Seçim, İlim ve İllizyon

Mehmet GÜLSEVER

Bu yazıyı okuyorken seçim sonuçları netleşmiş, gündem de sonuçlara göre bambaşka bir mecraya evirilmiş olacak. Yepyeni bir süreç, gündemimizi uzun bir zaman meşgul edecektir. Allah sonuçlarını hayreylesin.

İnsanoğlunun en aciz kaldığı karmaşık ilim sosyoloji olsa gerek. Bu karmaşıklık hali kendini en çok ta seçimlerde hissettirir. Biz insanoğlunun her şeyi yiyip yuttuğumuza şahitlik ederiz seçimlerde. İnsanın ne kadar çok renge büründüğünü de görürüz sözüm ona çok renklilik adına. Niçin iyi idare edilmediğimiz de daha iyi anlaşılır seçim süreçlerinde. En yakınımızı, doğruluğunu ve dürüstlüğünü iyi bildiğimiz birine oy vermeye ikna etmek için göbeğimiz çatlar. Ama nafile! “Bin bir suratlı şövalyeleri” aşmanız mümkün değildir.

                Siz “benim güneşi batıdan doğurmaya kudretim yok” deseniz de; onlar batmakta olan güneşi, “batıdan doğurdukları güneş” olarak süsleyip satarlar. Yeter ki rey alabilsin. Tabi bu kudret! ile yarışabilene aşk olsun.

                Vekil adaylarımızın kahir ekseriyetinin aday olamayacağı parti yoktur. Yeter ki seçilme garantisi olsun. İşin garibi ise yine istisnalar hariç, çok parti değiştiren adamların daha revaçta olması. Peki her türlü adamı kabul eden siyasi partilere ne demeli!

                İşte bu geçirgen ve geçişken parti ve vekil profili ile memleket idare ediliyor. Ve biz bunların hepsini “yutacak” kadar geniş bir boğaza, sindirecek bir mideye sahibiz maalesef.

Böyle zamanlarda en din karşıtı partiler dindar kesilirken, en anti Kemalist'i tam bir Kemalist ve ulusalcı kesilebiliyor. En şöveni Kürtlükten dem vururken,  Karl Marx'a rahmet okutanlar, müftü ve tesettür mağdurlarını vekil adayı yapabiliyorlar. Dindar partiler, seküler partilerin, seçimle sınırlı olsa bile dine yakınlık göstermelerini sevinçle karşılamaları gerekirken iki yüzlülük olarak değerlendirip daha da katılaşmalarına katkı sunuyorlarken; Ultra seküler partiler de, bizim dindarların, başkasından gelse zinhar tahammül etmeyecekleri Kemalist, milliyetçi, ulusalcı söylemlerin dindar partilerde zuhur etmesini de riyakarlıkla suçlamaları başka bir garabet.

Şia'da olunca tahrif ve tahrip ile suçladığımız, bizde en alası yapılınca maslahat olarak kabul edilen ve seçim zamanlarında zirve yapan yenilir yutulur cinsten olmayan takiyecilik(olduğundan farklı görünmek) ile hakikatlerin üstü örtülür. Bu yenilir yutulur cinsten olmayan lokmaları! yutan boğazımızın genişliği ve sindiren midemizin mahareti ile de iftihar ederiz.

Esasen ancak seçimden seçime “adam yerine konma” hususunda karnını doyurabilen vatandaşın karnını kısa bir süreliğine de olsa doyurma telaşı, seçim sürecinde yuttuğu ve sindirdiğini zan ettiği taşların ileride nasıl bir karın ağrısına sebep olacağını düşündürtmüyor bile. Hatta böylesi bir tıbbi! bilgiye sahip değiliz çoğumuz.

Demek ki seçimde tatlı sos ile süslenmiş koca koca taşları yutmamanın en kestirme yolu tıp! ilmine sahip olmaktır. Bu, damağımızda hoş bir tat bırakan; çiğneyecek olsak dişimizin kırılacağı, yutunca boğazımızın tahriş olduğu, mideye oturunca geçici olarak açlığımızı bastırdığı, uzun sürede ise gırtlak kanserine, mide ülserine, kalp yetmezliğine ve kolon travmasına sebep olan “taştan” ancak bilinç ile, ilim ve tecrübe ile kurtulabiliriz.

Allah sıhhat ve selamet getirecek seçimler ve sonuçlar nasip etsin.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.