Cahş, Zeyd bin Amr ve Osman bin Haris ile Yahudi, Hıristiyan ve öteki milletlerin din adamlarıyla konuşmak ve hakikati bulmak adına sözleştiler. Yahudilik ve Hıristiyanlığı kabul etmeyerek araştırmasına devam etti. Derken Şam’da derin birikimi olan bir rahiple görüştü. Onun İbrahim (aleyhisselam)’ın dini olan Hanifliği aradığını öğrenen rahip “Bugün mevcut olmayan bir din arıyorsun.” dedi. “Memleketine git. Yüce Allah kavminden İbrahim’in dinini yenileyecek birini gönderecektir. Şayet yetişirsen ondan ayrılma!”

O, Mekke’ye dönüş yolundayken Sevgili Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’i Yüce Allah, peygamberlikle görevlendirdi. Zeyd, O’na kavuşma arzusuyla yolculuk yaparken bedeviler tarafından öldürüldü. Son nefesini verirken gözlerini göğe dikip arzusuna kavuşamamanın üzüntüsüyle “Ey Rabbim! Beni bu hayırlı şeyden mahrum ettiysen de oğlum Said’i ondan mahrum etme.” niyazında bulundu.

Zeyd bin Amr, Kabe’ye yönelerek namaz kılan biriydi. Bir gün sırtını Kabe’ye dayamış vaziyette müşrikleri seyrederken Esma Binti Ebi Bekir onu gördü. Şöyle diyordu: “Ey Kureyş Topluluğu! Nefsimi elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, aranızda İbrahim’in dininde benden başka bulunan hiç kimse yoktur.”

Yine bir gün müşriklerin putlarına hayvan kurban etmesini görüp şöyle seslendi: “Koyunu Allah yarattı. Gökten onun için su indirdi. Yerden onun için ot bitirdi. Hal böyle iken onu kestiğinizde neden üzerine Allah’tan başkasının adını anıyorsunuz?”

Hz. Ömer’in babası ve onun da amcası olan Hattab, bu sözlere çok kızdı. “Kahrolasıca! Bu çirkin sözleri senden hep dinliyor ve sabrediyoruz. Artık sabrımız kalmadı.” diyerek tokatladı. Tembihlediği bazı serseri gençler, ona eziyet ve hakaretler ettiler. O da Hira dağına kaçtı. Bunun üzerine amcası Hattab, Mekke’ye girmesini önlemek için Kureyşin gençlerini şehrin girişlerinde görevlendirdi. Ancak Zeyd, gizlice Mekke’ye girebiliyordu.

c)Hidayeti ve hayatı:

Babası Zeyd’in oğlu Said için yaptığı duanın Said’in hidayetinde etkisi olduğu bir hakikatti. Bu nedenledir ki, henüz yirmisine varmadan Müslümanların arasında yer aldı. Tek başına Müslüman olmakla yetinmeyip Hz. Ömer’in kız kardeşi olan hanımı Fatıma’yı da beraberinde sürükledi.

Bu genç Müslüman, İslam’ın öğretilerini Habbab bin Eret aracılığıyla öğreniyordu. Habbab, evlerine uğruyor, gelen vahiyden ailece onları bilgilendiriyordu.

O sıralarda Daru’n Nedve’de Sevgili Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’i öldürmek üzere alınan kararı gerçekleştirmek için yola çıkmış olan Hz. Ömer, Said ve hanımı olan kız kardeşinin de Müslümanlar kervanına katıldığını haber alıp evlerine baskın yaptı. Buhari’de geçtiği üzere Hz. Said, bu meseleyi kavmine anlatırken şöyle demişti: “Ömer’in beni ve kız kardeşini Müslüman olmamamız için nasıl bağladığını bir görseydiniz!”

Gördükleri hakaret ve yedikleri dayaklara rağmen Ömer’in Müslüman olmasında karı-koca bu ailenin tavırları etkili oldu. Kalbi yumuşadı ve okuduğu Kur’an’dan etkilenip iman etti. Böylece İslam’a adalet timsali bir Hz. Ömer kazandırdılar.

Hz. Said, Mekke’de Müslümanlara yönelik eziyet ve işkencelerin artması üzerine önce Habeşistan sonra da Medine’ye hicret etti. Sevgili Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) onu Rafi b. Malik veya Ubey bin Kab ile kardeş ilan etti.

Müslümanlar, Medine’de devletleşme yolunda adımlar atıyordu. Gelişen tehlikelere karşın Mekke müşriklerinin yanısıra İslam’ın aleyhine olan faaliyetler hakkında Hz. Said bilgi topluyor, casusluk yapıyordu. Bu görevlendirmelerden dolayı her ne kadar Bedir savaşına katılamadıysa da Sevgili Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) onun oklarını kullandı.

Sevgili Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) onu ve Talha bin Ubeydullah’ı başında Ebu Süfyan’ın bulunduğu müşriklerin Şam’dan dönen kervanı hakkında bilgi toplamakla görevlendirmişti. Buna rağmen Bedir’e katılmış gibi ona ganimetten pay verildi. Yaptığı işe karşılık cihad sevabı almakla müjdelendi.

Bundan sonraki savaşlarda ve gelişmelerde –Uhud, Hendek, Hudeybiye anlaşması, Mekke’nin fethi, Huneyn, Tebük ve Veda haccı- bulundu.

Sevgili Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’in vefatından sonra Hz. Ebu Bekir’in seçilmesinde yardımları dokundu. Hz. Ebu Bekir’in danıştığı nadir kişilerdendi. Ayrıca Ecnadeyn, Fihl, Yermük ve Dımeşk savaşlarında hem süvarilere hem piyadelere komutanlık ve neferlik yaptı. Zaferin kazanılmasında büyük katkıları oldu.

Yermük savaşında 120 bin kişilik Bizans ordusuna karşılık 24 bin olan İslam ordusu içindeydi. Karıncalar gibi üzerlerine gelen Bizanslılara karşı komutan Ebu Ubeyde bin Cerrah’ın Müslümanları savaşa teşvik için yaptığı konuşmaya şahit oldu.

Kendi anlatımıyla “O anda Müslümanların safından biri çıkıp komutan Ebu Ubeyde’ye “Ben şu an ölmeye karar verdim. Resulullah’a göndereceğin bir mesaj var mı?” dedi. Ebu Ubeyde şöyle dedi: “Benden ve Müslümanlardan ona selam söyle. Ayrıca de ki; biz Rabbimizin vaad ettiğini gerçek olarak gördük.”

Bu sözler üzerine Allah düşmanlarını karşılamak için kendimi şiddetle yere attım. Diz üstü çöküp mızrağımı ileri uzattım. Bize doğru gelen ilk süvariyi vurdum. Daha sonra Allah kalbimdeki tüm korkuyu çekip almış olarak düşmana doğru atıldım. Diğerleri de Bizanslıların üzerine atıldı. Allah müminleri muzaffer kılıncaya kadar onlarla savaştık.”

Savaştan sonra Ebu Ubeyde ona Dımeşk valiliğini teklif edince Hz. Said, cihadı tercih etti.

Hz. Osman döneminde Sad bin Ebi Vakkas gibi çıkan fitneden/iç çekişmelerden uzak Medine’nin yakınındaki Akik vadisindeki evinde ziraat yaparak yaşadı. Sahabe hakkında olumsuz konuşanları şiddetle bundan men etti. Ebu Davud’un Müsned’inde geçtiğine göre Hz. Ali ve diğer sahabiler aleyhine Kufe’de konuşan birini uyarmış, Sevgili Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) ile kısa bir müddet bulunup yüzü tozlanmış birinin Hz. Nuh kadar uzun yaşayıp iyi işler yapandan daha hayırlı olduğunu söylemiştir.

d) Vefatı:

Miladi 670/71 yıllarında vefat eden Said bin Zeyd’i, komşusu Sad bin Ebi Vakkas teçhiz etti. Cenaze namazını ise Abdullan bin Ömer kıldı. Said bin Zeyd, Cennetü’l Baki mezarlığına defedildi.

e) Fazileti:

*Said bin Zeyd, Sevgili Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’den 48 hadis rivayet etmiştir.

*Kendisinden Abdullah bin Ömer, Urve bin Zübeyr, Said bin Müseyyeb Muhammed bin Sirin gibi sahabe ve tabiin rivayette bulundu.

*Tirmizi’de geçen “Aşere-i Mübeşşere” ile ilgili hadis-i şerifin de ravisidir. Buna göre Ebu Davud’un Sünen’inde Hafs bin Ömer kanalıyla Abdurrahman bin Ahnes rivayet etmiştir: “Abdurrahman mescitte idi. Birisi Ali (radiyallahu anh)den bahsediyordu. Said bin Zeyd (radiyallahu anh) kalktı ve dedi ki: “Şehadet ederim ki Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’i şöyle buyururken işittim: “On kişi cennettedir. Peygamber cennettedir. Ebu Bekir cennettedir. Ömer cennettedir. Osman cennettedir. Ali cennettedir. Talha cennettedir. Zübeyr cennettedir. Sad ibnü Malik cennettedir. Abdurrahman ibnu Avf cennettedir. İstersem onuncuyu da söylerim.” Oradakiler “Onuncu kim?” deyince sükut etti. Tekrar ettiler. Bunun üzerine “O, Said ibnu Zeyd’dir.” dedi.

Başka rivayet yoluyla da gelen bu hadis için İmam Tirmizi “Hadis hasen ve sahihtir.” demiştir. İmam Ahmed, Nesai ve İbni Mace de rivayet etmiştir.  Tüm rivayetlerin ortak isimleri aynı olsa da Ebu Ubeyde bin Cerrah da zikredilenlerdendir.

*Said bin Zeyd babasının “Ya Resulellah! Babam, sana anlatıldığı ve senin de bildiğin gibidir. Onun için mağfiret dile.” dedi. Resulullah (sallallahu aleyhi vesellem) şu cevabı verdi: “Evet, kıyamet gününde o, bir tek ümmet olarak haşr olunacaktır.”

*Duasına icabetle ilgili şu rivayet edilir: Erva bin Üveys adlı Medineli bir kadın, arazisinin bir kısmını Said bin Zeyd’in gasb ettiğini iddia etti. Öyle ki Medine Valisi Mervan bin Hakem’e yansıdı. Bu iddia yayılıp fitne olacak kadar konuşulunca Hz. Said, rahatsız oldu. Şöyle dedi:

– Benim ona haksızlık yaptığımı mı zannediyorlar? Ben ona nasıl haksızlık ederim? Resulullah’ın şöyle buyurduğunu işitmiştim: “Her kim başkasına ait araziden haksız yere bir karış alırsa kıyamet gününde yedi kat yere kadar o arazi boynuna halka yapılır.” Rabbim! O kadın kendisine zulmettiğimi iddia etti. Eğer yalan söylüyorsa gözünü kör et. Onu kendi kuyusuna düşür. Benim ona zulmetmediğimi Müslümanlara açıklayan bir nur olarak göster.”

Bir müddet sonra Akik vadisi, görülmemiş bir sele maruz kaldı. Mevzubahis tarlanın sınırı göründü. Hz. Said haklı çıktı. Erva, bir ay sonra kör oldu. Arazideki kuyuya düşüp öldü. Bu olay “Allah Erva’yı kör ettiği gibi seni de kör etsin.” darb-ı meseline dönüştü.

Kaynakça:

el-İsabe, İbn-i Hacer Askalanî, Sağlam yayınevi, 2011
İslam Tarihi, M. Asım Köksal, Şamil Yayınevi, 3. Cilt, 1989
Sahabe Hayatından Tablolar, Dr. Abdurrahman Rıfat el-Başa, Kervan Yay. 1. Cilt
org.tr/said-b-zeyd
com/detay.asp?Aid=3626

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

İslam Ve Kuran Haberleri

Kunut duasının me’sûr olması şart mıdır?
Yere yapışık olan halılar necis olduğunda nasıl temizlenir?
Kesê ku rojîya qeza negirtibe û bimre dibe şûna wî rojî bêgirtin?
Kaza orucunu tutamadan vefat edenin yerine oruç tutulur mu?
Kazası geciktirilen oruçlar için fidye veya ceza var mıdır?