Abdulcelil Candan kimdir?

Abdulcelil Candan kimdir?

Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Öğretim Görevlisi olarak görev yapan Doç. Dr. Abdulcelil Candan hoca 8 Ekim 2012 pazartesi günü geçirdiği kalp krizi sonucu vefat etmişti.

Vefatı büyük bir teessürle karşılanan ve sevenlerini büyük bir üzüntüye boğan Abdulcelil Candan, mütevazılığı, abidliği, Sıla-i Rahme olan düşkünlüğü, Seydalığı, Bilim adamlığı ve daha sayamayacağımız onlarca nebevi vasfı ile geride kendisini hayırla hatırlayacağımız anılar bıraktı.

1959 yılında Mardin"in Midyat ilçesinde doğan Candan hoca, Batman`da ilkokulu okuduktan sonra Mardin İmam-Hatip Lisesi’ni bitirdi. Aynı zamanda yörenin hocalarından Arapça ve belagat dersleri alan Candan hoca, 1983 yılında Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesinden mezun oldu.

Candan Hoca, değişik ilçelerde vaizlik ve müftülük yaptı, Kurtalan müftüsü iken 1993 yılında öğretim görevlisi olarak Yüzüncü Yıl Üniversitesi İlahiyat Fakültesine girdi. Yayınlanmış kitap, makale, çeviri, gazete yazıları yanı sıra radyo programları da yapan Candan hoca, evli ve beş çocuk babasıydı.

EĞİTİCİ BİR BABAYDI
Oğlu Abdurrahman Candan’ın dilinden Abdulcelil Candan:
Seyda’nın en büyük çocuğu olan Abdurrahman Candan çok sevdiği babası ve aynı zamanda Seydasını kaybetmenin hüznü içerisinde bize Abdulcelil Candan’ın kim olduğunu anlattı.

İlk terbiyemizi, eğitimimizi Seyda’dan aldık diyerek bir talebenin Seydasına karşı olan hürmetini ortaya koyan Abdurrahman Candan sözlerini şöyle sürdürdü. “Ben daha ilkokul 4. Sınıftayken Seyda’nın yanında Arapça eğitimine başladım. Biz daha Gercüş’teyken, ilkokula başlamadan bana Kur’an-ı Kerim’i öğretti. Seyda bilinen klasik kitapların yanında tefsir okuttu. Hadis fıkhını okuttu. Bunların hepsini evde okuttu. Hadis ezberletiyordu bize. Bu son dönemlerde Karadavi’nin, Muhammed Gazali’nin kitaplarını da okuttu. Onun dışında bize konu hazırlamamızı söylerdi. Beraber müzakere yapardık. Bizi İslami ilimlerle yetiştirdi. Bizi özellikle ilahiyatçı olmamız, dini ilimleri tahsil etmemiz için teşvik eder ve bu ilimlerin en önemli şeyler olduğunu telkin ederdi. Ama bizi zorlamazdı. Mesela farklı bir alanı seçseydik ona karşı gelmezdi. Evimiz bir medrese gibiydi. Genellikle âlimlerimiz "biz çocuklarımıza bir şey öğretemiyoruz "derler. Çocukları ise, biz babamızdan istifade edemiyoruz, derler. Ama Seyda bütün bunların ötesinde idi.”

Seydanın alışılmış “babayım ne dersem o olur” şeklinde bir tavır içerisine hiçbir zaman girmediğini ifade eden Abdurrahman, Seydanın daima istişarede bulunduğunu belirterek, “İlmi, dini bir atmosfer vardı evimizde. Akşam eve gelirken ilk işi dini ilimler okuturdu. Dini ilimlerin yanında İngilizceyi de öğretirdi. Çok iyi bir babaydı. Şöyle ya da böyle yapacaksınız demezdi. Böyle yaparsanız daha iyi olur derdi. Biz ona Seyda derdik. Bizim rehberimizdi. İslami hassasiyeti bize o aşıladı” dedi.

İSLAM ÜMMETİNE ÇOK DÜŞKÜNDÜ
İslam aleminde vuku bulan olaylara karşı da kayıtsız kalmayan Seyda dünyanın her hangi bir yerinde Müslüman’a bir sıkıntı geldiği zaman o gece uyuyamazdı diyor Abdurrahman, Seyda’yı hayırla yad ederek. Abdurrahman Candan Seyda’nın o halini şöyle anlatır. “ Terlerdi, üzülürdü, sıkılırdı. En son Gazze olayında bir makale hazırladı. Bütün Türkiye’yi gıyabi beddua etmeye çağırdı. Suriye olayları onu çok üzmüştü. Daima dile getiriyordu. Televizyon izleyemez hale gelmişti, dayanamıyordu.”

OKUDUKLARINI BİR VESİLEYLE ANLATMAK İSTERDİ
Okumak ve okuduğunu anlatmanın Seydanın en belirgin özelliği olduğunu ifade eden Abdurrahman, ancak Seydanın daha işin başında okuduklarını uyguladıktan sonra anlatmaya başladığını özellikle vurguluyor. Kitap aşığı olan Seyda okuduğu kitabı sadece kendisi için okumaz çevresinde bulunanları da bundan istifade ettirirdi.

Doğru bildiğini söylemekten çekinmediğini hatırlatan Abdurrahman, Seydanın 28 Şubat sürecinde inanan insanların çok sıkıntı çektiğini belirterek, “Seyda o zamanlar kahraman gibiydi. Yapılan o zulümleri dile getirirdi. Camilerde konferanslarda, yayınlarıyla onları dile getirirdi. 3-5 genç bir araya gelse, Seyda gel bize sohbet et dese Seyda nerede olursa olsun o davete iştirak ederdi. İslami davet önceliğiydi. İmam hatip lise 1’de iken camilerde vaaz vermeye başlamıştı. Derneklerin, cemaatlerin faaliyetlerine devamlı katılırdı. Kendisi bir yere çağrıldığında mutlaka giderdi. Seyda diyordu ki; okuduklarımın zekâtını böyle vermem lazım. Hayat iman ve cihattır sözü somut olarak Seyda’da vardı. Seyda’ya gösterilen teveccüh onun İslami gayretinin bir sonucudur. Kendini İslam davasına feda etmişti. Davet, irşat onun hayat tarzıydı. Seyda hep söylerdi. ‘Ben Allah’tan bütün dünyaya İslam’ı tebliğ edecek bir imkân istiyordum. TRT 6 ile buna muvaffak oldum. Hamd olsun İslam’ı olduğu gibi anlattım’, derdi. İslam’ın güzelliklerini insanlara anlatırken coşuyordu, rahatlıyordu” diyerek Seyda’nın davete verdiği önemi anımsattı.

İBADETİNE ÖNEM VERİRDİ
Seyda’nın bir abid olduğunu ve teheccüd namazına kalkmadığı gecenin olmadığını söyleyen Abdurrahman Candan, “Seyda düzenli oruç tutardı. Namazı çok huşu içinde kılardı. Evde olduğumuzda namazı mutlaka cemaatle kılardık. Fırsat buldukça camiye giderdi, evdeyse mutlaka cemaatle namaz kıldırırdı. Çok mütevazı idi. Onun ilmi ona tevazu olarak yansıyordu. Hiçbir zaman böbürlenmez, büyüklenmezdi. Davranışlarıyla, kılık kıyafetiyle bunu gösterirdi. Bazen yola çıkardı bir köye gider hemen kahveye gider, oradakilerle bir ünsiyet kurar ve İslam’ı anlatırdı. Bir yöreye gider oranın âlimini sorardı. Gider onunla da ünsiyet kurardı. Ona misafir olurdu. Sonradan onu çağırırdı” dedi.

DOĞRU BİLDİĞİNİ SÖYLEMEKTEN ÇEKİNMEZDİ
Seyda’nın doğru bildiği ve inandığı şeyi söylemekten çekinmediğini, söylenmesi gereken sözü mutlaka haykırdığını ifade eden Abdurrahman Candan, “ Kimseden çekinmiyordu. Allah, benden razı olsun, gerisi önemli değil, derdi. Onun görüşlerini beğenmeyen çok kişi olmuştur; ancak sonunda ona hak veriyordular. Söylediklerinin mutlaka bir arka planı vardı. Söyledikleri, bir ayete ya da bir hadise dayanıyordu” dedi.

HEM OKUDU HEM ESERLER YAZDI
Seydanın ilmi noktada çok üretken biri olduğunu ve okumaya çok önem verdiğini ifade eden Abdurrahman Candan, “Günde, okuma saati 10 saatten aşağı düşmezdi. Bazen 16 saate de çıktığı olurdu. Lise hayatından vefat ettiği güne kadar bu böyleydi. Okur ve yazardı. Taziye olur, yolculuk olur, yine de bu değişmezdi. Batman’a çok sık giderdi. Gidişinde 1 kitap okur, gelişinde 1 kitap okur. Yolculuk sırasında okuduğu kitapları not alırdı. Sadece okumazdı. Okuduğunu kaleme alır ve anlatırdı. Basılmış şu an 9 eseri var. Her biri 3-5 baskı yapmıştır. Birçok dergide de makale yazmıştır. En son bir kitabını yayın evine gönderdi. Baskı aşamasındadır. TRT 6’de sorulan soruları kitaplaştırdı. Binin üzerinde ilmi soruyu cevabıyla beraber topladı. Hadis külliyatının hepsini okumuştu ve sahihi, mevzuu, zayıfı birbirinde ayırırdı. Bir hadis okunduğunda onun sahih mi mevzu mu, zayıf mı olduğunu bilirdi. Kur’an’a çok vakıftı. ” diyerek seydanın ilmi çalışmaları hakkında bilgi verdi.

TABİİ BİR YAŞANTISI VARDI
Seyda’nın çok tabii bir insan olduğunu ve evde de dışarıda da aynı karaktere sahip olduğunu ifade eden Oğul Candan, “Şaka da olsa, asla yalan konuşmamıştır. Asla zorlama, tekellüf yoktu onda. İnsanların onun önünde kalkmasına kızardı. Yemek yiyişi de çok tabiiydi. Gittiği yerlerde hiç rahatsızlık vermek istemezdi. Ölüme hazırlıklıydı. Her geceyi son gecesi gibi yaşardı. Hayatım boyunca, birine haksızlık yaptığını, birinin hakkını yediğini görmedim” diyerek babasını hayırla yad etti.

SALİH İNSANLARI SEVERDİ
Eşi Hazne Candan’ın dilinden Abdulcelil Candan:
Daima Allah için çalışıyordu. Fakirlerle oturup kalkıyordu. Fakir öğrencilere sahip çıkıyor, onlara yardım ediyordu. Arapça okuyan öğrencilere her hafta pazar günü gidip ders veriyor ve giderken onlara hediyeler alıyordu.

Daima kitap yazardı. Kendisine bir soru sorulduğunda şu kitabın şu sayfasında bakarsanız cevabını anlarsınız, derdi. Salih insanları çok severdi. Geceleri kalkar oturup namaz kılardı, ama kimse bunu bilmezdi. Her gün Kur’an okurdu. Tespihi daima elindeydi. Kimsenin görmesini istemezdi. Sabah namazından sonra uyumazdı. Müslümanların derneklerini ziyaret ederdi. Yemek ayrımı yapmazdı. ‘Bizim de Selahaddin Eyyubi gibi dünya malına önem vermememiz gerekir’, diyordu. Konuşmaları daima nasihatti.

Kayın validesi Halime Ananın dilinden Abdulcelil Candan:
Evlendiklerinde ikisi de çok gençti. Eşim ile damadımın babası birbirini çok seviyordu. Eşim askerden geldi. Hocanın babasına misafir oldu. O zaman, ben bir kızımı size vermek istiyorum, dedi. Rahmetli bu şekilde bana damat oldu. Büyük bir alimdi. Hayırseverdi. Çarşıya gittiğinde yeşillik satan fakirleri görünce poşetini doldurur getirirdi. Maksat o fakirleri düşünürdü. Allah Rahmet etsin.

İLİM VE İRFAN ADAMIYDI
Rektör Prof. Dr. Peyami Battal’ın dilinden Abdulcelil Candan:
Bir iş arkadaşı olarak ve bilim adamı olarak eksikliğini duyacakları ve üniversite için büyük bir kayıp olduğunu dile getiren Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörü Peyami Battal Abdulcelil Hoca ile zaman zaman karşılıklı oturduklarını ve kendisinin çok iyi bir bilim adamı olduğunu ifade ederek, “ilim adamıydı, irfan adamıydı. Dolayısıyla, Abdulcelil hoca üniversitemiz için önemli bir kayıp oldu. İslam dünyası için bir kayıp oldu. Üretken, düşünen, çözüm arayan bir insandı. İnsanları seven bir kişiliğe sahipti. İnsanlara bir şey katmak için çabalayan bir kişiliği vardı. Yaşadığı sürede çok iyi bir imtihan verip gitti. Eminim ki gittiği yerde Cenab-ı Hak onun ecrini verecektir. Bıkmadan usanmadan çalışan bir insandı. Birikimini insanlara sunmaya çalışan bir insandı. Allah Rahmet etsin” diyerek hocayı hayırla yâd etti.

Fırat Arslan – Araştırma - Doğruhaber

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
4 Yorum
Önceki ve Sonraki Haberler