Altın ve gümüşe yatırım emeği atıl bırakmadır

Altın ve gümüşe yatırım emeği atıl bırakmadır

Ey iman edenler! Bilin ki Yahudi din bilginlerinin ve Hıristiyan din adamlarının birçoğu halkın mallarını haksızlıkla yerler ve Allah yolundan alıkoyarlar. Altın gümüş biriktirip Allah yolunda harcamayanları elem veren bir azapla müjdele!

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِنَّ كَث۪يراً مِنَ الْاَحْبَارِ وَالرُّهْبَانِ لَيَأْكُلُونَ اَمْوَالَ النَّاسِ بِالْبَاطِلِ وَيَصُدُّونَ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِۜ وَالَّذ۪ينَ يَكْنِزُونَ الذَّهَبَ وَالْفِضَّةَ وَلَا يُنْفِقُونَهَا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِۙ فَبَشِّرْهُمْ بِعَذَابٍ اَل۪يمٍۙ ﴿٣٤﴾  يَوْمَ يُحْمٰى عَلَيْهَا ف۪ي نَارِ جَهَنَّمَ فَتُكْوٰى بِهَا جِبَاهُهُمْ وَجُنُوبُهُمْ وَظُهُورُهُمْۜ هٰذَا مَا كَنَزْتُمْ لِاَنْفُسِكُمْ فَذُوقُوا مَا كُنْتُمْ تَكْنِزُونَ ﴿٣٥﴾

Ey iman edenler! Bilin ki Yahudi din bilginlerinin ve Hıristiyan din adamlarının birçoğu halkın mallarını haksızlıkla yerler ve Allah yolundan alıkoyarlar. Altın gümüş biriktirip Allah yolunda harcamayanları elem veren bir azapla müjdele!

O gün bunlar cehennem ateşinde kızdırılıp onların alınları, böğürleri ve sırtları dağlanacak: İşte yalnız kendiniz için toplayıp sakladıklarınız; tadın şimdi biriktirip sakladıklarınızı! (Tevbe Sûresi  34 – 35)

Her sistemin sacayakları olduğu gibi kırmızı çizgileri de vardır, Ekonomik sistemler de dahil… İslam ekonomi anlayışının mühim iki kırmızı çizgisi vardır. Bunlar insanlığın hem ekonomik ve buna bağlı olarak da siyasi açıdan anarşinin pençelerinde kıvranmasına neden olan kapitalist sistemin sacayaklarıdırlar. Bunlar; biri faiz, diğeri ise iddihar yani stokçuluktur.

Bunlardan ilkine Şeriat; İman ile bağdaştırmamak ve Allah ve Rasulüne karşı savaş ilan etmek olarak addetmekle karşı durmuş.

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَذَرُوا مَا بَـقِيَ مِنَ الرِّبٰٓوا اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَ ﴿٢٧٨﴾  فَاِنْ لَمْ تَفْعَلُوا فَأْذَنُوا بِحَرْبٍ مِنَ اللّٰهِ وَرَسُولِه۪ۚ وَاِنْ تُبْتُمْ فَلَكُمْ رُؤُ۫سُ اَمْوَالِكُمْۚ لَا تَظْلِمُونَ وَلَا تُظْلَمُونَ ﴿٢٧٩﴾

Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve gerçekten iman etmiş iseniz faizden kalanı bırakın. Bunu yapmazsanız Allah ve resulü tarafından size bir savaş açıldığını bilin. Eğer tövbe ederseniz, haksızlık etmemek ve haksızlığa uğramamak üzere ana paranız sizindir. (Bakara Sûresi  278 – 279)

Yine bu konu o kadar önemli bir husustur ki Allah Rasulü (s.a.v) Veda Hutbesi olarak nam salmış ve dünyadan göç etmeden önce son vasiyetleri olarak kayda geçmiş hutbesinde; “Allahü Teâlâ’nın emriyle, faizcilik artık yasaktır. Cahiliyetten kalma bu çirkin âdetin her türlüsü, ayağımın altındadır. İlk kaldırdığım faiz de Abdülmuttalib’in oğlu Abbas’ın faizidir.” Demek suretiyle bir daha dönülmemek üzere yasaklandığını ve lanetlendiğini ilan etmiştir.

Zira faiz emeğin sömürüldüğü bir cahiliye adedidir. Ayrıca bugünün ekonomi bilimi kalkınmanın önündeki en büyük engel olarak görmektedir. Yatırımların durması, mal sahiplerinin canavar vampirlere dönüşmesine neden olan en önemli faktördür. Toplum arasındaki dayanışma ahlakını kökünden kazıyan, insanları bireyselleştiren bir zehirdir. Bu ve bizim bilemediğimiz başka sebepler dolayısıyla İslam uygulama alanından kazımak için İslam düşmanlarına açtığı savaşı faize karşı da açmıştır.

İddihar yani stokçuluk ise malın yaratılış amacının önüne geçmektir, onu yaradılış amacını icra etmekten alıkoymaktır. Nakd aracı olan altın ve gümüşün iddihar/stok edilmesi ise emeğin atıl hale getirilmesidir. Belki on yıllık bir işçinin emeğinin karşılığının bir kiloluk taşa(altına ya da gümüşe) dönüştürülüp ne sahibine ne de topluma hiçbir faydasının dokunmayacağı hale getirilmesidir. Emeğin her an aktif halde olması gerektiğini İslam ekonomi anlayışı konunun başına aldığımız ayet-i kerimede emeğin altına veya gümüşe dönüştürülüp atıl bırakılmasının vebalinin dehşetini detaylarıyla verirken ifade etmiştir.

İslam’ın ekonomiye verdiği ehemmiyet söz konusu edilirken elbette ki Allah ve Rasulüne savaş açmak olarak addedilen faiz konusu daha öncelikli olmalıydı. Ancak  sosyalist ekonomik sistemin de çöküşünden sonra şu an tüm insanlığın pençeleri arasında kıvrandığı kapitalist sistemin, altın ve gümüş stoklayan hahamlar ile papaz ve rahiplerdeki ahlakın bütün topluma yayılmasının bir sonucu olduğunu neredeyse tüm toplum bilimciler tarafından kabul görmektedir. Hatta bir zamanlar dünyayı kasıp kavuran sosyalist model de aslında kapitalizmin vahşi çarklarının verdiği acıya bir tepki olarak yayıldığı gerçeği de artık kabul gören bir yaklaşımdır. İşte bizim konunun başına aldığımız ayet-i kerimeler tam da bu konuya işaret ediyorlar.

Ayet-i kerime her ne kadar ilk bakışta mal düşkünlüğünün, mala olan tamahın insanları hangi derekelere yuvarladığından söz ettiği anlaşılıyor olsa da kanaatimizce daha çok dikkat çektiği malın insanlığın hizmetinden çekilmesidir ayet-i kerimelerin ana konusu…

Ayetin hüküm açısından etrafından döndüğü kelime كنز yani gömüdür. Alimlerin ve de sahabe-i kiram efendilerimiz hemen hemen hepsi diyebileceğimiz kadar çoğunluğu Kenz/gömü ile ilgili hüküm verdikleri vakit; “zekatının verilmesi” şartını dillendiriyorlar. Zekatı verilen malın hiçbir surette kenz/gömü olamayacağı görüşündedirler. Hatta Hz. Ömer “isterse bu mal yedi kat yerine altına gömülü olsa bile” der. Bu yönde rivayet edilen hadisler de vardır. Kurtubi bu görüşte olduğunu ifade eder tarzda şöyle bir mantıki izah yapıyor; “Edinilmesi helal olanın yanında tutulmasının şiddetli azap sebebi sayılması olacak şey değildir.” Ama öldükten sonra üzerinden bir dirhem çıkan kişi için “bir dağlama” şeklinde rivayet edilen hadisler de yok değildir.

Bizim kanaatimiz zamanımızın gerçeklerinin de etkisiyledir belki, Hz. Ali ve Hz. Ebu Zerr’in bu konudaki görüşlerinin daha isabetli olduğu yönündedir. Bu ayet-i kerime bir sebeple Muaviye bin Ebu Süfyan’ın yanında okunduğu zaman Muaviye; “Bu ehl-i kitabı kast ediyor” demiştir. Orada bulunan Hz. Ebu Zerr; “Tam aksine bu ayet-i kerime biz Müslümanları da kapsamaktadır.” Cevabını vermiştir. Hatta Hz. Ebu Zerr onunla beraber olan bir cemaat; “Kişinin kendi nefsinin ihtiyacından fazlası kenz/stokçuluktur.” Demişlerdir.

Hz. Ali kişinin kendi nefsi için olan ihtiyacını zamanın şartlarına göre bir ölçüye bağlayıp; “Kişinin dört bin dirhemden fazlasını yanında tutması kenz/stokçuluktur, velev ki o malın zekatı verilmiş olsa bile” demiştir.

Ekonomik saldırının toplumların/ülkelerin siyasi politikalarını dizayn etmede askeri saldırılardan daha etkili olduğu bu zamanda Hz. Ali (r.a)’nin görüşünün ne kadar da isabetli olduğu daha net bir şekilde ortaya çıkmaktadır.

Kanaatimizce halk diliyle yastık altı diye tabir edilen bir yöntemle emeğin ne kişiye ne de topluma hiçbir faydası olmayan bir yatırım(!) türüne altın ve gümüşe dönüştürülmesi bu maddelerin yaradılış hikmetine muhaliftir. Emeğin dondurulması, atıl bırakılmasıdır. Altın veya gümüş ya kadınların süs aracı ya da tedavül aracı olmalıdır. Altın hiçbir zaman yatırım aracı olamaz.

Allah yolunda infak meselesine gelecek olursak; bu illa ki sadaka şeklinde anlaşılmamalıdır. İnsanlığa yarar sağlayacak üretim alanlarının açılıp, iş bulma konusunda sıkıntı çeken ama başkasının eline bakmaktan da ruhları eziyet gören insanlar için üretim alanlarının açılması, ilmin, teknolojinin ve insanlık için yararlı olan alanlara yatırımın yapılması da bizce en kıymetli infak türüne dahildir.

Bizce bu ayetin esas işaret ettiği husus emeğin altın-gümüş gibi taş yığınlarına dönüştürülmek suretiyle atıl bırakılmasının vebalinin büyüklüğüdür. İslam toplumunu idare edenlerin bu hakikati göz önünde bulundurarak yaptırımları adaletle icra etmesi onların vazifesidir.

Ayet-i kerimenin tefsiri ile ilgili olarak Elmalılı Hamdi Yazır’ın bu konudaki tefsiri ile iktifa edelim. Şöyle diyor Hamdi Yazır ayet-i kerimelerin tefsiri ile ilgili olarak;

Ey müminler! Şurası bir hakikattir ki, Yahudi hahamlarıyla Hıristiyan rahiplerinden bir çoğu, hepsi değilse de muhakkak ki bir çoğu insanların mallarını batıl bir şekilde yiyorlar. Yok yere, sebepsiz bir şekilde, haksız yollardan, meşru olmayan maksatlarla halkın mallarını, paralarını alıyor, hakları olmadıkları halde onlardan yararlanıyor, servetler yığıyorlar ve Allah yolundan insanları alıkoyuyorlar. O servetlerle ve o batıl intifa maksatlarıyla halkı kendilerine bağlayıp, tağyir ve tahrif ettikleri, değiştirip durdukları din kurallarına uymaya zorluyorlar. Onları İslâm’dan, doğruluktan veya Tevrat ve İncil’de yazılı olan gidişattan menediyorlar. Böylece halka fena bir örnek oluyorlar. Sanki para ile her şeyin çaresi bulunabilirmiş veya para uğruna her şeyi yapmak mübahmış gibi… Hatta hak ve hukuk değişebilir, günahlar affolunabilirmiş de haram helâl demeden para kazanmak, hazineler yığmak gerekiyormuş gibi bir duygu ve düşüncenin halk arasında yaygınlaşmasına sebep oluyorlar, insanları böylece hak yolundan saptırıyorlar. Kötü örnek olup baştan çıkarıyorlar. Ve onlar ki, altını ve gümüşü kenz/stok yaparlar. Toplayıp sımsıkı saklarlar, tıkız ederler. Altın ve gümüşün hakkı, insanlığın faydası açısından yaratılış hikmeti, mübadele vasıtası olması, yani para olarak alışverişi kolaylaştırması ve Allah’ın kullarının gerçek ihtiyaçlarına harcanmasıdır. Üstelik “Sadece zenginler arasında dönüp dolaşan bir nimet, bir devlet ve kuvvet olmamasıdır.” (Haşr 59/7). Para bütün halk arasında tedavül etmelidir ve ihtiyaçların ehem olanı mühim olanına, şiddetlisi hafifine tercih edilerek güzelce harcanmalıdır. İhtiyaçların önceliklerine göre sarf edilmesi gerekirken bazıları onu ya çarçur eder ya da tedavülden çekerek, gömerek veya herhangi bir yerde gizleyerek, yığar ve sımsıkı saklar ve bunları Allah yolunda sarf etmezler. Allah için hakkını vermezler. Allah yolundan engellemek için mallarını sarf edenler şöyle dursun, bunlar parayı toplayıp saklamak suretiyle Allah yolunda sarftan menederler. Bu paralarla Allah yolundan saptırmak için para harcayanlara karşı mücadele etmek varken, bunlar tutarlar parayı hiçbir işe yaramaz hale getirirler, tatil ve iptal eylerler. İşte bunlar yok mu? Kim olursa olsunlar, gerek o haham ve papazlardan, gerek onlara uyup, onları örnek alıp para saklayanlardan olsun, gerekse zekatlarını vermeyen ve paralarını saklayan Müslümanlardan olsun işte onları, elem verici bir azapla müjdele, ey Muhammed!

Mehmet Zeki Ergin

Kaynak:Haber Kaynağı

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.