Arap aydınların gözünden Kürt sorunu tarihi

Arap aydınların gözünden Kürt sorunu tarihi

Irak'ta Maliki'nin Barzani'ye olan tavrı üzerinden Kürt-Arap ilişkileri tekrar sorgulanıyor. Remzi Peşeng bu soruna tarihi bir perspektiften bakıyor

"Kurdistan Sorunu"nda Türk Aydınlarına Irak Örnekliği

1918’de Osmanlılar’ın Irak’tan çekilmesinden Milletler Topluluğunun 1925 yılında Kürtler’i Irak’a bağlayan kararına kadar geçen süreyi Kürt okulunun ilkelerinin belirlendiği ve temellerinin atıldığı süre saymak mümkündür.

1922’ye kadar Kürdistan Bölgesi’ne özel statüye sahip bir bölge olarak bakılıyordu. İngilizler hala Kürtler’in kaderi ve geleceği konusunda kendilerini ortaya koymamışlardı. 1921’de İngiltere Kürdistan Bölgesi’nin kaderi konusunda son kararı verene kadar, Kahire kongresi bu bölgeyi Irak’ın dışında tuttu.

Kürtler’in Irak’a bağlanması düşüncesi, Araplar’ın yanında tuhaf bir durumdu. 22 Ocak 1922’de, Şii ve Sünni temsilciler bir beyanname çıkardılar ve bu beyannamede ‘’Müslüman bir kralı olması kaydıyla tek bir Arap devletinin kurulması’’ önerisinde bulundular.

Bu ibarede şu mülahazada bulunulabilir ki Araplar iki esas noktaya vurguda bulunuyor. Bunlardan biri Arapların yerleşik oldukları bölgenin Şii ve Sünni olmak üzere mezhebi temelli iki devlete bölünmemesidir. Bu da “Bir tek Arap devleti” ibaresinde ifade edilmişti. İkinci nokta ise hangi mezhepten olduğuna bakılmaksızın devletin bir kralın eline verilmesiydi.

Kahire kongresi Arapların taleplerine vurguda bulundu. Lvid George’a gönderilen bir mektupta İngiliz Kolonileri Bakanı Winston Churchil, kurmak istedikleri devlet konusunda iki meseleye dikkat çekiyor. Bunlardan biri aslı Arap olan bir kralın belirlenmesi ve ikincisi ise Arap temelli bir hükümetin kurulması.

İnglizler’in Irak’ın geleceğini belirlemede referandum için hazırladığı sorularda Kürtlerle hiçbir ilgisi olmayan bir devletin kurulacağı meylini gösteriyor. Burada da yine “Tek Irak devleti” ibaresi tek bir devlet çerçevesinde Şii ve Sünni birliğine açıkça dikkat çekiyor. Bu sorularda “Arap” kelimesi tekrar ediyor. Bir defa ilk soruda bir defa da devlet başkanı sıfatı olarak geçiyor.

Bu anlam birden fazla belgede vurglanıyor. Bunlardan da Şii müctehid Şirazi 13 Şubat 1919’da Amerika Başkanı Wilson’a gönderdiği mektupta yeni bağımsız bir Arap İslam devleti ve bu devlete müslüman birinin kralık etmesinin gerekliliğinden bahseder.

Kürt okulu bu önemli aşamaya ayrıntılı olarak değinir. Başlıca esas nokta, Osmanlılar’ın 1918’de Irak’tan çıkmalarıyla birlikte Kürtler’in Irak’a bağlanması düşüncesidir. Bu düşünce Kürtler içinde yabancı olan bir düşünceydi. Ancak Kürtler’i için kaderlerini ve geleceklerini içinde görecekleri yol açık değildi.

Kürt oklunun gözüyle, Kürtler’in önüne ‘’ganti olmaksızın Irak’a bağlanma ’’ şeklinde sadece bir seçeneğin bırakılması büyük bir zorbalık ve zulümdü.

Ulusal statü ve kendi kendini yönetme, Kürt okulunun iki temel dayanağıydı. Her ne kadar kendi kaderini belirleme (Self-determination) kavramı ayrılık anlamına geliyorsa da bu kavram yeni bir kavramdır ve bu kavram daha çok ya ideolojik gereksinimden dolayı Kürt meselesi için bir propoganda olarak kullanıldı yada Bağdat’la olan kavgada bir silah olarak kullanılıyordu.

1.Dünya savaşında, Irak’ın İngiltere tarafından işgal edilmesi, Kürtler’in kendi kendilerini yönetmeleri düşüncesinin gerçekleşmesi için daha büyük bir fırsat verdi. Bu düşünce ne İngilizler’in ne de Kürtler’in yanında yabancı bir düşünceydi. İnglizler bu düşünceyi Kürtler’le beraber ortaya koymuştu. Süleymaniye’de Şeyh Mahmut, Rewanduz’da Seyid Taha Şemzini ve ayrıca da dışardaki Kürtlerle bunu ortaya koymuştu. Hatta Sir Presi Coks, bu konuyla ilgili olarak 1918’de Fransa’nın Marsilya kentinde general Şerif Paşa ile konuşmuştu.

O, ‘’kendi kendini yönetme’’ konusunun Kürtler’in ve bölgesellik durumu için en uygun çözüm yolu olduğunu düşünüyordu. Ancak daha sonra Kürtler’in revaçta olan düşünce şuydu: Gerçekte Irak’ta, Sünni ve İngilizler arasında alışverişin dışında hiçbir şey yoktur. Bu alışverişte de Sünniler’e Musul ve Kurdistan; İngilizlere ise petrol düşüyordu. Kürtler’e ise hiçbir şey düşmüyordu.

 
Kurdistan ve Irak Statüsü
Kürdistan hiçbir zaman Arap vatanının bir parçası sayılmamıştır; ne bir parçası ne de coğrafi olarak tamamı. Dolayısıyla Kürdistan’ın Irak’a bağlanan parçası da Arap vatanının bir parçası değildir, tam tersine Kürdistan’ın bir parçasıdır.
 
Tarihin belli dönemlerinde Kürdistan bütün olarak veya bir kısmı itibariyle İslam devletinin bir parçası oldu. Tıpkı diğer bazı İslam ülkeleri gibi. Ama o zaman bile Kürdistan Arap toprağı sayılmadı. Kürdistan’ın Arap vatanının bir parçası sayılmayacağı kuşku götürmez bir gerçektir. Buna göre, Anayasanın bu meseleyle ilgili maddesinin daha dikkatli ve özenle belirlenmesi bir zorunluluktur. Kötü amaçlı yorumlara ve ihtilaflara izin verilmemelidir. Kabul edilebilir tanımlama şudur: Irak isimli bir devlet yoktu. Basra, Bağdat ve Musul isimli üç Osmanlı eyaleti vardı ve bunlardan Musul, bugünkü Güney Kürdistan idi. İngilizler kendi çıkarlarına göre Kuveyt'i devlet yaptılar, geri kalanından da Irak diye bir devlet kurdular. Irak’ın sadece Arap bölgesi büyük Arap vatanının bir parçasıdır. Buna karşılık Irak’ın Kürt bölgesi Kürt vatanının ve ülkesinin, yani Kürdistan’ın bir parçasıdır. Arap ve Kürt kavimlerinin gerçek çıkarı, bu hususun Irak’ın bütünlüğü çerçevesinde uygun bir tanımlama olarak Anayasaya konulmasına bağlıdır. Bu bakımdan yukarıda değindiğimiz madde ile anayasanın üçüncü Maddesi arasında açık bir çelişki vardır. Çünkü Anayasanın üçüncü Maddesine göre, Araplar ve Kürtler vatanda ortaktırlar. Bu Anayasanın İkinci Maddesini geçersiz kılmaktadır. Fakat Kürtleri şu anda Irak’ta yaşadıkları toprakları gasp edenler sayarsak ya da topraklarını Arap toprakları sayarsak... işte tarihin hiçbir döneminde gerçekleşmiş bir durum değildir..  (Cer­cis Fet­hul­lah el-Mu­ha­mi, el-Iraq fi ah­di Qa­sım ara’ ve Ha­va­tir s. 841.)
 
Bu ya­yın­lar­dan son­ra Ge­nel As­ke­ri Ha­kim, Ce­za Ka­nu­nu­nun 31. Mad­de­si uya­rın­ca Par­ti Sek­re­te­ri İb­ra­him Ah­med hak­kın­da so­ruş­tur­ma baş­lat­tı ve so­nun­da da Ba­sın Ya­sa­sı­na mu­ha­le­fet­ten yar­gı­lan­ma­sı­na ka­rar ver­di. Xe­bat Ga­ze­te­si bun­dan son­ra, ge­ri­ci ve fa­şist asi­mi­las­yon dü­şün­ce­si­ne kar­şı da ba­zı ma­ka­le­ler ya­yın­la­dı. 22.02.1961 ta­ri­hin­de ya­yın­la­nan 440. Sa­yı­sın­da Kürt ulu­su­nu asi­mi­le et­me gi­ri­şim­le­ri ve bu­nun ka­çı­nıl­maz so­nuç­la­rı baş­lı­ğı al­tın­da­ki ma­ka­le­de şöy­le de­ni­yor­du: “Kürt ulusunun varlığı tarihi bir gerçektir. Bütün art niyetli saldırılar bu gerçekliğin sert kayasına çarpıp parçalanmaya mahkumdur. Geçmişte bu türden emperyalist girişimler başarısızlıkla sonuçlandığı gibi, günümüzün faşist girişimleri de sonuçsuz kalacaktır. Ne kadar güçlü ve etkin olurlarsa olsunlar uluslar asimile etme politikaları her zaman başarısızlıkla sonuçlanmış ve bundan sonra da başarısızlıkla sonuçlanacaktır. Xe­bat Ga­ze­te­sin­de asi­mi­las­yon ve erit­me po­li­ti­ka­la­rı­nın so­nuç­la­rı şöy­le sı­ra­la­nı­yor: “Asimilasyon politikaları öfkeye ve düşmanlığa yol açar. Vatanın birliğini parçalar. Kürtler, kendilerine kölelikten ve mahrumiyetten başka bir şey getirmeyen bir vatanın bütünlüğünü koruma hususunda herhangi bir duyarlılık gösterme gereği duymazlar. Ulusal varlıklarını inkar eden, kendilerine ateş, demir, zincir ve zindandan başka bir şey getirmeyen bir vatanı koruma gereğini duymazlar.Bu siyaset, başarısızlığına rağmen çeşitli felaketlere, yıkımlara ve bu politikayı uygulayan ülkede iç savaşa neden olur. Tarifi imkansız maddi ve manevi zararlara yol açar.
 
Bu tür politikalar uygulayan ülkeler her zaman zelil ve güçsüz olurlar. Zorlu fırtınalar karşısında tutunamazlar. Bu gibi ülkeler ilk fırsatta parçalanmaktan kendilerini kurtaramazlar. Bu tür politikalar uygulayan ülkelerin halkları her zaman kölelik boyunduruğu altında olurlar. Ölümcül darbelere, yıkımlara ve yoksunluklara maruz kalırlar. Insan haklarından, özgürlüklerden  yoksun kalırlar.
Unutmayın, başka bir halkı ezen bir halk özgür olamaz. Hiç kuşkusuz samimi olarak vatanın birliğini savunmak, ancak Kürtlerin ve Arapların kardeşliğiyle mümkündür. Bunun için de asimilasyon politikalarının terk edilmesi ve Kürt kimliğini inkara yönelik politikaların reddedilmesi gerekir.(Ce­lal Ta­la­ba­ni, Kur­dis­tan ve’l Ha­ra­ke­tu’l Qaw­mi­ye el-Kur­di­ye s. 310.)
 
Şim­di Ba­as Par­ti­si­nin et­nik azın­lık­lar me­se­le­si­ne na­sıl yak­laş­tı­ğı­nı gö­re­lim.
1979 ta­ri­hin­de Bağ­dat’ta Da­ru Saw­re de ba­sı­lan bil­di­ri­de şöy­le de­ni­yor: “ Partinin Arap ulusuna bağlılık için ön gördüğü ve Anayasada yer alan şart şudur:  Arapça konuşan ve Arap topraklarında yaşayan, hayata Arap topraklarında başlayan ya da Arap ulusuna mensup olduğuna inanan kimseye denir. Bu sınırlandırma, bu şartı taşıyan her kes için geçerlidir. Bunun için Arap ırkından gelmek şart değildir. Bu da Arap toplumunda yaşayan etnik azınlıklara, Arap ulusuyla bütünleşmek için geniş bir imkan vermektedir”. Kürt etnisitesi gibi Arap vatanında belli bir bölgede yoğun olarak yaşayan kavimlere gelince, bunların yerel etnik özelliklerini kabul etmek kaçınılmazdır. Ayrıca bu yerel etnik özelliklerle Arap ulusal hareketi arasındaki ayrılığı çözüme kavuşturmak gerekir.
 
Çünkü bu gibi etnisiteler Arap dilinden ayrı dillere ve Arap ulusal özelliklerinden ayrı özelliklere sahiptirler. Ama aynı zamanda bunları Arap ulusundan ayrı ulusal kimlikler olarak görmek de yanlıştır. Bunları Fars, Hint ve diğer kavimler gibi Arap kavminden ayrı düşünmek doğru değildir. Çünkü Kürt topluluğu gibi, Arapça’dan ayrı dilleri ve özellikleri bulunan etnisiteler eski zamanlardan beri Arap yurdunda yaşamaktadırlar ve Arap ulusuna derin bağlarla bağlanmışlardır.
 
Bunlar, tarihin de tanıklığıyla Arap yurdunda yaşamaktadırlar. Arap yurdunun değişik şekillerde isimlendirilmesine ve üzerinde kurulan devletlerin değişik isimlerle anılmasına rağmen bu gerçek değişmez. Bu, son derece önemli bir meseledir. Dolayısıyla bu etnisitelerin üzerinde yaşadıkları topraklar, binlerce yıldan beri kurulan Arap Devletlerinin bir parçası olmuştur. Bunun son örneği de büyük Abbasi devletidir. Bu bakımdan, söz konusu azınlıkların üzerinde yaşadıkları toprakların sahip olduğu Arap kimliği, zorla, sömürüyle veya işgal sonucu dayatılmış bir kimlik değildir. Bilakis binlerce yıldan beridir sürüp gelen tarihi realitenin dayattığı bir gerçektir.
 
Bu uzun tarihi süreç içinde bu hususta herhangi bir tartışma ya da kavga olmamıştır. Bu ulusal topluluklar, tarihin değişik dönemlerinde Arap varlığının dinamik parçaları olmuşlardır. Arap varlığına bağlı olmuş, onunla birlikte hareket etmişlerdir. Arap varlığına yabancı, onunla çelişen varlıklar olarak belirginleşmemişlerdir.Arap ulusuyla bu kavimler arasındaki bağlar derin köklere sahiptir ve asırlardır süren İslam inancıyla da pekişmiştir.
 
Kuş­ku yok­tur ki bu ve benzeri belgeler  son de­re­ce teh­li­ke­lidir. Irk­çı fi­kir­le­rin zir­ve­si­ni tem­sil et­mek­te­dir. Arap ve Kürt ya­zar­la­rın, araş­tır­ma­cı­la­rın ve ta­rih­çi­le­rin bu­nu bi­lim­sel ola­rak araş­tı­rıp, ta­rih­sel bir man­tık­la red­det­me­le­ri­ni umu­yo­rum. Çün­kü ta­rih ve ger­çek­le­rin man­tı­ğı bu tür sap­kın id­di­ala­rı as­la ka­bul et­mez. Bu­ra­da işa­ret et­mek is­te­di­ğim hu­sus şu­dur: Kürt­ler is­la­ma gö­nül­lü ola­rak gir­di­ler. İs­lam po­ta­sın­da eri­me­le­ri­ne ma­ni ola­cak hiç­bir en­gel yok­tu.
 
Çün­kü di­ğer Müs­lü­man ka­vim­ler de İs­lam po­ta­sın­da eri­me­ye ha­zır­dı­lar. Arap­lar İs­lam adı­na ege­men­lik sür­dük­le­ri sü­re­ce Kürt­ler, İs­lam ege­men­li­ği­nin te­mel­le­ri­ni sağ­lam­laş­tır­ma­ya dö­nük önem­li rol­ler oy­na­dı­lar. Bu­nun en so­mut ör­ne­ği ün­lü Kürt kah­ra­ma­nı Sa­la­had­din Ey­yu­bi’­ dir. Ama Arap­lar ve di­ğer ulus­lar İs­la­mı ege­men kıl­mak ye­ri­ne mil­li­yet­çi söy­lem­ler­le or­ta­ya çı­kıp bu an­lam­da ege­men­lik kur­ma­ya baş­la­yın­ca Kürt­ler de ulu­sal hak­la­rı­nı ta­lep et­me­ye baş­la­dı­lar. Ve bu da son de­re­ce do­ğal­dır.
Bel­ge­lerde ge­çen id­di­aya gö­re, Kürt­ler Arap top­ra­ğın­da ya­şa­yan bir top­lu­luk­tur. Bu id­dia, ta­ri­he ve ger­çe­ğe kar­şı bir ci­na­yet­tir; kör bir mil­li­yet­çi­lik­ten kay­nak­la­nan bir du­rum­dur. Kürt­ler öbür mil­let­ler­den da­ha es­ki­dir ve adı Kür­dis­tan olan ken­di top­rak­la­rın­da ya­şa­mak­ta­dır­lar. Kürt­ler ne Ab­ba­si­ler dö­ne­min­de ne de ta­ri­hin her­han­gi bir dö­ne­min­de Kür­dis­tan’ın Arap ül­ke­si­nin bir par­ça­sı ol­du­ğu­nu hiç­bir za­man ka­bul et­me­miş­ler ve et­me­ye­cek­ler de.Kürt­le­rin bir ulus ve va­tan­la­rı­nın da Kür­dis­tan ol­du­ğu ger­çe­ği öy­le bir sa­rı bel­ge ile si­li­ne­mez. Bu man­tık ta­ri­hin si­lip sü­pü­re­ce­ği şo­ve­nist bir man­tık­tır.
 Ça­ğı­mız bu tür iğ­renç fi­kir­le­rin ka­bul gö­re­ce­ği bir çağ de­ğil­dir. Za­ten olum­lu bir so­nuç ver­me­si de müm­kün de­ğil­dir. Ol­sa ol­sa da­ha faz­la ka­nın dö­kül­me­si­ne ve hem Arap­la­rın hem de Kürt­le­rin da­ha faz­la acı çek­me­si­ne ne­den ola­bi­lir.Me­se­le­nin da­ha açık bir şe­kil­de an­la­şıl­ma­sı için, bu dü­şün­ce­le­re, ta­ri­hi doğ­ru oku­yan ve ta­rih­ten ge­rek­li ders­le­ri alan bazı Arap­la­rın ka­tıl­ma­dı­ğı­nı be­lir­te­lim.
 
Bu­na bir­kaç ör­nek ve­re­cek olur­sak. Baş­kan Ce­mal Ab­dul­na­sır’ın Kürt so­ru­nu kar­şı­sın­da­ki tav­rı ga­yet açık­tı. Da­ima Kürt Hal­kı­nın meş­ru ulu­sal hak­la­rı­nın ya­nın­da yer al­mış­tı. Kürt Hal­kı­nın da ken­di ka­de­ri­ni ta­yin et­me hak­kı­nın bu­lun­du­ğu­nu vur­gu­la­mış­tı. Bu­nun Arap ulu­su­nun da çı­ka­rı­na uy­gun ol­du­ğu­nu be­lirt­miş­ti ki, son de­re­ce doğ­ru ve isa­bet­li bir ta­vır­dı. Irak­ta fa­ali­yet gös­te­ren ulu­sal ve de­mok­ra­tik par­ti­ler, Na­sır­cı­lar, Bir­lik­çi­ler ve ba­ğım­sız grup­lar Kürt hal­kı­nın ken­di ka­de­ri­ni ta­yin et­me hak­kı­nın bu­lun­du­ğu­nu dek­le­re et­miş­ler­dir ve bu grup­lar­dan hiç­bi­ri Kür­dis­tan’ın Arap va­ta­nı­nın bir par­ça­sı ol­du­ğu­nu söy­le­me­miş­tir.
 
Arap dün­ya­sın­da­ki ko­mü­nist par­ti­le­ri ve ay­dın kim­se­ler de Kürt ulu­su­nun ken­di ka­de­ri­ni ta­yin et­me hak­kı­nın bu­lun­du­ğu­nu vur­gu­la­mış­lar­dır. Ay­nı şe­kil­de Al­bay Kad­da­fi’nin Kürt ulu­suy­la il­gi­li söz­le­ri­ni de bu­na ör­nek gös­te­re­bi­li­riz. 1986 yı­lın­da dü­zen­le­nen ikin­ci ulus­la­ra­ra­sı top­lan­tı­sın­da yap­tı­ğı ko­nuş­ma­da ve Sayın Mesut Barzanin bizat dinlediğini ifade etmektedir. Ora­da Kürt ulu­su­nun kök­lü bir ulus ol­du­ğu­nu be­lirt­miş Kürt Hal­kı­nı yok et­me­ye yö­ne­lik fa­ali­yet­le­ri eleş­tir­miş ve ba­ğım­sız bir Kürt dev­le­ti­nin ku­rul­ma­sı için çağ­rı­da bu­lun­muş, bu­nun Arap ulu­su­nun da çı­ka­rı­na ol­du­ğu­nu be­lirt­miş­ti.
 
 
Arap Aydın Örnekliği
Aşa­ğı­da Arap ay­dın­la­rın­dan ba­zı­la­rı­nın Arap ve Kürt ulus­la­rı­nın iliş­ki­le­ri üze­ri­ne yap­tık­la­rı de­ğer­len­dir­me­ler­den ba­zı ör­nek­ler alın­tı­la­ya­ca­ğız.
 
Bu onur­lu Arap­la­rın yaz­dık­la­rı­na ba­ka­rak Kürt­ler ulu­sal dav­ala­rı­na can­la baş­la sa­rıl­sın­lar di­ye,Dr. Şa­kir Has­bak şöy­le di­yor: Bi­zim ka­na­ati­mi­ze gö­re Arap Kürt bir­li­ği şu son de­re­ce önem­li ger­çe­ği gör­mek du­ru­mun­da­dır. O da Kürt ulu­su­nun var­lı­ğı­nı ger­çek ve ek­sik­siz bir şe­kil­de ka­bul et­mek­tir. Ön­ce­ki hü­kü­met­le­rin yap­tı­ğı gi­bi sah­te bir ka­bul­den söz et­mi­yo­ruz. Çün­kü Arap Kürt bir­li­ği, Kürt­le­rin Arap ulu­su­nun için­de asi­mi­le edil­me­le­ri de­mek de­ğil­dir. Ger­çek­le­ri de­ğiş­tir­me­miz, on­la­rın ulu­sal kim­lik­le­ri­ne ve et­nik kö­ken­le­rin Arap ırk­çı­lı­ğı ya­pa­rak yak­laş­ma­mız bü­yük bir ha­ta olur. Ama on­la­rın Arap­lar­la bir­lik­te ha­re­ket et­me­le­ri, on­la­rın ken­di rı­za­la­rıy­la ola­bi­le­cek bir şey­dir. Gö­nül­lü bir­lik sağ­lan­dı­ğı za­man, on­la­rın Arap­la­rın, öz­gür ve sa­mi­mi des­tek­çi­le­ri ol­duk­la­rı açık bir şe­kil­de gö­rü­le­cek­tir. Bu du­rum­da Arap­la­rın da on­la­ra ay­nı şe­kil­de yak­laş­ma­la­rı, ay­nı kar­şı­lı­ğı ver­me­le­ri ge­re­kir. Arap­lar da Kürt­le­rin öz­gür ve sa­mi­mi des­tek­çi­le­ri ol­mak du­ru­mun­da­dır­lar. Çün­kü Arap­lar­la Kürt­le­rin iliş­ki­le­ri çı­ka­ra da­ya­lı ve ay­nı za­man­da ma­ne­vi bo­yut­la­rı olan bir iliş­ki­dir. Za­ten bu, di­ğer bü­tün ulus­la­rın iliş­ki­le­ri­ne ege­men olan ev­ren­sel bir ya­sa­dır. Çün­kü ulus­la­ra­ra­sı iliş­ki­ler sö­mü­rü esa­sı­na de­ğil, kar­deş­lik ve kar­şı­lık­lı çı­kar esa­sı­na da­ya­nır. Hiç kuş­ku­suz Kürt­le­rin ulu­sal kim­lik­le­ri­ni ta­nı­mak, Arap Kürt kar­deş­li­ği­ni da­ha da sağ­lam­laş­tı­ra­cak­tır.  ( D. Şa­kir Has­bak, el-Kurd ve’l Mes’ele­tu’l Kur­di­ye fi’l Iraq s. 84 Bi­rin­ci bas­kı, Şu­bat 1959.)
 
Dr.Has­bak de­vam­la şöy­le di­yor:Bir kez da­ha söy­lü­yo­rum. Geç­miş ha­ta­la­rı tek­rar et­me­me­miz ge­re­kir. Bu­nun için de ta­ri­hi bir ger­çe­ği göz önün­de bu­lun­dur­ma­mız ge­re­kir. O da şu­dur: Kürt­ler son­ra­la­rı Irak’a ge­lip yer­leş­miş azın­lık­lar­dan bi­ri de­ğil­dir. tam ter­si­ne on­lar, bin­ler­ce yıl­dır bu­ra­da ya­şa­yan, bu­ra­nın asıl yer­li­le­ri­dir­ler. On­la­rın Irak üze­rin­de­ki hak­la­rı Arap­la­rın hak­la­rı­na eşit dü­zey­de­dir. Bu va­tan­da or­tak ol­du­ğu­mu­zu ka­bul et­ti­ği­mi­ze gö­re, bu or­tak­lı­ğı sağ­lam­laş­tır­ma­nın en iyi yo­lu­nu bul­ma­mız ge­rek­mek­te­dir. Eli­miz­de bir­bir­le­riy­le bir­lik oluş­tu­ran top­lu­luk­la­rın kur­duk­la­rı dev­let­ler­den bol­ca ör­nek var­dır. Çok ulus­lu bu dev­let­ler ida­ri ya­pı ba­kı­mın­dan biz­den da­ha ile­ri dü­zey­de­dir­ler. Ken­di ko­şul­la­rı­mı­zı da göz önün­de bu­lun­du­ra­rak bu dev­let­le­rin de­ne­yim­le­rin­den ya­rar­lan­ma­mız ge­re­kir. Dev­le­ti­mi­zi bu şe­kil­de sağ­lam te­mel­le­re da­ya­lı ola­rak kur­du­ğu­muz za­man, ki­şi­sel ih­ti­ras­lar ve tut­ku­lu ar­zu­lar onu sar­sa­ma­ya­cak, üze­rin­den yıl­lar geç­se de sağ­lam­lı­ğın­dan ve sar­sıl­maz­lı­ğın­dan bir şey kay­bet­me­ye­cek­tir.( A.g.e. s. 86.)
 
De­mok­ra­si uğ­ru­na ver­di­ği mü­ca­de­le­siy­le ta­nı­nan Kürt dos­tu Üs­tat Aziz Şe­rif 1950 ta­ri­hin­de Irak’­ ta Kürt Me­se­le­si baş­lı­ğı al­tın­da sun­du­ğu de­ğer­li bir araş­tır­ma­dan şunu ifade etmektedir: Dün­ya­da­ki her­han­gi bir halk gi­bi Kürt Hal­kı­nın da ken­di ka­de­ri­ni ta­yin et­me hak­kı var­dır. Kürt Hal­kı bu hak­kı, her­han­gi bir ırk­çı ge­rek­çe­den al­mı­yor. Kürt Hal­kı­nın bü­yük övünç tab­lo­la­rı var­dır. Bu övünç tab­lo­la­rı­nın kay­na­ğı ırk­çı da­ya­nak­lar­dan zi­ya­de, in­san­lık uy­gar­lı­ğı­na yap­tı­ğı kat­kı­lar­dan, öz­gür­lük uğ­ru­na ver­di­ği gör­kem­li sa­va­şım­dan kay­nak­la­nı­yor.” Başka bir ifadesi “Kürt me­se­le­sin­den söz edil­di­ği za­man, ulu­sal bü­tün­lük adı­na, Kürt­le­rin ken­di ka­der­le­ri­ni ta­yin et­me hak­la­rı­na yo­ğun sal­dı­rı­lar yö­nel­ti­lir”.  Başka bir ifadesinde ise “Arap­lar­la Kürt­ler ara­sın­da psi­ko­lo­jik bir ya­kın­lık var­dır. Bu psi­ko­lo­jik ya­kın­lık uzun ta­ri­hi dö­nem­le­ri kap­la­yan or­tak ta­rih­le­rin­den kay­nak­lan­mak­ta­dır. Ta­ri­hi az bu­çuk bi­len her Arap Se­la­had­din Ey­yu­bi’yi övün­dü­ğü geç­miş­le­rin­den bi­ri sa­yar. Bir Kürt de İs­lam ta­ri­hin­de te­ma­yüz et­miş Arap şah­si­yet­ler­le övü­nür. Arap­lar­la Kürt­ler ara­sın­da­ki ev­li­lik­ler, Sün­ni Arap­lar­la Şii Arap­lar ara­sın­da­ki ev­li­lik­ler­den da­ha faz­la­dır. Ama Arap­lar Kürt me­se­le­si kar­şı­sın­da yüz kı­zar­tı­cı bir ce­ha­let için­de­dir­ler. Kürt ulu­sal ha­re­ke­ti­ne yö­ne­lik gö­rüş res­mi gö­rü­şün ay­nı­sı­dır. O da Kürt­le­rin ‘Irak­lı’lı­ğı­nı ön­gö­rür. Bu gö­rü­şe gö­re, Kürt ulu­sal hak­la­rın­dan söz eden bir kim­se, Irak’ın bü­tün­lü­ğü­nün düş­ma­nı bir bö­lü­cü­dür. Ba­zen de on­lar için em­per­ya­list­le­rin uşa­ğı de­nir. Em­per­ya­liz­min Kürt ulu­sal ha­re­ket­le­riy­le sa­vaş­tı­ğı, üç ge­ri­ci ül­ke­nin sı­nır­la­rı için­de­ki Kürt ulu­sal ha­re­ket­le­ri­ni ken­di çı­kar­la­rı için bir teh­dit say­dı­ğı ger­çe­ği unu­tu­la­rak..”
 
Arap ka­mu­oyu­nun ya­nıl­tıl­ma­sı üze­rin­de aşa­ğı­da­ki üç un­sur et­ki­li ol­muş­tur.
1-      Arap şo­ve­nist­le­rin Kürt düş­man­lı­ğı
2-      Res­mi pro­pa­gan­da­lar
3-       Kürt ulu­sal ha­re­ke­ti­nin İn­gi­liz­ler­le iş­bir­li­ği içi­ne gir­di­ği­nin ba­zı kim­se­ler ta­ra­fın­dan sa­vu­nul­muş ol­ma­sı
Aziz Şe­rif araş­tır­ma­sı­nı sür­dü­re­rek Irak’ta­ki Kürt me­se­le­si­nin çö­zü­mü­nün aşa­ğı­da­ki hu­sus­la­ra bağ­lı ol­du­ğu­nu be­lir­tir:
Öz­gür­lük mü­ca­de­le­si ve­ren emek­çi Arap kit­le­le­ri, ay­rıl­ma ve ba­ğım­sız dev­let kur­ma hak­kı da da­hil ol­mak üze­re Kürt­le­rin ken­di ka­der­le­rin ta­yin et­me hak­kı­na sa­hip ol­duk­la­rı­nı ka­bul et­me­li ve bu mü­ca­de­le­ye des­tek ol­ma­lı­dır.” “Bu­na pa­ra­lel ola­rak ile­ri­ci Kürt sa­va­şım­cı­la­rı da Kürt kit­le­le­ri ara­sın­da­ki ay­rı­lık­çı eği­lim­le­re kar­şı mü­ca­de­le et­mek ve bu ko­şul­lar­da kit­le­le­ri Irak’ın bü­tün­lü­ğü için­de gö­nül­lü bir­lik­te­li­ğe da­vet et­mek du­ru­mun­da­dır­lar.”
 
Ab­dur­rah­man elBez­zaz da Kürt­ler­le il­gi­li ola­rak şun­la­rı söy­lü­yor: “Irak Kürt­le­ri, Ana­do­lu’nun bir kıs­mı­nı, İran’ın ku­zey­ba­tı ve gü­ney­ba­tı­sı­nı, ku­zey Irak’ın bir kıs­mı­nı, Sov­yet Cum­hu­ri­yet­le­rin­den Er­me­nis­tan’ın gü­ne­yin­de­ki kü­çük bir böl­ge­yi ve Su­ri­ye’nin ku­ze­yin­de ve ku­zey do­ğu­sun­da­ki da­ha kü­çük bir böl­ge­yi kap­la­yan ge­niş top­rak­lar­da ya­şa­yan bü­yük Kürt ulu­su­nun bir par­ça­sı­dır. Irak Kürt­le­rin­den bi­linç­li kim­se­ler, di­ğer bü­tün Kürt­ler gi­bi bu gün ulu­sal kim­lik­le­ri­nin her za­man­kin­den da­ha çok bi­lin­cin­de­dir­ler. Özel­lik­le bü­tün böl­ge­yi kap­la­yan mil­li­yet­çi uya­nış­tan son­ra, da­ha bir coş­kuy­la ulu­sal kim­lik­le­ri­ni fark et­ti­ler. Kürt­le­rin kom­şu­la­rı olan Arap­la­rın, Türk­le­rin ve İran­lı­la­rın ken­di ulu­sal kim­lik­le­ri­nin bi­lin­ci­ne var­ma, ken­di ulu­sal özel­lik­le­ri­ni be­lir­gin­leş­tir­me ve ulu­sal amaç­la­rı­nı ger­çek­leş­tir­me uğ­ru­na mü­ca­de­le et­me hak­kı­na sa­hip olur­ken, kom­şu­la­rı ve va­tan­daş­la­rı olan Kürt­le­rin bu hak­la­ra sa­hip ol­ma­la­rını in­kar et­me­le­ri in­saf ile bağ­daş­maz.“ ( Ab­dur­rah­man el-Bez­zaz, el-Iraq mi­ne’l ih­ti­lal ile’l istiqlal sh. 283 İkin­ci Bas­kı, Mat­ba­atu’l ani, Bağ­dat 1067.)
 
Onurlu Arap ya­zar­la­rın­dan ba­zı­la­rı­nın ki­tap­la­rın­dan yap­tı­ğı­mız bu alın­tı­lar, Arap şo­ve­nist­le­re ve­ri­le­cek en gü­zel ce­vap­tır. Arap şo­ve­nist­le­ri ırk­çı ta­as­su­ba ka­pıl­dık­la­rı için ha­ya­tın ve ta­ri­hin re­ali­te­si­ni gö­re­me­mek­te­dir­ler. Bu nok­ta­da şu­nu vur­gu­la­mak is­te­rim. Kürt ulu­su şu an­da var olan di­na­mik bir top­lum­dur. Or­ta­do­ğu böl­ge­sin­de ak­tif ola­rak var­lı­ğı­nı sür­dü­ren bü­yük top­lu­luk­lar­dan bi­ri­dir.Ta­ri­hi bir al­dat­ma­ya ma­ruz kal­mış bir top­lum­dur. Ha­in ve al­çak­ça bir bö­lün­me­ye ta­bi tu­tul­muş­lar­dır. Kürt ulu­su ken­di saf­la­rı için­de baş gös­te­re­cek her tür­lü bö­lün­me­ye kar­şı sa­vaş­mak zo­run­da­dır. Bu­nun ya­nın­da kay­na­ğı ne olur­sa ol­sun her tür­lü asi­mi­las­yon gi­ri­şi­mi­ni bo­şa çı­kar­ma­la­rı da bir zo­run­lu­luk­tur. Bu ara­da Arap, Fars ve Türk kom­şu­la­rıy­la da en iyi kar­deş­lik yön­tem­le­ri­ni ge­liş­tir­me­le­ri de ta­ri­hi bir ge­rek­li­lik­tir.
Kürt ulu­su mil­yo­nları aş­kın bir nü­fu­sa sa­hip­tir. Bu açı­dan si­ya­si bir ör­güt­len­me­si (dev­le­ti) bu­lun­ma­yan tek ka­la­ba­lık et­nik grup­tur. Kürt ulu­su ne ka­dar sü­rer­se sür­sün ve han­gi be­de­le mal olur­sa ol­sun, hak­la­rı­nı el­de et­mek için sa­vaş­ma­ya de­vam ede­cek­tir. Bir­leş­miş Mil­let­le­rin tüm halk­la­ra ta­nı­dı­ğı bu hak­la­rı şöy­le sı­ra­la­ya­bi­li­riz:
 
— Si­ya­si re­ji­mi­ni seç­me ve be­lir­le­me hak­kı,
— Top­lum­sal sta­tü­sü­nü be­lir­le­me hak­kı,
— Kül­tü­rel ko­nu­mu­nu be­lir­le­me hak­kı,
— Ulu­sal top­rak­la­rı­nın bü­tün­lü­ğü­nü ko­ru­ma hak­kı.
— Halk­la­rın do­ğal zen­gin­lik­le­ri üze­ri­ne mut­lak ege­men­lik kur­ma hak­kı   ( D. Fu­ad Sa­ko, el-Use­su’l Qa­nu­ni­ye li haq­qi’ş Şa’bi’l Kur­di fi Taq­ri­ri’l Ma­sir sh. 68 Bi­rin­ci bas­kı Ni­san 1987 Mat­ba­aa­tu’l He­def, Mi­şı­gin, ABD )
 
Asi­mi­las­yon ve bas­kı yön­tem­le­ri­nin hiç­bir ya­ra­rı yok­tur. Ulus­lar ara­sı da­ya­nış­ma, kar­şı­lık­lı say­gı ve ya­pı­cı pay­la­şım için­de ge­le­cek için­de yer al­ma iz­le­ne­bi­le­cek en doğ­ru yol­dur. Bu­nun dı­şın­da­ki yol­lar da­ha faz­la acı ve da­ha bü­yük ba­şa­rı­sız­lık de­mek­tir. Son ola­rak Kürt­ler, Tarihsel belgelerde di­le ge­ti­ri­len fi­kir­le­re kar­şı ,Arap, Türk, Fars kar­deş­le­ri­mi­ze şu­nu söy­lü­yo­ruz:
 
Biz si­zin kar­deş­le­ri­ni­ziz. ! Acı ve tat­lı gün­ler­de or­tak bir ka­de­ri pay­laş­tık.! Fa­kat Kürt ulu­su Arap, Türk, Fars,  ulu­slarının bir par­ça­sı ol­ma­dı­ğı gi­bi, Kür­dis­tan da Arap Türkiye İran va­ta­nlarının bir par­ça­sı de­ğil­dir. Onur sa­hi­bi Arap­la­rın,Türklerin Farsların ulu­sal çı­kar­la­rı­na hiç­bir su­ret­te hiz­met et­me­yen bu tür şo­ve­nist fi­kir­le­re kar­şı mü­ca­de­le et­me­le­ri­ni bek­li­yo­ruz. Irak , Türk ve Fars Aydınlarına en iyi  örnekliğiyle cevap vermektedir.
 
Remzî  Pêşeng
remzipeseng@hotmail.com
Twitter: @remzipeseng
 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.