Asrın Vebası: Memnuniyetsizlik Duygusu

Asrın Vebası: Memnuniyetsizlik Duygusu

Kimi insanlar vardır hamd eder, şükreder, sabreder; kimi insanlar da vardır ki isyan eder, inkâr eder, şikâyet eder.

Kimi insanlar vardır hamd eder, şükreder, sabreder; kimi insanlar da vardır ki isyan eder, inkâr eder, şikâyet eder. İnsan düalist bir varlıktır yani iki yönlü bir yapısı vardır. Bu yönler ruh ve beden ilişkisidir. İnsanın ruhi yönü hem göğe hem yere bakar. Semaya bakan yönü ilahi, arza bakan yönü ise beşeri taraftır.

İnsan-i duygular da bu şekilde sınıflandırılabilir. İyi ve güzel olan huylar ilahi, kötü ve çirkin olan duygular ise şeytanidir. Ama kimi tasavvufçular; insanda kötü bir duygunun olamayacağını ifade etmişlerdir. Mesela; Kibir kötü bir şeydir ama İslam düşmanlarına karşı kullanıldığında iyi bir şeydir. Yalan söylemek kötü bir şeydir ama arası bozuk olan iki insanı barıştırmak için söylenen pembe yalanlar iyi bir şeydir. İçki içmek, domuz eti yemek kötüdür ama açlıktan ölüm tehlikesi ile karşı karşıya kalındığında yenilmesi iyidir-helaldir. Bunlar gibi toplum içerisinde kötü olarak tabir edilen duygular yeri geldiğinde iyi olabilmektedir.

Aslında Yüce Allah kötü bir şey yaratmamıştır. İnsanların bunları yorumlama biçimine, yer ve zamana göre iyi-kötü değişir. Mesela öfkelenmek kötüdür. Hatta öfkelenmenin kötü olduğuna dair pek çok hadis-i şerif vardır. Öfke kontrolü ne yazık ki birçok insanda bulunmamaktadır. Kişi normal bir olaya gereğinden fazla tepki gösterir ise bu öfke kontrolsüzlüğüne işarettir. Örneğin; Trafikte yaşanan sıradan bir olaya haddinden fazla tepki vermek… Kişi kızılması gereken bir meseleye çok daha az tepki veya hiçbir tepki vermez ise bu da öfke kontrolsüzlüğüne işarettir. Örneğin; Gözleri önünde katledilen evladı için her hangi bir tepki vermemek… Oysaki olması gereken vasat bir yol izleyip kızılması, öfkelenmesi gereken yerde kızmak; kızılmaması, öfkelenmemesi gereken yerde susup sabredebilmektir. Duyguların ifrat, tefrit ve vasat olma tasnifi İbni Sina, Farabi, Said Nursi gibi birçok âlimin eserlerinde yer bulmuş hatta eski Roma Felsefesine de konu olmuştur. Özellikle Aristoteles bu konuda öncü isimlerden bir tanesidir.

Tüm duyguların ifrat ve tefrit boyutu vardır. Gerektiği gibi davranmak ise vasatlıktır. Vasat duyguların olduğu yerde ise hikmet vardır, adalet vardır. Lakin insani duygulardan öyle bir duygu vardır ki çağımızın kalbi hastalıklarının başında gelmektedir. Memnuniyetsizlik hali her zaman başta insanın kendisine sonra tüm çevresine zarar vermektedir. Ve bu duygunun vasatlığı da bulunmamaktadır.

Memnuniyet kelimesi Arapçadan Türkçeye geçmiş bir kelimedir. Sözlükte; memnun olma, sevinçli olma, mutlu olma, neşeli olma, sevinme gibi anlamları vardır. Memnuniyetsizlik ise memnun olmanın zıddıdır. Yani hoşnut olmamak, şikâyetçi olmak, sürekli eleştirmek, beğenmemek, burnunun ucu ile görmek vb. kelimeler ile ifade edilebilir.

İnsan hayatında var olan memnuniyet olgusu insandan insana çeşitli sebeplerin etkisiyle farklılık göstermektedir. Son zamanlardaki memnuniyetsizlik olgusu her geçen gün gittikçe artmaktadır. Asrımızın insanlarında hızla yayılan bir hastalık olarak türedi. Adeta bir salgın gibi her geçen gün etrafımızdaki tüm insanları sarmalamaktadır. Küçükten büyüğe hemen hemen herkeste bir memnuniyetsizlik ifadesi var ama bunu meslek haline getiren bir güruh ortaya çıktı. Ufacık bir çocuğa sorulsa mutlaka arkadaşından, oyuncağından, kardeşinden veyahut ufak tefek bir şeyden memnun olmadığını ifade eder. Aynı şekilde yaşlı bir birey ile konuşulsa kendisi mutlaka geçmiş zaman ile şimdiki zamanı kıyas ederek memnuniyetsizliğini ifade edecektir. Hele hele gençlere sorulsa zaten hepsi isyan bayraklarını çekmiş durumda. Belki büyüklerimiz haklıdır. Belki küçüklerimiz de haklıdır. Fakat bu memnuniyetsizlik halini huy haline getiren insanlar çok tehlikelidir. Çünkü yapıcı değil yıkıcıdırlar her zaman. Huysuzdurlar. Asabi tavırlar sergilemekte ve her zaman ortamın havasını bozmaktadırlar. Memnuniyetsizliği kişilik haline getiren insanlarda özellikle arkadan çekiştirmek, dedikodu yapmak, gıybet etmek, koğuculuk yapmak, kibirli olmak vb. şeyler başlıca özelliklerindendir. “Çorbada benim de katkım olsun.” anlayışı yerine “Bir çelmede ben takayım.” anlayışındadırlar. Bu tür insanlar kalbi hastalıklara duçar olmuş, her zaman her şeye kötü gözle bakıp kötü yorumlayan insanlardır.

Hayat memnuniyetini doğrudan ve dolaylı yoldan etkileyen bazı sebepler vardır. Demografik sebepler, ırk, cinsiyet, coğrafya gibi sebepler dolaylı yoldan memnuniyet halini etkilerken; ekonomik sebepler, ahlaki ilkeler, çevre, eğitim seviyesi, statü, aile, din gibi etkenler ise doğrudan memnuniyet halini etkilemektedir. Üst tarafta da ifade ettiğimiz gibi ikinci bir grup ortaya çıkmıştır ki onların memnuniyetsizlik hali ne doğrudan ne de dolaylı sebeplere bağlanılabilir. Elbette ki bu sebeplerin de etkisi olabilir ama en önemli etken kalbi ve fikri hastalıklardır.

Bediüzzaman Said Nursi Mektubat adlı eserinde şöyle der; “Güzel gören güzel düşünür. Güzel düşünen, hayatından lezzet alır.” Öyleyse çirkin gören çirkin düşünür, çirkin düşünen de hayatından elem ve azap duyar. Memnuniyetsizlik hali tamamen kişinin olayları, kişileri, olguları vb. şeyleri kötü görmesi, kötü düşünmesi ve kötü yorumlamasından ibarettir. Memnun olmak da memnun olmamak da tamamen kişinin bakış açısına göre değişiklik göstermektedir. Meşgul olunacak bir işi olmayan kişiler, aşırı haset eden kişiler, aşırı kibirli olan kişiler, sürekli başkalarının hata ve kusurlarını arayan kişiler, çıkar ve menfaat ilişkilerine dayanan birlikteliklerde her zaman memnuniyetsizlik ve tatminsizlik gözlemlenmektedir. Gerçi Modern Çağın Vebası hükmünde değerlendirilen tatminsizlik ile memnuniyetsizlik arasında çok büyük bir yakınlık da bulunmaktadır.

Her şeyi karamsar olarak okuyan ve anlayan kişilerin hayatı da buna göre şekillenir ve bu kişilere Pesimist denir. Her şeyi iyimserlik penceresinden izleyen ve hayatı da ona göre algılayan kişilere de Optimist denir. Pesimist ile Optimist kişilikler arasındaki ince çizgiyi Üstad Bediüzzaman “Güzel gören güzel düşünür. Güzel düşünen, hayatından lezzet alır.” sözüyle özetlemektedir.

Batı medeniyetindeki memnuniyetsizlik oranı Müslüman ülkelere nazaran çok daha ileri seviyelerdedir. “Olumlu düşünmek olumluyu, olumsuz düşünmek de olumsuzu çeker.” (Çekim Yasası) tezini savunan Batı bu hakikati yeni yeni anlamaktadır. Batılı psikologlar her daim bu hakikati vurgularken İslam beldelerinde bu hakikatin unutulmaya yüz tutması; davanın, dava erlerinin ve dava kurumlarının insafsızca eleştirilere tabi tutulması, davetçilere asla yakışmamaktadır. Hatta bu tür kişilere davetçi bile denilmemesi gerekir. Çünkü İslam’a ve davaya verdikleri zararın haddi hesabı bulunmamaktadır. Eleştirmek yerine elini taşın altına koyup destek olunmalıdır. Ağzı olan konuşur elbet. Önemli olan hikmetle konuşmaktır.

Memnuniyetsizlik olgusuna özel bir girişten sonra genel bir değerlendirme yapmak da gerekir. Gerçi bu başka bir yazının konusudur ama kısaca değinmekte fayda vardır. Daha evvelinden de belirttiğimiz gibi toplumda yaşayan her insanda bir memnuniyetsizlik hali vardır. Aslında bu memnuniyetsizliğin nedeni zevk ve mutluluk kavramlarının tam manasıyla bilinmemesidir. Bu iki kavram arasında belli başlı bazı farklar vardır ve bu farklar bilindiğinde memnuniyet olgusu daha iyi anlaşılmaktadır.

1.Zevk kısa süreli, Mutluluk uzun sürelidir.
2.Zevk içgüdüsel, Mutluluk ruhanidir.
3.Zevk almakla ilgili, Mutluluk vermekle ilgilidir.
4.Zevk maddesel şeylerle elde edilir, Mutluluk maddesel şeylerle elde edilmez.
5.Zevk yalnız başına alınır, Mutluluk başka insanlarla birlikte paylaştıkça elde edilir.
6.Zevkin fazlası mutlak şekilde bağımlılığa sebep olur, madde bağımlılığı, bir davranış şekline bağımlılık gibi. Sizi esir alır. Ancak Mutluluk, dozu ne olursa olsun, herhangi bir bağımlılığa yol açmaz. Sizi özgür bırakır.
7.Zevk vücudunuzda dopamin hormonu salgılatır. Mutluluk seratonin hormonu salgılatır.

Dopamin, yani diğer adıyla Zevk hormonu, bir sonraki nöronu heyecanlandırır. Çok fazla ve sıklıkla heyecan yaşayan nöronlar ise heyecan dozu arttıkça bir noktada artık heyecanı kaldıramaz olur ve sonunda ölür. Nöronların öldüğü noktada ise bağımlılık başlar.

Seratonin ise aşırı heyecanı baskılar. Bir sonraki nörona heyecan yerine memnuniyet mesajı verir. Nöronları heyecanla ateşlemek yerine onların sakinleşmesini sağlar. Memnuniyet ve sükûnet mesajı alan nöronlar Mutluluk moduna geçer. En ilginç nokta tam da burada beliriyor. Seratonin hormonunu baskılayan tek bir hormon var. O da dopamin. Yani ne kadar fazla Zevk’e odaklanırsanız o kadar az Mutlu oluyorsunuz.

Hâlihazırdaki dünya düzenine bakın lütfen. Ekonomik ve yaşam sistemlerimizin hepsi Zevk ile Mutluluğu birbirine karıştırıp ikisinin aynı şey olduğu mesajı üzerine kurulu. Hatta ne kadar çok Zevk alırsanız o kadar Mutlu olacağınızı öneriyor tüm sistemler. Her şeyin “daha” fazlasının bize mutluluk getireceği mesajı pompalanıyor. Daha fazla para, daha büyük ev, daha fazla yemek, daha fazla konuşmak, daha fazla çalışmak, daha fazla gezmek, hep kazanmak, hiç kaybetmemek… Yaşamdan alınacak hazzın bu “dahalar”ın içinde olduğu mesajı veriliyor.

Hepimiz kronik mutsuzluk ve memnuniyetsizlikten yakınıyoruz. Bu bağımlı memnuniyetsizlik halinden kurtulmanın yegâne yolu güzel görmek be güzel düşünmektir. Buna giden vasıta ise iman ve ibadetlerdir. Kişinin imanı ne kadar sağlam, ibadetleri ne kadar halis olursa mutluluk ve memnuniyet oranı da doğru orantılı olarak artar. Kişi her daim mutsuz ve memnuniyetsiz olup her şeyi her zaman eleştiriyor ise imanını ve ibadetlerini kontrol etmesi beklenir. Kişi kalbini ve fikirlerini ıslah etmelidir.

Hüseyin Şenlik

Kaynak:Haber Kaynağı

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.