Üslup ve Hikmet

Sait ŞAHİN

Geçen Pazar günü Diyarbakır’daydık. 27 Mayıs Diyarbakır istasyon meydanında ilanı yapılan siyasi hareketin geniş katılımlı 2. istişare toplantısı yapıldı. Toplantıya çoğunlukla alimler ve kanaat önderleri katıldı. Devam edecek olan bu istişare toplantılarında toplumun farklı kesimleri istişarelerle sürece dahil edilmek isteniyor. Geniş katılımlı yapılan istişareler, işin görünen yüzü, bir de görünmeyen yüzü var ki; yapılan ziyaretler ile birebir istişarelerde bulunuluyor ve küçük gruplar halinde bir araya gelinip konu paylaşılıyor. İstişarelerde; başarı, bereket aranıyor. “İstişare eden kimse kaybetmez, zarar etmez” diyen Allah’ın Resulünün (sav) sünneti yerine getiriliyor. Allah Hayırlı kılsın, başarı ve bereket katsın.

Sonuçta İslam’a hizmet konusunda ciddi bir adım atılmak isteniyor. Atılacak adımın elbette ki olum ve olumsuz tarafları olacaktır. Pek tabii olarak atılacak adım ile ilgili farklı yaklaşımlar da olumlu olumsuz fikirler de olacaktır. Yapılacak bir şey ile alakalı herkesin aynı fikirde olmasını ve fikir birliği oluşmasını beklemek, insan fıtratına zıttır. Akılları ipotek altına almaktır. Zira Allah Teala insanların akıllarını farklı farklı yaratmıştır. Akılları farklı derecede yarattığı gibi, akılların çeşitlerini de farklı kılmıştır. Kimi akıllar matematiğe, kimi şiir ve edebiyata, kimi akıllar ticarete, kimi akıllar organize, teşkilatlanma ve idareye, kimi akıllar üretime ve sanata yatkındır. Düşünce ve fikir de aklın bir ürünüdür. Akılları farklı derece ve çeşitlilikte olan insanların, düşüncelerinin de farklılaşması ve çeşitlenmesi kaçınılmazdır. Hele bir de buna mizaçlar eklenince; kimisi sert mizaçlı, kimisi yumuşak mizaçlıdır; kimisi maslahatı gözetir, kimisi tavizsizdir; kimisi vasattır, kimisi de uçlarda aşırıdır…

Farklı düşünceler gayet doğaldır. İstişareden amaç da bu farklılıklardan istifade etmektir. Ancak bu farklı düşünceleri paylaşırken, üslup Kur’an’i olmalıdır. Genel olarak biz Müslümanların bir üslup sorunu var: Üslubumuz yapıcı, yakınlaştırıcı, birleştirici ve faydalandırıcı olmaktan ziyade yıkıcı, dağıtıcı, uzaklaştırıcı ve zarar vericidir. Hâlbuki Allah Teala, Hz. Musa’yı Firavun’a gönderirken dahi “ona yumuşak söz söyle” diye tavsiyede bulunuyor ve davetçi Müslümanlara üslubun çerçevesini belirliyor. Alimlerden biri (Harun Reşit olduğu söylenen) bir sultana nasihat ediyor. Nasihatinde çok sert bir üslup kullanınca; sultan ona; “yavaş ol! Allah senden daha hayırlısını benden daha şerlisine gönderdi ve git ona yumuşak söz söyle buyurdu” der.

Müslümanların üslup sorunu yanında bir sorunu daha var; genel olarak hikmetle hareket etmiyoruz. Kuran “(Allah) hikmeti dilediğine verir ve kime hikmet verilmiş ise muhakkak ona çok hayırlar verilmiştir” deyip, hikmet ehlinin Allah tarafından verilmiş hayırlar üzerinde olduğuna dikkat çekiyor. Şu bir gerçek ki; hikmet ile ilim çok farklı şeyler. Bu yüzden Allah, kitabında hikmete ayrıca yer veriyor. Her ilim sahibi hikmet sahibi değildir ve her ilme ulaşan da hikmete ulaşmış değildir.

Kralın biri, tüm akrabaları ile bir gemide olduğunu ve geminin battığını, akrabalarının tümünün boğulduğunu yalnızca kendisinin kurtulduğunu rüyasında görüyor ve uyanınca gördüğü rüyanın huzursuzluğunu yaşıyor. Rüyalardan anlayan ilim ehli bir alimi çağırtıyor. Alime gördüğü rüyayı anlatıyor ve yorumlamasını istiyor. Alim: “Kralım üzgünüm! Size kötü haberim var: Siz yaşarken tüm akrabalarınızın ölümünü göreceksiniz” diyor. Kralın gözlerinin önüne sevdiği eşi, çocukları ve tüm akrabalarının ölümü geliyor ve çok üzülüyor, bu kötü haberi verdi diye de “vurun şunun boynunu” diye alimi cezalandırıyor. Sonra bir başka alimi çağırıyor. Bu alim rüyalardan anlamakla birlikte hikmet ehli biri. Kral rüyasını anlatınca; “kralım müjdeler olsun size! Siz akrabalarınız içinde en uzun ömürlü yaşayacaksınız” diyor. Kral yaşamının uzun olacağını söylenince akrabalarının ölümlerini unutuveriyor. Çünkü insanın nefisler içinde en çok sevdiği kendi nefsidir. Habere sevinen kral, hikmet ehli alimi ödüllendirip gönderiyor. Halbuki iki alim de aynı şeyi söylemişlerdi. Ama biri cezalandırılmış, diğeri ödüllendirilmişti. Çünkü aynı rüyadan biri ölümü görmüş ve göstermiş, diğeri de hayatı görüp göstermiştir.

Ayet ve hadisleri ele alırken de hikmetle hareket etmek zorundayız. Ayet ve hadislerin Peygamberin (sav) uygulamasındaki hikmetine bakmak lazım. Kuran ve siyerin bütünlüğü içindeki yerine bakmak gerek. Yoksa ayetleri ayetlerle ve hadisleri hadislerle dövüştürür dururuz.

Üslubu hikmetli olanlardan olmak duası ile…

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.