Bir oyun ve tutkulu bir oyalanma

Bir oyun ve tutkulu bir oyalanma

Geniş bir meydanın ta orta yerinde, tayin edilen vakti hoyratça ve bir o kadar da müsrif duygularla harcayıp duruyoruz.

Geniş bir meydanın ta orta yerinde, tayin edilen vakti hoyratça ve bir o kadar da müsrif duygularla harcayıp duruyoruz. Ne adım adım yaklaştığımız mukadder saattir düşündüğümüz, ne de gaflet içinde yitirdiğimiz ömür… Kuralları, adil bir Hâkim tarafından boşluk kabul etmeyen, dakik ve ince bir planlamayla çizilen bir oyunun oyuncularıyız hepimiz. Dünya üzerinde yaşadığımız bu hayat; ‘… Bir oyun ve bir oyalanmadan başkası değildir…’[1] Bu gerçek, iliklerimize kadar nüfuz etmeliydi. Damarlarımızda akan kanı dondurmalı, kalbimizi bir mengene gibi sıkmalı, gözlerimiz yuvasından fırlamalıydı. Ya da en azından oyun değil, ciddi; tali değil, asıl; fani değil, baki; ölümlü değil, ebedi bir hayata duyduğumuz özlem ta hücrelerimize kadar dantel dantel dokunmalıydı.

‘… Bir oyun ve tutkulu bir oyalanmadan…’[2] İbaret bir hayatı, gerçek bir hayata; dünya yurdunu Ahiret yurduna; faniyi baki olana tercih etmenin bilinçsizliğini gösteriyoruz çoğu kez. Süfli arzularımız yüzünden ulvi olan şeylere karşı körelen gözlerimizle düşe–kalka yol almaya çalışmanın sıkıntısıdır yaşadığımız. Sırtımıza yüklediğimiz boş, anlamsız, fani yüklerin ağırlığı altında iki büklüm olan belimizle başımız hep önde, gözlerimiz hep toprağa dikili!.. Kaldırıp da yüzümüzü ‘Bir’ ve ‘Tek’ olana çevirememenin gafleti kuşatmış her yanımızı...

Fıtrattan uzaklaşmadığımızı, ‘Dosdoğru’ yolda tökezlemeden yürüdüğümüzü kim iddia edebilir? Ya da bizim için seçip beğenilen bir dini katıksız yaşadığımızı?.. Kim iddia edebilir, sonsuz bir yaşamda mutluluğumuza vesile olacak amellerde bulunduğumuzu? Mahsulünün öte tarafta toplanacağını kesin bir bilgiyle bildiğimiz dünya tarlasına ne ektiğimizden haberdar mıyız? Zakkum, diken, ısırgan otu gibi zararlı bitkilerin tohumlarını mı serptik amel tarlamıza; yoksa hoş kokulu, insanların faydalanıp gönlüne sevinç düşüren ürünler mi?.. Göğsünü gere gere mahsulünün kurtuluşuna vesile olacak kadar verimli olacağını iddia edebilecek kaç kişi var aramızda?..

Evet, bir oyun ve tutkulu bir oyalanmadır bu! Bunda hâşâ yalan yok, aldatma yok, mübalağa hiç yok. Şaşmaz bir gerçeğin ta kendisidir bu! Kısacık bir ömrü; “… Bir süs, kendi aramızda övünme, mal ve çocuklarda bir çoğalma tutkusuna”[3] dönüştürmenin hırsından kurtulamamanın yanlışlıyla yaşayıp gidiyoruz. Harisliğimizi biraz yenebilsek, her şeye sahip olma sevgisini kalbimizden söküp atabilsek, doymaz iştahımıza söz geçirebilsek, gözlerimizi bürüyen hırs perdelerini biraz aralayabilsek… İşte o zaman “… Ahirette ise şiddetli bir azap; Allah’tan bir mağfiret ve bir hoşnutluk (rıza) vardır. Dünya hayatı, aldanış olan bir metadan başka bir şey değildir”[4] gerçeğini idrak edecek kalplerimiz.

Doğduğundan itibaren kendisi için tayin edilen bir vakit olduğunu bildiği halde, insanın böylesine dünya sevgisi ve bağlılığıyla dolu olması ne kadar da acıdır!.. Oysa herkesin kıyametinin kendi ölümü olduğunu sadık dillerden defalarca duyduk. Tüm hayatımız boyunca doymaz bir arzuyla imarına çalıştığımız dünyamız bir anda yok olup gidecek ölüm anı geldiğinde. Kendimizden daha çok sevdiğimiz şeyler, en çok ihtiyaç duyduğumuz anda bizi bir anda yapayalnız bırakacak. Kendimizden fedakârlık yaparak biriktirmeye çalıştığımız mallar, yetiştirmeye çalıştığımız ve kendileriyle övündüğümüz evlatlar yabancı olacaklar bize. Hatta ‘Terazi’yi dengede tutmaya çalışırken, bir düşman gibi karşı kefeye asılıp indirmeye çalışacak belki de… Dünyada iken uğrunda ‘Dosdoğru yol’dan saptığımız, cismimize bakmaksızın Âlemlerin Rabbi’nin gösterdiği yolun aksi yönde yürümeye cüret ettiğimiz şeyler, aleyhimize beliğ bir hatip gibi şahidlik edecek belki de… Belki de ‘Cehennemin alevlendirildiği’ o korkunç günde hor ve hakir bir şekilde ‘Bölük bölük cehenneme sürüklenen’ o bedbaht grubun içinde en büyük acıyı çekenlerden biri olmamızın temel sebebi olacaklar.

‘Ah keşke toprak olsaydım!’ temennisi yüreklerimizi kavurmadan, yeniden dünyaya dönüp amellerimizi güzelleştirme gibi sonuçsuz bir teklifle Rabbimize müracaat etmeden, ‘keşke’lerin girdabına düşmeden önce Yüce Kitab’ın çizdiği aydınlık yola kesin bir dönüşle dönmeliyiz. Nefis ve şeytanın aldatıcı bir sihir gibi gözlerimize ‘güzel’ diye takdim ettiği şeylerin çirkinliğini görebilme basiretini yakalamalıyız. Rabbimizin yoluna döşenen zorluk ve sıkıntıların tatlı hazzını bütün hücrelerimizde hissetmeliyiz. Dünyayı ardımıza, Ahireti önümüze almalıyız. Zira ‘… Bugün amel var hesap yok; yarın ise hesap var, amel yoktur.”[5]

Evet, dünya hayatını ‘Bir oyun ve tutkulu bir oyalanma’ halinden çıkarma gayreti, ‘o güne’ sağlam ve ümitvar adımlarla yürümemizi sağlayacaktır. Bu koca oyun alanının, cennet gibi görünse de, sonsuz hayata kıyasla zindandan daha zor ve meşakkatli olduğunu hissedebilmektir belki de kurtuluşa vesile olacak şey. ‘Bir sivrisineğin kanadından daha değersiz’ olan bir şeyin sevgisi, kalbimizi işgal ve meşgul etmemeli… Ebediyete namzet iken, ‘kaybedenlerden’ olmamak için ayaklarımız faniye takılıp tökezlememeli… Muvakkat, kısa, Ahirete nispetle ‘Bir gün veya bir günden daha az’[6] olan bir ömrün nihai hedefi, ‘o gün’e sağlam bir hazırlık yapıp Rahman’ın huzuruna ak bir yüzle çıkmak değil midir? Eğer O’nun ipine sımsıkı sarılır, kulpuna tutunur, O’nun boyasıyla boyanırsak… Eğer alınlarımızı günah kirinden koruyup secde izleriyle mühürlersek… Eğer libasımızı takvadan dokuyup heybemizi Rahman’ı razı edecek azıkla doldurursak… Eğer Efendiler Efendisi Aleyhisselatu vesselam’ın izi sıra yürüyüp bu dünyadan bir yolcu gibi geçip gidersek… İşte o zaman Rabbimizin “Ey mutmain (tatmin bulmuş) nefis, Rabbine, hoşnut edici ve hoşnut edilmiş olarak dön. Artık kullarımın arasına gir. Cennetime gir!”[7] Hitabına mazhar olan salihlerden olma bahtiyarlığına erişeceğiz. Bu hitaba mazhar olmak her şeye bedel değil mi?!.

İnzar Dergisi

İslam Kuran Haberleri

[1] En’am Suresi: 32

[2] Muhammed Suresi: 36

[3] Hadid Suresi 20. ayetten iktibas

[4] Hadid Suresi: 20

[5] Hz. Ali

[6] Bakara Suresi: 259

[7] Fecr Suresi: 27–30
 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.