Zulüm ve ona seyirci kalan Hükümet

Fikret GÜLTEKİN

Türkiye’de özgürlüklerin yolu tek düze, taraflı uygulamalarla açılmaya devam ediliyor. Bu özgürlüklerin yolu ya sol kökenli liberallerin baskısıyla ya da elit tabakanın daha bir rahat hayat yaşayabilmesi amacıyla açılıyor. Mesela bundan kısa bir zaman önce sistemin, hükümetin kendisine kadim düşman bildiği bir gazete kapatıldı. Bu gazetenin kapatılmasının üzerinden üç gün geçmedi ki hükümet bir yasa ile artık gazetelerin kapatılamayacağı yönünde bir karar aldı ve gazete yayınlarına devam etti.

Meclisin resepsiyonlarına başörtülü elit kesimin hanımları teşrif edemiyorlardı, bununla ilgili düzenleme yapılarak başörtülü bürokrat eşleri törenlere katılır oldular.

Yine ekseriyetle sınırlı sayıda bir kesimi ilgilendiren orduevlerine başörtülü ve sakallı girilemiyordu, yapılan bir düzenleme ile bu yasak kaldırıldı. Artık başörtülülerin de aslında girerken çok da memnun olmamaları gereken o ortamlara rahat rahat girebilmelerinin yolu açılmış oldu.

Ergenekon’dan tutuklu olanların eşleri, anneleri ölmeye başlayınca hemen onların ya taziyeye ya da hastaneye gitmelerini kolaylaştıracak uygulamaların önü resmen açılmış oldu. Bu kamuoyuna Haberal Yasası olarak yansıdı.

Sol kesimden olup cezaevinde hükümlü bulunanların hastalık halleriyle ilgili bilgiler basına yansıyınca Cumhurbaşkanı bununla ilgili açıklama yaptı. Hemen harekete geçen bürokrasi, iki gün içinde tüm resmi prosedürü yerine getirerek, mahkûmun çıkış belgelerini Cumhurbaşkanının önüne koydu. O da imzalayarak mahkûmun serbest bırakılmasını sağladı.

Bu ve buna benzer uygulamalar Türkiye’de adaletin, hukukun, özgürlüklerin yolunun açılmadığına işarettir. Lakin bir hukuk, eğer halka inemiyorsa, elitten veya sınırlı sayıdaki grupları kuşatmaktan önce halkı kuşatmıyorsa o uygulamalar bir anlam ifade etmemektedir. Sanatı halk için yapmayıp sanatı sanat için yapanlarla bu hukuku sınırlı sayıda gruplar arasında yapanlar arasında nasıl bir fark vardır acaba?

Bu ülkede okullara, resmi kurumlara başörtüleriyle girebilmesi gerekenlerin hakkı meclis resepsiyonlarına başörtülü girebilenlerin haklarından fazladır, az değildir. Ama atılan adım oyalama taktiği ile sorunun görmezden gelinmesine yol açmakta konuşulmasının önünü kapamaktadır.

Bırakın başörtülü okumak için özgürlük getirici yasal düzenlemelerin yapılmasını, başörtülü okumak isteyen kızın annesine 2 yıl 10 ay ceza veriliyor. Daha utanç verici olanı, bir ahlaksızın bile hakkını savunmak adına gelen baskılara boyun eğen hükümetin veya ona bağlı bürokrasinin, hemen bir açıklama yapma ihtiyacını hissetmesine rağmen bu zalimce cezalandırılmaya karşı bırakın adım atılmasını, bir açıklama bile yapılmaması tek kelimeyle gaflettir, zulme ortak olmaktır.

Halkın temel anlayışından çoğunlukla uzak olan gazetenin kapatılmasının önüne geçmek için hemen adım atan hükümet veya bürokrasi, yaptığı faaliyetlerle, verdiği mesajlarla halkın bağrından çıkan Mustazaf Der’in kapatılmasına kör sağır kalabilmekte, yapılan yanlışa ortak olabilmektedir. Milyonları ilgilendiren bir sivil toplum kuruluşunun kapanmasına karşı bırakın yasal düzenleme yapmak, kapanmış bir dernekle, bir sivil toplum kuruluşunun kapanışı ile ilgili bir araştırma, kapanmasının ne derece doğru olduğunun araştırılmasını talep eden bir açıklama gelmedi. Bunun adı tek cümle ile taraflı hukuk, sürüklenen hukuktur. Bir hukuk da bu adlarla anıldığında yapılan düzenlemelerin özgürlükler adına bir gelişme olduğunu söylemek kimseye inandırıcı gelmeyecektir.

 Yüz binleri ve uzmanların yakın gelecekte Türkiye’nin siyasi akışını değiştireceğini dile getirdiği Mustazaf Der ve camiasını görmemek veya önüne çıkarılan engellere sessiz kalmak zulme seyirci kalanların hanesine eksi olarak yazılacaktır. Olacak olanı engellemeye çalışmak kimseye fayda sağlamayacaktır.

Yine bir solcuya cumhurbaşkanı af çıkarırken, adli tıbbın vücudunun yüzde doksanının felç olduğu halde cezaevinde kalmasında bir sakınca bulmadığı Fikret Bayram aleyhine verdiği ucube karara rağmen, aynı Cumhurbaşkanı sessiz kalmakla, o insanın cezaevinde çektiği onca sıkıntının ahrette karşısına çıkacağından gafil olabilmektedir. Hukuksa, adaletse, özgürlükse ve biz de buna inanacaksak neden bu çifte Standard.

Yasin Demir, yedi kez rapor almasına rağmen ne tedavisinin önü açılıyor, ne de salıverilmek suretiyle tedavisine imkân sağlanıyor. Hükümetin pişkin ve ilgisiz tavrı o kardeşimizin ideolojisine karşı mücadele verdiği bir partinin başkanına teşekkür mektubu yazmasına neden olmuştur. O yazılanlardan utanması gerekenler bizzat hükümetin kibirli, kendini müstağni gören bürokratlarıdır. 

Öte yandan Haberal’in kanı daha mı kırmızı, onun annesinin acısı daha mı derinden geliyor ki, ona tanınan hak, cezaevindeki dindarlara veya aynı haktan faydalanamayan adli mahkûmlara verilmiyor. Geçmiş kavimlerin helakinin elit tabakaya uyguladıkları ayrıcalıklardan olduğunu hükümetin dindar taifesi unutmuşa benziyor. 

Hülasa tüm bu çifte standartlar, zulme seyirci kalmalar, sağır ve kör politikalar, hükümeti bu ülkenin asli unsuru dindar kesimden hızla uzaklaştırmaktadır. Doğal olarak da bu halk, kendi temel inanç ve anlayışına ters gelen uygulamalar karşısında bu hükümeti artık kendi sözcüsü gibi görme anlayışını terk ederek farklı siyasi oluşumların önünü açacaktır. O zaman da şimdi hükümetin arka bahçesi olarak kullandığı İslamcı (!) kişiler, medya ve diğer kurumlar ‘bu oluşumlara ne gerek var’ deme gafletinden bulunamayacaklardır.

Yarınların adil, müstakim yol üzere bulunanların müjdecisi olduğuna olan inancımızla, hepiniz Allah’a emanet olunuz.

Doğruhaber Gazetesi

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.