Af ve mağfireti celbedecek esbaplar

Af ve mağfireti celbedecek esbaplar

Hatasız kul olmaz demiş büyüklerimiz. Öyle ya, ilk insandan bu yana hatasız, kusursuz, günahsız tek bir kul bile yoktur.

Hatasız kul olmaz demiş büyüklerimiz. Öyle ya, ilk insandan bu yana hatasız, kusursuz, günahsız tek bir kul bile yoktur. Allah Azze ve Celle’nin seçtiği, günah ve hatalardan koruduğu, Peygamberler müstesna…

Elbette Ademoğlu günahtan ve hatalardan beri değildir. Bu hususta Kutlu Nebi şöyle buyurmuştur:

«Her ademoğlu çokça hata eder. Çokça hata edenlerin en hayırlısı çokça tövbe edenlerdir.» (İbn Mâce – Tirmizî )

Muhakkak ki, Ademoğlu hata edicidir, günah işleyendir, kendine, Rabbine ve diğer insanlara karşı kusurlu davranabilendir. Allah (c.c) El-Gaffar’dır ( çokça bağışlayan), El-Settar’dır ( ayıpları örten), El-Tevvab’tır ( tövbeleri kabul edendir).

Evet hakikat böyledir ancak, nasıl olsa ne yaparsam yapayım Allah (c.c) affeder, ne ayıbım olursa olsun Allah (c.c) örter, ne kadar günah işlersem işleyeyim Allah (c.c) tövbelerimi kabul eder diyerek, haşa Allah Azze ve Celle’nin af ve mağfiretini suistimal etmek apaçık zulümdür, gaflettir, dalalettir!

Bunun yanı sıra, sürekli böyle gerekçelere sarılmak, insanı hatalara, kusurlara ve günahlara karşı da lakayt kılıp, günah bataklığına saplayabilmektedir.

Bu hususta şu ayeti hatırlayalım:

اَيُّهَا النَّاسُ اِنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّ فَلَا تَغُرَّنَّكُمُ الْحَيٰوةُ الدُّنْيَا۠ وَلَا يَغُرَّنَّكُمْ بِاللّٰهِ الْغَرُورُ

Ey insanlar! Şüphesiz Allah’ın va‘di gerçektir. Öyleyse sakın dünya hayatı sizi aldatmasın! O çok hilekâr şeytan da, sizi Allah’ın rahmeti ve affına güvendirerek kandırmasın!

(Fatır,5)

Kuşkusuz Allah’ın va’di gerçektir. Ademoğlu’nu bekleyen; kıyamet, haşr, mizan, hesap, Cennet ve Cehennem vardır. Oysa Şeytan aleyhillane dünya hayatının cazibesini, albenisini kullanarak insanı önce gaflete, sonra iyice uyuşturduktan sonra, algılarını istediği yöne çevirerek, idrak ve iradesini ipotek altına alıp günah işlemeye ve böylece dalalete götürür. En nihayetinde Allah’ın affının çokluğuyla, rahmetinin genişliğiyle insanı kandırıverir. Bu ayet-i kerimeyle ilgili Şehit Seyyid Kutup, Fîzılâl’il Kur’an’da şu değerlendirmelerde bulunuyor:

“Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın.”

Ayrıca şeytanın işi-gücü de sizi kışkırtıp baştan çıkarmaktır. Onun size zarar vermesine fırsat vermeyiniz;

“Sakın şeytan sizi Allah’ın affına güvendirerek ayartmasın.”

Şeytan sizin düşmanınız olduğunu ve bu düşmanlığında ısrarlı olduğunu açıkça ilân etmiştir. O halde;

“Onu siz de düşman tutunuz.”

Ona yanaşmayınız, onun telkinlerini iyiliğinize sanmayınız, onun izinden gitmeyiniz. Çünkü aklı başında insan düşmanın peşinden gitmez. O sizi iyiliğe çağırmaz, sizi kurtuluşa erdirmez:

“O taraftarlarını cehennemliklerden olmaya sürükler.”

Hiç bir aklı başında insan, kendisini cehenneme sürüklemek isteyen çağrıya olumlu karşılık verir mi?

Bu gerçekçi bir psikolojik dokunuştur. Çünkü insan ezeli düşmanı şeytan ile arasındaki bitimsiz savaşı göz önüne getirince tüm gücü ile ve tüm uyanıklığı ile dikkat kesilir; kendini savunma, özünü koruma içgüdüsü harekete geçer. Tüm dikkati ile şeytanın ayartma ve baştan çıkarma girişimlerine karşı koyar. Şeytanın kalbine girerken kullanabileceği kanalları yoklar. Her türlü iç fısıltıya karşı kulak kesilir. Bütün bunları hemen yüce Allah’ın şeytan tuzaklarını tanımaya ilişkin ölçülerine vurmaya koşar. İçinde beliren dürtüler belki de düşmanının gizli manevralarıdır diye düşünür.”

Şehit Seyyid Kutup’ un ifade ettiği gibi bu ayet, insanın şeytan aleyhillaneye karşı teyakkuzda olmasını sağlayacak, insan psikolojisine bizzat yaratıcısı tarafından yapılan bir dokunuş, muazzam bir inzardır. Yine aynı şekilde Allah’ın (c.c) yüce vahyiyle insanın vicdanında tedbirli bir savunma bilincini oluşturmaya vesile olacak nüansları barındırmaktadır.

Zira ilk insandan bu yana Şeytan aleyhillane Ademoğlu’na sağdan yanaşıp, günahlarını şirin göstererek ve Allah’ın affediciliğini de kendine delil getirerek, insanoğlunu yanıltmış ve kandırmıştır

Bu şekilde insan, hata, kusur ve günahlarını küçük görerek ve hatta bazen de, artık fark etmeyecek bir gaflete ve rehavete düşebilmektedir.

Ancak Allah’ın (c.c) affı ne kadar geniş olursa olsun, insanın affa layık olması, af kapısını edep ile çalmayı öğrenmesi, affedilmek için de sürekli bir gayret içinde olması gerekmektedir.

Bu minvalde, Kur’an ve Sünnet kaynaklarından derlediğimiz Allah Azze ve Celle’nin mağfiretini celbedecek birkaç esbabı zikretmek isteriz…

✓Takva ve haşyet duygusuyla günahlara karşı teyakkuzda olmak ve samimiyetle bol bol istiğfar etmek:

Takva ile her türlü günahtan Allah (c.c) rızası ve korkusuyla sakınırken, haşyet duygusuyla da günahlara karşı teyakkuzda olmak ve elbette sadece dil ile telaffuz edilen bir istiğfar değil, hayatın tamamına yayılan bir istiğfar bilinci, affedilmenin anahtarıdır. Zira takva ve haşyetle kemal bulmuş bir istiğfar; salt günlük çekilen ezberlenmiş bir virt olmanın ötesinde, sadece dil ile telaffuz edilen bir kelime değil, kalbi, aklı, ruhu, bedeni günahlara karşı teyakkuzda tutacak bir zırh, kulluk motivasyonunu ve aksiyonunu aktif kılacak muazzam bir güçtür. Cehennem’e karşı siper, Cennete götürecek vesiledir…

✓Affedilmek için affetmek:

Bilindiği üzere, İfk Hadisesi’nde bu çirkin iftiranın yayılmasına Abdullah b. Übey’in yanı sıra Peygamberimiz’in eşi Zeyneb bint Cahş’ın, kız kardeşi Hamne ile Hz. Ebû Bekir’in sürekli bir şekilde kendisine yardım ettiği, aynı zamanda halasının oğlu olduğu da rivayet edilen Mistah vardı. Mistah sözleri ve tutumuyla Hz. Ebubekir (r.a) ve ailesine oldukça eziyet etmişti. Bu çirkin iftiraya dair ayet inince ve Hz. Aişe’nin (r a) tertemiz ve bu günahtan beri olduğu bizzat Allah (c.c) tarafından hükme bağlanınca Hz. Ebû Bekir (r.a), Mistah’a artık iyilik ve yardım etmeyeceğine dair yemin etti. Çünkü suçu ve yaptığı kötülük çok büyüktü. Hem nankörlük etmişti, hem saygısızlık, hem hadsizlik ve hem de namus iftirası gibi asla tahammül edilemeyecek bir iftiraya öncülük etmişti.

Fakat sonrasında şu ayeti celile indi:

“ İçinizden yardım sever ve zengin olanlar akrabaya, yoksullara ve Allah yolunda hicret edenlere artık bir şey vermeyeceğiz diye yemin etmesinler. Bağışlasınlar, hoş görsünler; Allah’ın sizi bağışlamasını(affetmesini) arzu etmez misiniz? Allah çok bağışlayıcıdır, çok esirgeyicidir.”(Nur,22)

Ayetten sonra, “işittik, itaat ettik” diyen müminlerin öncülerinden olan Hz. Ebubekir sırf Allah’ın rızası ve hoşnutluğu için tutumunu değiştirdi. Kaynaklarda ayetten sonra şu sözleri söylediği rivayet olunur:

“Vallahi Allah’ın beni bağışlamasını-affetmesini arzu ederim, bunu her şeye tercih ederim”

Akabinde de, yeminini bozdu ve kötülüğe karşı iyilik yapmanın yolunu tutarak Mistah’a yardım etmeye devam etti. Elbette Hz. Ebubekir (r.a) zeki, olgun ve bu kötülüğü yapan kişinin nasıl bir insan olduğunu anlayacak tecrübeye ve muhakeme yeteneğine fazlasıyla sahipti.

Ancak af olunmak için, affetti…

✓İşlenen günah ve yapılan kötülüklerden sonra iyilik yapmak:

Bu hususta Peygamberimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur:

“Nerede ve nasıl olursan ol, Allah’dan kork.

Kötülük işlersen, hemen arkasından iyilik yap ki, o kötülüğü silip süpürsün.

İnsanlarla güzel geçin!” (Tirmizî, Birr 55)

Ancak görüldüğü üzere, ‘kötülük yapabilirsin, nasıl olsa sonrasında yapacağın iyilik onu alıp, silip süpürür’ demiyor. Öncesinde yine Allah’tan korkmayı ve ola ki istemeden de olsa kötülük sadır olursa, bir çıkış kapısı ve affa vesile olacak bir vesileyi gösteriyor Kutlu Nebi… Peşi sıra da insanlarla iyi geçinmeyi tavsiye ediyor. Zira insanoğlu işlediği günahların veya kötülüklerin çoğunu diğer insanlara karşı işler. Yalan, iftira, dedikodu, gıybet, kul hakkı vb. hususlarda mağdur eden de, mağdur edilen de insandır. Bu nedenle Yaratanı razı etmek için, yaratılanın hak, hukukuna riayet etmek ve onlarla iyi geçinip ihsanda bulunmak, af ve mağfireti celbedecektir.

✓Merhametli olmak:

İnsanlara ve tüm yaratılmışlara merhamet etmeyenin merhamet isteyip, af kapısında, merhamet olunma umuduyla beklemesi ne büyük tezattır. Zira merhamet etmeyene, merhamet edilmeyeceğine dair Nebevî emir açıktır. Ayrıca bu minvalde şu hadisi de zikredelim:

“Merhamet ediniz ki merhamet edilesiniz. Bağışlayın ki bağışlanasınız. Sözü dinleyip de kendisine sözün tesir etmediği kişiye yazıklar olsun. Bile bile (günaha) ısrar edenlere de yazıklar olsun.” (İmam Ahmed)

Hadiste merhamet ve mağfiret bağlamında, katı kalpli olmanın ve günahlarda ısrar etmenin, insanı ziyana düşüreceğine dair de nüansların olması manidardır.

✓İnfak etmek:

Onlar bilmezler mi ki, kullarının tevbesini kabul buyuran ve onların içtenlikle verdikleri zekât ve sadakaları alıp değerlendiren yalnız Allah’tır. Gerçekten tevbeleri kabul eden ve merhameti bol olan da yalnız Allah’tır.(Tövbe,104)

Son olarak Rahman ve Rahim olan Rabbimizin mağfiretini celbedecek en büyük ve önemli vesile de; samimi bir şekilde tövbe etmek, o tövbeye sadık kalmak ve hayatını buna uygun şekilde, Allah’ın (c.c) razı olacağı ibadetlerle tanzim etmektir…

“Kim işlediği haksızlıktan sonra tövbe eder ve hâlini düzeltirse, şüphesiz Allah onun tövbesini kabul eder. Çünkü Allah çok bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidir.”(Maide,39)

Onlar; günahlarına tevbe eden, ibâdetle meşgul olan, hamdeden, oruç tutan, rükû eden, secde eden, iyilik ve güzellikleri teşvik edip yayan, her türlü kötülük ve çirkinliğin önünü almaya çalışan ve Allah’ın koyduğu sınırları gözetenlerdir. Rasûlüm! Sen böyle gerçek mü’minleri müjdele!(Tövbe,112)

Elbette Rahman, Rahim, Gaffar, Settar, Tevvab olan Rabbimizin mağfiretini celbedecek esbaplar bunlarla sınırlı değildir. Ancak biz bu yazımızda bu kadarıyla iktifa edelim ve Kutlu Nebi’nin şu güzel duasıyla yazımızı sonlandıralım…

“Halim, kerim olan Allah’tan başka ilâh yoktur. Arş-ı Azam’ın Rabbi noksan sıfatlardan münezzehtir. Hamd âlemlerin Rabbine âittir. Ya Rabbi! Rahmetine vesile olacak amelleri, mağfiretini celbedecek esbabı (hakkımda/hakkımızda yaratmanı) taleb ediyor, her çeşit günahtan koruman için yalvarıyor, her çeşit iyilikten zenginlik, her çeşit günahtan selâmet diliyorum. Rabbim! Affetmediğin hiçbir günahımı, kaldırmadığın hiçbir sıkıntımı bırakma! Hangi amelden razı isen onu ver, ey rahim olan, bana en ziyade rahmet gösteren Rabbim!’’

Tirmizi, Salât 348, (479); İbnu Mâce, İkamet 189, (1384).

Amin…

Kaynak:Haber Kaynağı

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.