Yaşasın Türkiye üstünler hukuku

M. Müfit YARAY

Balyoz Davası'nda aldıkları mâhkumiyet kararları Yargıtay tarafından bozulan 63 sanığın yargılandığı davanın karar duruşması hakkında savcı; aralarında HAVELSAN görevlisi Ömer Faruk Yarman, emekli amiral Levent Görgeç, emekli Tuğgeneral Levent Ersöz'ün de bulunduğu 63 sanık için, dijital verilerin, veri bütünlüğünün bozulduğu ve sanıkların üzerlerine atılı suçu işlediklerine dair her türlü şüpheden uzak, kesin ve mâhkumiyetlerine yeterli delil bulunmadığı gerekçesiyle beraat istedi.

Sonuç olarak Mahkeme heyeti, 63 sanığın tamamı hakkında ‘Yüklenen suçu işledikleri sabit olmadığından' gerekçesiyle beraat kararı verdi.

Hatırlanacağı gibi birkaç ay önce de Fenerbahçe başkanı Aziz Yıldırım'ın neredeyse kesinleşmiş, hatta sıradan insanlar için yargı yolu tamamıyla kapanmış olan ve Yıldırım'ın kısa sürede cezaevine gitmesini gerektiren, “futbolda şike” davasında İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, aralarında Aziz Yıldırım'ın da bulunduğu sanıkların “yeniden yargılanma” ve “infazın durdurulması” talebini kabul ederek sanıkları cezaevinden kurtardı. Bu kararın manası Aziz Yıldırım ve arkadaşlarının yeniden uzun yıllar sürecek bir yargılanmaya tabi tutulmaları ve dolayısıyla da cezaevinden kurtulmalarıdır.

Yine Hatırlanacağı üzere daha önce kamuoyu Ergenekon davasında bir çok ünlü(!) insanın, defalarca ağırlaştırılmış müebbet cezası almalarına rağmen tahliye edilmelerine şahit olmuştu.

Hukukun üstünlüğü, bir ülkede en alt seviyedeki bir vatandaş ile en üst seviyedeki yöneticilerin kanun ve mahkeme önünde eşit olmasıdır. Bir devletin Hukuk devleti olup olmaması da, o ülkede hukuk üstünlüğünün tam olarak sağlanıp sağlanmadığı ile ölçülür. Eğer bir ülkede hukuk kurallarının uygulanma tarzı kişiden kişiye değişiyorsa, aynı suçu işleyen farklı kişilere farklı cezalar veriliyorsa ve ya üstün olanlar yaptıklarından dolayı farklı bir muamele görüyor ve ya hiçbir ceza almıyorlarsa o ülkede hukukun üstünlüğünden bahsetmek mümkün değildir.

Ergenekon, Balyoz ve Şike davası sanıklarının tahliyeleri cezaevlerinde bulunan 150 bin civarında kişi ve onların milyonları bulan aile ve yakınlarında Türkiye'de hukukun üstünlüğünün değil de üstünlerin hukukunun hâkim olduğu kanaatini bir kere daha, adeta kesinleştirdi.

Balyoz sanıklarının beraatına gerekçe olarak gösterilen dijital verilerin sanıklar hakkında delil kabul edilmemesi meselesi, bizlere hemen dijital verilerden yola çıkılarak, hiçbir şeyden habersiz on binlerce insanın yıllarca cezaevlerinde süründürüldüğü Hizbullah davalarını hatırlattı, kuşkusuz!

Şimdi şöyle bir düşünün; bir sabah uyanıyorsunuz ve her hangi bir yerde polisin bir baskın yaptığını ve o baskında bilgisayarlardan çıktığı iddia edilen, sizin hazırlamadığınız, kimin hazırladığını bilmediğiniz ve altında imzanızın olmadığı, fotokopi kağıtları nedeniyle suçlandığınızı ve bunun neticesinde yıllarca cezaevinde tutulduğunuzu…

İşte on binleri bulan Hizbullah sanıklarının sözde mâhkeme ve yıllarca cezaevlerinde süründürme sürecinin özeti.

İddialara göre on binlerce insanın yıllarca cezaevlerinde çürütüldüğü Hizbullah davası, hem delillerin üretilme şekli, hem de bunlardan etkilenerek cezalandırılan insanların fazlalığı açısından tam bir hukuk skandalı.

Hiç bir resmi özelliği olmayan, altında imza veya mühür bulunmayan, sanıkların haberdar olmadığı ve tamamıyla üçüncü şahısların sanıklardan habersiz yazdığı kâğıtların hatta onların fotokopilerinin mahkeme heyeti tarafından sanıkların aleyhine delil olarak kabul edilmesi ve bunlara dayanarak on binlerce kişinin cezalandırılması dünya hukuk tarihine en büyük skandal ve ya kara leke olarak geçecek cinstendir.

Ancak ne var ki bu davanın sanıkları dindar insanlar oldukları için Türkiye medyası aleyhlerinde tam bir linç harekâtı yürütmüş, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ise bu insan kıyımına seyirci kalmayı kendi dünya görüşü açısından tercih etmiştir. Hâlbuki bu davadan yargılananlar şayet sol kesimden birileri olsaydı, basın ve medya çoktan kıyameti koparmış, AİHM çoktan Türkiye devletini ekonomik açıdan batıracak kadar tazminata mahkûm etmişti bile.

İşte Türkiye Üstünler Hukuku;

Ergenekon ve Balyoz davalarının önlü sanıkları + Aziz Yıldırım=Suç ve delil ne olursa olsun sonuç TAHLİYE.

Mazlum ve Mustazaflar + sahibi-Dayısı ve parası olmayanlar = Delile gerek yok,  gereği düşünüldü, Sonuç; Ağırlaştırılmış Müebbet.

Ne dersiniz? Sizce Türkiye'de Adalet ve hukukun üstünlüğü diye bir şey var mı? Yoksa Adalet ve yargı, sadece hâkim güçlerin ellerinde sahipsiz ve kimsesizlerin başında bekleyen keskin bir kılıç mı? Sahi ne dersiniz? Türkiye'de Hukukun Üstünlüğü mü, yoksa Üstünlerin hukuku mu geçerlidir?

“Yaşasın Ergenekon ve Balyoz, Yaşasın Aziz yıldırım, Yaşasın Fenerbahçe (!!!)…

Hayır! Hayır! Yaşasın Türkiye Üstünler Hukuku!”

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.