Savunmasız Kalelerimizdeki Dram

Mirali YILDIRIM

Kendimiz olarak yaşadığımız ülkeler, şehirler, köylerimiz vardı. Buralarda inancının, kadim değerlerinin gerektirdiği şekilde yaşayan insanlarımız vardı… Mutluluk, doğamız, zeminimiz fıtriydi…

Mekan değişti, insan değişti veya insan değişti, mekan değişti…. hem de yaman değişti, değişiyor.

Kendimizi birinci nesil yerine koyup, bizim şu neslin zamanında nelerin değiştiğine bir bakalım. Bakıp; ne hale geldiğimizi, nasıl değiştiğimizi düşünelim.

Dedelerimizin geçirdiği değişimleri, kendi zaman ve zeminlerine göre değerlendirirsek, aslında onların geçirdiği değişimlerin, kendi denge ve düzenlerini pek de sarsmadıklarını görürüz.

Üç neslin değişimi şöyle:

Dedemiz, kendi kardeşinden azar işittiğinde hatasını görür, buna göre sığaya çekerdi diyebiliriz. Şekillendirdiği hayatında, komşusunun hassaslarının payı da olurdu.  

Babamız; kardeşiyle bir şeyler paylaşırdı. Kardeşin, diğer bir kardeşinin üzerinde velilik hakkı, ikaz etme hakkı olurdu; bunun gerekleri de yapılırdı.

Bizim şu acib asrımız; her alanda çok şeylere şahit oldu. Zaman ve zeminimizde olanları; sosyal, siyasi, eğitim ve inanç alanlarındaki her hangi bir araçla ölçmemiz hakikaten çok zorlaştı. Metre, hektar, kilometre; gram, kilo, ton; zayıf, iyi, pekiyi… Alayı müflis!

Seküler camialarda tür ve cins değişikliği; en dindar camialarda dahi oluşan beyaz ve zenci sınıflar ve En Beyazlar’ın derin operasyonları. Güçlü olan haklı; haklı olan çaresiz…

Bireysellik, her alanda hâkim. İnsanlar, sosyal hayatında yorgun ve yalnızlaşıyor.

En gamsız insanda bile anlatamayacağı dağ gibi dertler. Bunu, birebir muhatap olduğunuzda; dinleyecek bir insan değerinde bulup dinlediğinizde rahatlıkla görürsünüz.

Genel anlamda; mutlu dediğiniz bir insanın; “ölmüş de ağlayanı yok” misali bir insan olduğunu fark edersiniz.

Mekânlar yorgun. Sahiller, sokaklar, şehir merkezleri, toplu taşıma araçları… insanlarla dolup taşıyor ama milyonlar içinde; dağ başındaki yalnızlığı yaşayan binlerce, milyonlarca, yapayalnız insanlar…

Her geçen gün insanlar, daha çok dar alanlarda yoğunlaşıyor; büyük şehirler çoğalıyor; mega şehirler oluşuyor ama insanların yalnızlığına derman olamıyor.

Bir güç; o yoğunluktaki insanların arasındaki santimlerle ölçülebilen minnacık mesafeleri; metrelere, kilometrelere çıkarıyor.

Araya, kilometrelerce mesafe giren insanların buluşmalarına; bir güzelliği paylaşmalarına imkân yoktur. Her kes garip, her yer gurbet.

Ne güzel anlatmış şair; “Ben gurbette değilim, gurbet benim içinde!”

Bu bir saldırıdır. Bu bir savaş ilanıdır. Bu, insanlık adına bir tanımsız yenilgidir.

Sosyal medya saldırıyor; basın yayın kuruluşları da bu imparatorluğun kurşun askerleri.

Üst akıl kim, bilemem ama vahye teslim olmuş zihniyetlerden olmadığı kesin!  

Kimse bununla boy ölçüşemiyor; kimsenin aklı fikri bu lügazın(bilmece) cevabına ermiyor. Bu ifritin hızına erişmek de zor.

Modern şirk diyebileceğimiz bu hücumun karşısında; hayat yıkılıyor; mekânlar teslim alınıyor, meskenler işgal altında; insan nesli, tür ve cins değişikliğinde ya da ruh ve davranış bozukluğunun mustaribi.   

Değerlere saldırı var. Kansız ama insanı, toplumu dünya halklarını bir hamlede yere seren bir hamle var.

Örf ve adetler herc u merc olmakta.

Kadim ezberler bozuluyor. Kadın ve erkek evlenir; bir yuva kurulurdu. Erkek baba, kadın anne idi. “Cennet de bu annelerin ayakları altında” idi. Bu annelere “öf” bile demek kebaire yakın bir cürm olurdu.

Zamanla beraber; “kadın, erkek, aile, doğum, hamilelik, aile olmanın..” zemini değişti.

Erkeğin doğurduğu; “insanların havada uçtuğu ama yerde öldüğü” ama “Yeşil Sarıklı Hocaların(!?) bunları bize söyleyemediği çağlara erdik..”(İ.Özel)

İşte bu orantısız güç ve olmayan vicdanlara karşı savaştayız.

Li welat im lê bele dûr xerîbî / Dikim gazî hewar nayê!! Sılada feryat ediyorum sama imdada gelen yok!

Bu, büyük bir dert, ölümcül bir yara ama çare sizsiniz! Çare bizde!

Yolumuza, sağ ve solumuza biriken beşeri moloz ve hafriyatları tenkil veya imha edeceğiz Melayê Cizîrî; “Feryad ji deste firqetê” (ayrılığın elinden feryâd) deyip; Yunus diyeceğiz:

“Bir zaman dünyaya bir adam gelmiş/ Sayıları silip sıfıra inmiş/ ..Okunu kör nefsin kılıçla çelmiş/ Bizim Yunus, bizim Yunus..”(nfk). Wesselam.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.