Tarihe dönüş mü?

Hasan SABAZ

Japon asıllı Amerikalı siyaset bilimci Francis Fukuyama, 1992'de ortaya attığı “Tarihin sonu” teziyle tanındı. Fukuyama'ya göre bütün ideolojiler denenmiş, komünizm ve faşizm çökmüş ve insanlık liberal demokraside karar kılmıştı.

Bu tez uzun süre tartışıldı.

Fukuyama'nın da “Medeniyetler çatışması” tezinin sahibi Samuel Huntington'un gibi CIA hesabına çalıştığı ve Amerikan sisteminin hakimiyet yolunu açmak ve “Yeni Dünya Düzeni” projesine zemin hazırlamak amaçlı bir faaliyet içerisinde olduğu iddia edildi.

“Tarihin sonu” tezinin Hegel diyalektiğindeki “sürekliliğe” ters olduğu, tarihsel dönüşümlerin genellikle bir döngü şeklinde cereyan ettiği söylendi ve Fukuyama ciddi biçimde eleştirildi.

Fukuyama da Huntington da tek kutuplu dünyada Amerikan hakimiyetinin kaçınılmazlığına vurgu yapıyor, meseleyi akademik çevrelerde tartıştırarak psikolojik zeminin oluşması için çaba harcıyorlardı. Onlar için “Tarihin sonu”, büyük Amerikan rüyasından başka bir şey değildi.

Oysa tarihin döngüsel bir harekete sahip olduğu araştırmacıların ittifak ettiği bir husustu.

Tarih kimi yasalara bağlıdır ve benzer sebepler benzer sonuçlara yol açmaktadır.

Yaratılışta ve tevhid mücadelesinde de ilahi yasalar ya da sünnetullah geçerlidir.

Nesiller, yaşam tarzları, ibadet şekilleri değişse de bazen birkaç yüz yıl önce yaşanmış kimi olaylar bir kez daha yaşanabiliyor.

Bundan dolayı kendini ve konumunu ifade edebilmek için tarihe vurgu yapmak, tarihten referanslar aramak olağan kabul edilen işlerdendir.

George Bush'un 11 Eylül eylemleri sonrası yaptığı işgal ve katliam hazırlıkları için “Bu bir haçlı seferidir” sözü ne bir gaftı ne de öfkeyle söylenmiş bir sözdü. Bir Evangelist Protestan olan Bush, Haçlı seferleri tarihi ile büyümüştü ve kendine de “kutsal savaşçı” payesi biçen bir siyasetçiydi.

Rusya'nın Suriye'ye girişinin altında da benzer bir zihniyet vardır.

Türkiye'ye “Osmanlı hayali” suçlamasında bulunmak aslında Rus zihniyetini ele veriyor.

Yanlış anlaşılmasın, Türkiye'de Osmanlı hayalinin olmadığını iddia etmiyoruz. Bu ifadede ve Suriye'ye girişte Rusya'da yaşananlarda “Tarihe dönüş”ün izlerini görüyoruz.

Medyaya düşen fotoğraflarda Rus Ortodoks kilisesi papazlarının, Rus askerlerini, silahlarını ve uçaklarını kutsadığı görüldü. Ortodoks Kilisesi'nin, Putin yönetiminin müdahale kararıyla birlikle Rusya'nın operasyonlarına destek veren açıklamaları birçok kişinin gözünden kaçtı. Rusya'nın Suriye'de siyasi emelleri olduğu kadar dini emellerini de göz önüne sermiş oldu. Tam da Katolikler ve Ortodoksların görüşmelere başladığı günlerde bu olayların yaşanması tesadüf olmasa gerek.

Rusya'nın “Osmanlı” vurgusunun altında tarihe dönüşün, bitmemiş bir tarihi hesabın yeniden açılmaya çalışıldığının izlerini de görmek mümkün.

Osmanlı dönemi, Rusya'da Bolşevik ihtilalinin olmadığı dönem yani Çarlık dönemidir.

Ama şunu da göz ardı etmemek gerekir.

Osmanlı saltanatının kaldırıldığı tarih 1922, Bolşevik ihtilali ya da diğer ismiyle Ekim Devrimin tarihi 1917'dir. Yani Çarlığın yıkılışı, Osmanlının yıkılışından 5 sene öncedir.

Tarihe dönerken Osmanlı'ya “hasta adam” diyen Putin yönetimi, Çarlık rejiminin daha çabuk yıkıldığını gözden kaçırmaktadır.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.