Tırnağının kirasını isteyen polis

Edip AKAR

Halka düşman bazı işgüzar devlet görevlileri OHAL kanunlarının sağladığı imkânları halka zulmetmek için kullanıyorlar. Bu kişiler vergilerinden maaşlarını aldıkları halka efendilik taslamaya kalkışıyorlar. Düşünün bir kere: Vatandaşın tek bir sözüne tahammülü olmayan bir devlet görevlisi olabilir mi? Bu görevliler halkın huzur ve emniyeti için mi görev yapıyor. Yoksa halka eziyet etmek için mi?

Biz ülkemizde işkenceyi geçmişte kalmış bir insanlık suçu olarak biliyorduk. Ama son birkaç gündür gördüğümüz olaylar acı gerçeklerle bir daha yüzleştirdi bizi.

İlk olarak Van'da 3 köylüye yapılan işkence, sonra Bingöllü gençlere yapılan ırkçı saldırı… Ve son olarak İstanbul Bağcılardaki polis vahşeti... Bazıları hemen koruma refleksiyle savunmaya geçebilir. Hatta bazıları saldırıya bile geçti bu işkenceci polisler eleştirildi diye. Ama bakar mısınız; bir polis vatandaşı dövmekten dolayı kırılan parmağının da hıncını gene vatandaştan çıkarıyor. Dişinin tırnağının kirasını isteyen canavar gibi davranıyor.

Açık konuşmak gerekirse; bu polislik değil kabadayılıktır. Acaba bunlara akademilerde ne öğretiyorlar ki hakkını savunmaya kalkan herkesi şiddetle susturmaya çalışıyorlar; memleketler üzerinden insanları terörist olarak görüyorlar? Ve aslında sokak ortasında terör estiriyorlar. Evet, bunlar resmen devlet imkânlarını kullanarak; devletin güvencesi altında olması gereken halka karşı terör estiriyorlar.

Hem vatandaşı darb ediyorlar hem de polise mukavemetten şikâyetçi oluyorlar. Herhalde düzenin zulümlerine arka çıkacağından emindirler ki bu cüreti gösteriyorlar. Adamlar tabi bu işin kurdu; tutanağı kendileri tutuyor, istedikleri delili karartıyorlar. Ondan sonra bakıyorsunuz, dayak yiyen vatandaş üstüne bir de ceza yiyor. İçişleri Bakanlığı mutlaka bu vahim olayın üzerinde durmalıdır, suçlulara yönelik acilen idari ve adli işlem yapılmalıdır. Vatandaş devlete, hukuka ve emniyet görevlilerine güvenemezse; dahası devlet yetkilileri vatandaşa yönelik bu şiddet görüntülerine sessiz kalırsa dönülmez zararlar oluşacaktır.

Bu arada rapor vermeyen doktora da değinmek gerekir. Sık sık sağlık çalışanlarına yönelik şiddet ile ilgili haberler duyuyoruz. Hatta hastanelerde bunu engellemeye yönelik kocaman levhalar asılmış durumda. Yalnız sağlık çalışanları bilmeli ki şiddet sadece kendilerine yönelik değil kime karşı yapılırsa yapılsın suçtur ve onlar da tarafsız bir şekilde bunu belgelendirmekle görevlidir. Biz burada kalkıp o doktoru Allah'a havale edebiliriz ama Sağlık Bakanlığı olayı ciddiyetle araştırıp gerekli cezayı vermelidir.

Son olarak;

Bir kadının başından başörtüsünün zorla alınmasını iki karede hatırlıyorum. Biri 28 Şubat sürecinde Türkiye'den, diğeri israil'in işgal ettiği Filistin topraklarından. Yalnız ikisinde de başörtüsü alınan kadının daha sonra darb edildiğine dair bir bilgim yok. Muhtemelen olmamıştır da. Ama bunu şimdi gördük. Bu nasıl bir barbarlıktır ki; anneleri yaşındaki bir insan hiçbir şey değil sadece başörtüsünü istiyor ama onlar dalga geçiyorlar. Oruçlu bir insandan suyu bile esirgiyorlar…

İnanıyorum ki buna benzer bir olay Çin'den İngiltere'ye kadar dünyanın herhangi bir yerinde olsaydı; ta Cumhurbaşkanlığı makamına kadar bir tepki gösterilecekti. Ama maalesef birçok konuda olduğu gibi bu son zulümlerde de bir hipermetrop yaklaşım var. Duyarlı bazı insanların tepkileri var. Bu elbette değerlidir ama herkes takdir eder ki bu kadar işkence ve bir anneye yapılan bu kadar zulüm bir tekme kadar infial uyandırmadı. Bu tür olayların bir daha yaşanmaması için gerekli makamların tedbir alması beklentisi ile herkesi bu saldırganlara karşı Allaha emanet ediyorum.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.