Üşüyorum...

Bildane KURTARAN

İnsanların kışın ortasında bile evlerinin sıcağından bunalıp camları açtığı bir dünyada, bazı mekânlarda ısıtma sistemi haricinde, sırf farklı bir görsel ambiyans yakalamak için şömine sistemlerine binlerce liranın harcanabildiği bir dünyada, dışarıya çıkmasa -evinin sıcacık konforundan dolayı- neredeyse kış mevsimini unutacak insanların olduğu bir dünyada, soğuktan ölen mazlum insanların olması ne tuhaf şey!

Belki herkes bu kadar geniş imkânlara sahip değil fakat, öyle veya böyle, en azından üşüyorum dediğinde, kendisini ısıtacak imkânlara bir şekilde sahip. Faturalar, kısıtlı imkânlar vs. gibi sıkıntılar olsa bile, soğuktan ölmek, hücre hücre donmak, aldığı her nefeste, oksijenin ciğerde buz kesmesi çok farklı bir şey. Çok farklının da ötesinde, ifade edilemeyecek bir şey...

Şey diyoruz, çünkü bu durumu ifade edecek bir kelime literatürümüzde yok! Olmayan bir kelimeden veya olmayan kelimelerden cümle kurmak zaten mümkün değil.

Mümkün diyebilen var mı?

Baba kucağının, ısıtmaya yetmediği/yetemediği, soğuktan donarak can veren, İman Ahmed Leyla’nın gözlerindeki ifadeyi hangi kelimeler anlatabilir ki? Gözlerindeki masumiyet ve mazlumiyet, yüreklerimize, vicdanlarımıza öyle şeyler haykırıyor ki, kendimize fısıldamaktan hicap duyacağımız türden...

Geceleri tüm ev halkı uyurken, usulca yavrularının üstünü örten, fedakâr babalar vardır; yavruları ısındıkça, güvende oldukça, başlarını yastıklarına rahatça koyan babalar.

Peki ya, İman'ın babası ne yapsın?

Bu acıyı neyle örtsün? Bundan sonra başını yastığa her koyduğunda, kucağında kor gibi duran, evlat acısını neyle gidersin?

Konuyla ilgili açıklama yapan sağlık görevlisinin sözleri ise, bu insanlık ayıbının her birimiz açısından, asla örtülecek gibi olmadığını gösteriyor ne yazık ki.

 “İman Ahmed Leyla bize geldiğinde kalbi durmuştu. Babası camları olmayan bir barakada yaşadıklarını, şiddetli soğuğa maruz kaldıklarını söyledi. Bize göre bebeğin şiddetli soğuk algınlığı sonucu nefesi kesilmiş ve kalbi durmuş. Geldiğinde buz gibiydi. Cildinin (morarmış) rengi ve göz bebekleri de bunu gösteriyordu...’’

Ne büyük acı...

Fakat, armudun sapı-üzümün çöpü diyerek, günlerce konuşulan onca gereksiz mevzu arasında bu mevzu da biraz konuşulacak, sonra eskiyip gidecek.

İnsanların, uzun uzun ev tasarımı, iç-dış dekor, mobilya, ev aksesuarı vs. gibi konuları konuşa konuşa, konuşmalara doyamadığı bir dünyada, camları olmayan, vasıfsız (!) bir baraka ne kadar gündem olabilir ki?

Dakikalarca, yemek masalarında, çatalın lekesinin, hamurun kalınlığının, çorbanın kıvamının konuşulduğu bir dünyada, küçük İman Ahmed'lerin minicik boş mideleri ne kadar gündem olabilir ki?

Saatlerce kıyafetin kumaşı, elbisenin stili, çantanın modelinin konuşulduğu bir dünyada, 11 yaşındaki Suriyeli Fuat Musa'nın söylediği, "Babam öldükten sonra kimse bana ceket almadı." sözleri, ne kadar gündemde kalabilir ki?

Ne kadar etkili olur, ne denli başarabiliriz bilinmez fakat, ihtiyacımız olan şeyler;

Diğergamlık, empati, kıyas-ı nefs...

Belki o zaman, şu sözlerin sahibi, Abdulvahid'in annesini anlarız...

"Akşam uyumadan önce bebeğimin yemeğini yedirdim, oyun oynadık. Güldük, eğlendik sonra yatırdım. Sabah kalktığımda kıpırdamıyordu. Hastaneye götürdük. Doktorlar çocuğun 2 saat önce soğuktan öldüğünü söylediler.’’

Henüz 7 aylıktı, çok üşümüştü!

Belki o zaman, önce kaybolan, günlerce sonra bir arazide açlıktan ve soğuktan ölen 5 yaşındaki Erva'ya bakışımız farklı olur...

Beşar Esad rejiminin İdlib’e yönelik saldırıları devam ederken saldırılar sonucu ailesini kaybeden Suriyeli yavru, önce ailesini kaybetmişti, sonra donmuş ve yapayalnız minik bedeni bulunmuştu...

Çok üşümüşlerdi, üşüyorum sesleri arşa yükselmişti de, arzın üstünde gezen insanlık, duymamıştı...

Tüm bunları hakkıyla idrak etmiş olsaydık, belki o zaman, ‘üşüyorum’ kelimesinin anlayış ve kavrayışının bizlerdeki karşılığı ve anlamı bambaşka olurdu.

Belki o zaman, üşüyenlerle beraber üşürdük!

Mazlumlar üşüyorum diye inleyince, tüm hücrelerinde hisseden, merhametli ve şevkatli insanlardan olmak duasıyla...

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.