Yabancılaşma

M. Emin ÖZMEN

Yabancılaşma kavramı Ali Şeriati’nin düşünsel olarak ilgilendiği esas konuların başında gelir. “Medeniyet ve Modernizm” isimli kitabının belki de temel konusu; modernizmin bizlere medeniyet olarak kabul ettirilmesidir.

İslam dünyasının geldiği bugünkü noktada; gündelik yaşamımızda Avrupalılar gibi refleks göstermek, bilimsellik veya entelektüellik olarak algılanmaktadır. Dolayısıyla modernizme kurban giden medeniyetsiz bir toplum tipine dönüştürülüyoruz.

Örneğin, akademik çevrelerde Dünya’nın ilk anayasaları sıralamasında; 1787 ABD, 1791 Fransa, 1809 İsveç, 1812 İspanya, 1814 Norveç, 1831 Belçika Anayasaları gibi daha birçok Batı’dan metinler yer alır.

Oysa Hz. Peygamber (sav), Mekke’den Medine’ye hicret ettiğinde, karşılaştığı toplum katmanlarını bir arada tutmak için, “Medine Vesikası” denilen bir metin ortaya koymuş, metnin uygulanmasındaki ihtilafların denetimi bizzat kendisine verilmiş ve böylece kanaatimce ilk anayasa ortaya konmuştur.

Medine Vesikası’nın miladi 623 yılında yayımlanmış olması, herhalde yukarıda sıralanan anayasaların kronolojik olarak önündedir. Demek ki özümüze sirayet eden yabancılaşma nedeniyle “Vesikayı” anayasa formatında görmemekteyiz.

Adalet Bakanlığı, son zamanlarda Alternatif Çözümler Daire Başkanlığı vasıtasıyla, adliyelerdeki dosya birikmesinin önüne geçmek için “Uzlaştırmacılık, Arabuluculuk, Hakemlik” gibi kurumlar ihdas etmektedir.

Uzlaştırmacılık ile ilgili hazırladıkları eğitim kitabında, ceza adalet sistemi yerine ihdas olunacak onarıcı adalet sisteminin tanıtımı yapılmaktadır. Bu anlamda mağdur-fail arabuluculuğunun, 1974 yılında Kanada’da iki çocuğa açılan bir ceza davasıyla doğduğu iddia edilmektedir. (Prof. Dr. Mustafa Serdar Özbek-Onarıcı Adalet)

Yine bu tür uzlaştırmacılık faaliyetleri olarak onarıcı adalet örneklerinin Anglo-Amerikan ve Kıta Avrupası hukukunda yer aldığı bilgisi verilmektedir.

Oysa birazcık İslam Tarihi kitapları karıştırılsa, hakemlik kurumunun çok eski olduğu, Hz. Peygamber (sav) ve ashabına hakemlik yapmaları hususunda bir sürü davanın getirilmiş olduğunu, bu durumun İslam Hukuku içerisinde ayrı bir dal şeklinde, örfi hukuk olarak yerini aldığını görürdük.

Örneğin; Medine’de iki Müslümanın tarla sulama sırası hususunda Hz. Peygamber (sav)’e müracaat ettiklerini ve Hz. Peygamberin bu anlaşmazlığı çözdüğü bilgisi hadis kitaplarında mevcuttur. Hatta bu hususu ilk önce sulh yoluyla çözmeye çalışan Hz. Peygamber (sav), taraflardan birinin itirazı sonunda Şer’i hukuk ile çözüme kavuşturmuştur.

Tarihi hep Batı’dan başlatmak herhalde yukarıda bahsettiğimiz yabancılaşma ile ilintilidir. Ali Şeriati bu hususu, Alinasyon (Alienation) kavramı ve Charlie Chaplin’in meşhur bir filmi ile beynimize kazımaktadır. Ona göre Alinasyon; “Kişinin kendi benliğini unutması veya benimsememesi demektir.”
Yüzyıllarca, İslam fıkhı içerisinde yer alan hakemlik kurumunu günümüze uyarlarken, kaynak olarak Amerika, Kıta Avrupası gibi hukuk sistemlerine atıfta bulunmak, devasa İslam külliyatından haberdar olmamak anlamına gelmektedir.
Yukarıda da zikredildiği gibi İslami dönemlerde, ceza uygulanmaması amacıyla, davaların Şer’i kararlarından önce, örfi hukuk kurallarına göre çözümü için taraflara şans tanınması aramızdaki kadim bir yöntemdir.
Bunca tarihi birikimi bir tarafa itip, zamanı 1700, 1800 veya 1900’lü yıllardan başlatmak, kendimizi köksüz olarak görmekten başka bir şey değildir.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.