Bangladeş’te korkutan hesaplaşma!

Bangladeş’te korkutan hesaplaşma!

İslam ülkelerinin başta olmak üzere uluslar arası kamuoyunun acilen Bangladeş hükümeti nezdinde girişimlerini artırarak yaşanan hukuksuzlukların giderilmesi için harekete geçmesi gerekiyor.

Bangladeş, bugünlerde iki ‘kökten’ siyaset kadınının uzun yıllardır devam eden rekabetinin gölgesinde korkunç bir hesaplaşmaya ve insan hakları ve hukuk ihlaline sahne oluyor. Başbakan Şeyh Hasina Wacid (1975’te suikaste kurban giden Bangladeş Cumhurbaşkanlarından Şeyh Muciburrahman’ın kızı) ve Bangladeş Ulusal Partisi Başkanı ve Eski Başbakan Halide Ziya (1981’de öldürülen Bangladeş Cumhurbaşkanlarından General Ziyaürrahman’ın karısı) bu mücadelenin değişmeyen ama artık oldukça eskiyen iki yüzü.

41 yıllık, kimilerine göre ölü doğmuş, bir devlet olan 160 milyonluk Bangladeş’in yolsuzluk, yoksulluk, hukuksuzluk, felaketler ve istikrarsızlıklarla dolu yakın tarihine bu yılın ikinci yarısında yeni bir insan hakları faciası daha eklendi; şimdilerde bu facianın şiddeti, planlanan cinayetler sebebiyle artarak devam ediyor.

Son yıllarda, bizdeki ‘28 Şubat’ın şiddetli bir halini yaşayan Bangladeş’te İslami gruplara yönelik artan baskı ve ayrımcılık politikaları bu yılın Mayıs ayında Cemaat-i İslami Partisi’ni hedef aldı. İçlerinde Cemaat-i İslami Partisi lideri Motiur Rahman Nizami ve eski lider 91 yaşındaki Ghulam Azam’ın da bulunduğu sekiz idareci, 1971’deki dokuz ay süren ve çok sayıda (30 binden 3 milyona kadar farklı sayılarda kişinin öldüğü iddia edilen) bağımsızlık savaşında savaş suçu işledikleri iddiasıyla tutuklandılar ve şimdi idam talebiyle yargılanıyorlar. Bu siyasi davayı protesto etmek için yapılan gösterilerde son bir ay içinde 5500 kişi tutuklandı ve bunlardan sadece 300 kadarı serbest bırakıldı.

İktidardaki Şeyh Hasina liderliğindeki Awami Ligi’nin inisiyatifiyle kurulan Uluslar arası Savaş Suçları Komisyonu (veya Mahkemesi) davayı yürütüyor ve Cemaat-i İslami liderlerini Pakistan’la işbirliği yapmak, Bangladeş’in bağımsızlığı aleyhine çalışmak ve savaş suçu işlemekle suçluyor.

16 Aralık 2013 tarihi bağımsızlık günü yıldönümü olduğu için Bangladeş davayı 16 Aralık’tan önce sonlandırabilir. Cemaat-i İslami Partisi hukukçularına göre Bangladeş 16 Aralık günü idam kararlarını ilan edip bunu siyasi bir zafer gibi göstermek de isteyebilir. Bir aylık bir temyiz süresi olsa da hukuk sürecinin tamamen siyasi işlediği bir ülkede bu sürenin ve işletilen mekanizmanın hiçbir anlamı olmadığı gayet açık. Hatta bazı iddialara göre verilecek karar ve kararların infaz edilip edilmeyeceği çoktan belli ancak Bangladeş bunun için en uygun zamanı ve şartları bekliyor. Cemaat-i İslami’nin önde gelen bazı isimleri bu kararları Bangladeş Hükümeti’nin kendi başına vermediğini, davaya Hindistan’ın müdahil olduğuna dair ellerinde ciddi bilgiler olduğunu iddia ediyorlar.

Bütün bunlar bir yana, İnsan Hakları İzleme Örgütü, Amnesty International gibi insan hakları kurumları ve ABD’nin Savaş Suçlarından sorumlu büyükelçisi Philipp Repp gibi uluslar arası savaş suçları uzmanları, Bangladeş hükümetini bu yargılamadaki usulsüzlükler konusunda uyarsalar da şu ana kadar değişen bir şey olmadı.

Cemaat-i İslami Partisi’nin tutuklu liderlerinin savunma ekibinden Toby M. Cadman’ın 30 Kasım’da hazırladığı rapordan ve davayı yakından takip eden Bangladeş’teki hukuk uzmanlarından gelen bilgilere göre, Bangladeş’te şu an yaşanan hukuk ve insan hakları ihlali şayet uluslar arası toplum tarafından dikkate alınıp Bangladeş hükümeti nezdinde etkili girişimlerde bulunulmazsa Bangladeş’i çok karanlık günler bekliyor olabilir. Bangladeş hükümeti medyaya da ağır bir sansür uygulayarak konunun hem ulusal hem de uluslar arası kamuoyu tarafından takip edilmesine engel olmak istiyor. Türkiye medyasında bile çok kısıtlı ve sağlıksız haberlerin yayınlanması bunun bir işareti.

Bangladeş’te yaşanan insan haklarına ilişkin durum, uluslararası toplum tarafından ivedilikle dikkate alınmayı gerektiriyor. Hâlihazırda ortada ciddi endişelere yol açan birçok mesele var. Bangladeş Uluslararası Ceza Mahkemesi (veya komisyonu) konuyu dikkate alması gereken başlıca makamlardan biri olarak düşünülürken, söz konusu durum tek önemli mesele değil. Halen devam eden keyfi tutuklamalar, polis tarafından yapılan göz altılarda işkence yapılması, zorla kaybedilme, zorla ifade alma ve hukuk dışı öldürmelerin yer aldığı insan haklarının korunmasında meydana gelen genel bozulma şiddetini son zamanlarda iyice artırdı. (Sözgelimi geçen hafta savunma avukatlarından birisi yüksek bir binadan aşağıya atıldı bir hafta sonra da öldü.)

Bangladeş Hükümeti, 6 Eylül 2000 tarihli Uluslararası Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi ve 23 Mart 2010 tarihli Uluslararası Ceza Mahkemesini kuran Roma Statüsü’nü onayladı ancak icraatta, hem Hükümet hem de Mahkeme söz konusu Sözleşme ve Statü’de yer alan hükümlere tam anlamıyla riayet etmedi. Esasen, duruşmalar karara bağlandıkça hem Bangladeş hem de uluslararası platformda Mahkemeye karşı eleştiri ve şikâyetler geldi. Bu konuda sesini yükseltenler yukarıda da dikkat çekildiği gibi İnsan Hakları İzleme Örgütü, Uluslar arası Af Örgütü, Uluslararası Geçiş Dönemi Hukuku Merkezi, Uluslararası Barolar Birliği ve Savaş Suçlarından sorumlu Amerika Büyükelçisi Stephen Rapp oldu.

25 Kasım’da İngiltere Lordlar Kamarası’ndan Berriew’den Hukukçu Lord Carlile, defalarca yapılan çağrılara rağmen Bangladeş Hükümetinin, yasal uygulamalarla ilgili olan herkesle görüşmek ve uluslararası toplumun duyduğu endişeleri ele almak için bir grup kıdemli avukatı, Mahkemeyi ziyaret etmeye çağıran hiçbir resmi yazılı davet çıkarmamasından duyduğu memnuniyetsizliği bir basın açıklamasında dile getirmiş ve konuya eleştiri getirenler arasında yerini aldı.

2009’da değiştirilen 1973 tarihli Uluslararası Suçlar (Mahkemesi) Kanunu uyarınca Mahkeme’nin kurulması ve suçlananlar aleyhine soruşturmanın başlatılmasından bu yana Mahkeme, Savcı ve Soruşturma memurunun, adil yargılama, kanuni prosedür ve adalete ilişkin uluslararası standartların birçok esasını yerine getirmekte başarısız olduğu görüldü.

Bangladeş’te yaşanan son duruma ilişkin esas başlıklar şöyle sıralanabilir:
1. Mahkeme’nin ayrımcı niyeti (Bu baştan beri çok açık)
2. Bangladeş’te siyasi muhalefete yapılan baskı: şiddet, tutuklamalar ve kaybedilmeler (Uzun süredir devam ediyor. Sadece Cemaat-i İslami değil diğer tüm muhalafete bilhassa İslami kesimlere karşı şiddetli baskı ve yıldırma söz konusu)
3. Temel hakları korumada başarısızlık
4. Adil yargılama, şeffaflık ve denetlemenin olmayışı
5. Yürütme ve yargının birbirinden bağımsız olmayışı
6. Yargının bağımsız ve tarafsız olmayışı
7. Başsavcının bağımsız ve tarafsız olmayışı
8. Kovuşturma ve Soruşturma Memurunun, belirlenen kabul edilebilirlik prosedürlerini suiistimal etmesi
9. Soruşturmanın, Soruşturma Memuru ve Savcı tarafından yürütülmesine yönelik ciddi itirazlar
10. Yurt içi ve uluslar arası hukukun seçmeli olarak uygulanması
11. Kanunda belirtilen suçların hakkıyla tanımlanmaması
12. Tutuklama, erteleme ve keyfi tutuklama
13. İspat standardı ve suçsuzluk karinesi
14. İdam (Bangladeş Hükümetince kabul edilen Roma Statüsü bu tür durumlardan idam cezası verilmesine karşı.)
15. Yabancı avukatın engellenmesi
16. Medyaya uygulanan yoğun sansür
17. Büyükelçi Rapp’in tavsiyelerini yerine getirmeme
18. Sanık tanığının zorla kaybedilmesi
19. Profesör Gulam Azam’ın işkence edilmesine kadar giden kötü muamele
20. Mahkemenin prosedüre ilişkin kurallarına yönelik emniyetsizlik
21. Mahkeme, Kanun ya da yargıçların atanmasına itiraz etme hakkının olmaması
22. Davayı yürüten yargıçların görevden alınması ve başka yere tayin edilmesi
23. Temyize ilişkin münasip hakkın olmayışı
24. Münasip ya da yeterli tebliğ kurallarının olmayışı
25. Münasip ya da yeterli delil kurallarının olmayışı
26. Meşhur ve maruf olan kanunlarla ilgili mahkemenin vukufunun kullanımına yönelik münasip kontrollerin olmayışı
27. Sessiz kalma hakkının olmayışı
28. Avukat olmaksızın yapılan sorgulamalar
29. Sanık soruşturması için yeterli zamanın verilmeyişi
30. Gıyabında duruşmanın yapılması
31. Davacı tanıklarının sorgulanmasına getirilen kısıtlamalar
32. Sanık tanıklarının sayısına getirilen kısıtlamalar

Sonuç olarak, İslam ülkelerinin başta olmak üzere uluslar arası kamuoyunun acilen Bangladeş hükümeti nezdinde girişimlerini artırarak yaşanan hukuksuzlukların giderilmesi için harekete geçmesi gerekiyor. Yoksa bugüne kadar ciddi felaketlerle boğuşan Bangladeş’in gelecek yılları insanlık için utanç verici sonuçlar doğurabilecek yeni çatışmalarla geçebilir.

BU YAZI CİHANGİR İŞBİLİR TARAFINDAN TİMETÜRK İÇİN KALEME ALINMIŞTIR
(CİHANGİR İŞBİLİR / İDSB Genel Koordinatörü - [email protected] @cihangirisbilir )

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.