Bulaç: Altan Tan gibileri harcamayalım; Allah'tan korkalım

Bulaç: Altan Tan gibileri harcamayalım; Allah'tan korkalım

Zaman yazarı Ali Bulaç, Öcalan ile görüşen BDP'li milletvekillerinin itibarsızlaştırılması için sistemli bir çaba başlatıldığını söyledi

Zaman yazarı Ali Bulaç, "Abdullah Öcalan ile görüşen BDP'li milletvekillerinin itibarsızlaştırılması ve sorunun siyasi ayağında duran BDP’lilerin karalanması yolunda sistemli bir çaba başlatıldığını" yazdı. "Özellikle Altan Tan’a karşı insaf, iz’an sınırlarını aşan bir kampanyası söz konusu" diyen Bulaç, "Kanın durması için Altan Tan gibi insanları -görüşlerini ne kadar paylaşmasanız da- harcamayalım. Bu ülkenin acılı insanlarına merhamet edelim, Allah’tan korkalım" dedi.  
Ali Bulaç'ın Zaman'da "Kim sızdırdı, cinler mi?" başlığıyla yayımlanan (28 Şubat 2013) yazısı şöyle: 
MİT görevlilerinin nezaretinde BDP’li 3 milletvekilinin (Pervin Buldan, Altan Tan ve S. Süreyya Önder) İmralı’ya gitmesi, kamuoyunda tabii olarak geniş yankı buldu.
Abdullah Öcalan’ın yazıp MİT görevlisine teslim ettiği mektup ve görüşmede konuşulanlar açıklanmış değil. Ancak tabii ki bazı bilgilere sahip olabiliyoruz. Söz konusu bilgileri üç yoldan elde etmek mümkün: a) Görüşmeye katılan milletvekillerinin bilgi vermesi. b) Görüşmeye katılıp masa gerisinde usulce konuşulanları dinleyen MİT görevlisinin bilgi sızdırması. c) Süleyman aleyhisselam gibi insan-üstü varlıkları istihdam etme gücüne ve melekesine sahip olanların cinleri kullanıp bilgi alması. Bunların hangisi?
Geçen hafta (23 Şubat) sorumluluk sahibi herkesin sürece destek vermesi gerektiğini yazdım. Son İmralı görüşmesine katılan 3 BDP’li ismin Abdullah Öcalan tarafından seçilmesi ve Sayın Başbakan tarafından da onaylanması büyük bir şanstır. Söz konusu yazıda her üç ismin birer sembol olduğunu anlatmaya çalıştım. Barışa katkı sağlayacak şeyler yazmayacaksak susmanın daha hayırlı olduğunu belirttim. Görüşmeler, müzakereler, varılacak mutabakat noktalarının önemli bir kısmı hoşumuza gitmeyebilir. Kişisel olarak hoşuma gitmeyeceğini zannettiğim bazı noktalar var. Fakat fıkıh usulünde önemli bir kaideyi takip etmemizden başka çıkar yol yok. “Def’i mazarrat, celb-i menafiden evladır.” Zararın öncelikle giderilmesi faydanın sağlanmasından önemlidir, önceliklidir. İyi bir mutabakat noktasının çıkması mühimdir (önemli), ama akan kanın durması ehemdir (daha önemlidir, önceliklidir).
Şunu kendimize soralım: Kıyamete kadar kan akmaya devam mı etsin? Bu ülkenin Genelkurmay başkanları bile “silahla bu sorun bitmez” demişlerdir. Anadolu’nun garip gureba, yoksul çocukları, annelerin evlatları kör ve kirli bir savaşa kurban olup gidiyor. 40 bin insanımızı kaybettik, daha bir o kadar da mı gitsin? Suriye ve Irak’ta insanlar birbirini öldürüyor. Hayatını kaybedenler on binlerle, yüz binlerle ifade ediliyor. Bu mu Müslümanların sorunlarını çözme yöntemi? Şiddet, terör, intihar saldırıları muhafazakâr dindarları da militarist, devletçi, milliyetçi, şiddet yanlısı yaptı. Ölenler ve öldürenler üzerine oturtulmuş bir politika bölgeyi kaostan, fitne ve katliamlardan kurtarabilir mi? Vicdanımızı, aklımızı mı kaybettik?
Bunları niye yazıyorum? Görüşmeye katılanların itibarsızlaştırılması, sorunun siyasi ayağında duran BDP’lilerin karalanması yolunda sistemli bir çaba başlatıldı. Özellikle Altan Tan’a karşı insaf, iz’an sınırlarını aşan bir karalama ve itibarsızlaştırma kampanyası söz konusu. Bir TV kanalının genel yayın yönetmenine göre, sözde Abdullah Öcalan, Altan Tan’ı görür görmez “Baban iyi bir insandı, sen niye böyle değilsin?” diye fırça atmış. Tan böyle bir şeyin katiyen vuku bulmadığını söyleyip görüşmeyi başından sonuna kadar takip eden MİT Müsteşar Yardımcısı’nın tanıklığına başvuruyor ve tutanakların -hiç değilse böyle bir konuşma vuku bulmuşsa- kamuoyuna açıklanması için MİT’e resmen başvurduğunu söylüyor.
MİT açıklama yapmalı. Bu bilgiler doğruysa doğrudur. Yanlışsa Sayın Genel Yayın Yönetmeni ya MİT’ten bilgiler alıyor ve yanıltılıyor veya MİT’in bir dahli yok, ama cinler beyefendiye bilgiler aktarıyor. Tabii İslam inancı bakımından cinlerin bilgilerine tam olarak güvenilmez, çünkü istihbaratçılar görevleri, şeytanî cinler de tabiatları icabı dezenformasyona başvururlar, “kulak hırsızlığı yaparlar”, yalan yanlış malumatı bilgi diye dostlarına (halil) aktarırlar. Bu dezenformasyonda “iyi niyet” gözükmüyor.
1991’de Altan Tan, bugün başbakan olan Sayın. R. Tayyip Erdoğan’la tam da bu Kürt meselesi dolayısıyla giriştiği bir tartışmada şöyle demişti: “Sayın Erdoğan, bir gün gelir bizim gibi birine bu sorunun çözümünde ihtiyacınız olur.” O dediği gün bugündür. Kanın durması için Altan Tan gibi insanları -görüşlerini ne kadar paylaşmasanız da- harcamayalım. Bu ülkenin acılı insanlarına merhamet edelim, Allah’tan korkalım. 
 
 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.