Çocuklar, Her Gün Yapacağınız 10 Görev

Çocuklar, Her Gün Yapacağınız 10 Görev

Aslında bu 10 maddelik görevin hepsi birer farzdır.

Sevgili çocuklar! Her gün siz bir görev yapsanız ve bunun karşılığında size bir hediye verilse razı olur musunuz?

"Evet" dediğinizi duyar gibi oluyorum.

İşte sabahtan akşama kadar şu on maddelik görevi yapmak bizim için en öncelikli görevlerdendir.

"Peki nedir o?" diye soracak olursanız alt alta sıraladığımız 10 maddeyi hemen not edin.

-Yataktan kalkınca, Allah`ı anın, O`na hamd ve şükür edin. Tur Suresi`nde mealen buyuruldu ki:

"Kalkacağın zaman da Rabbine hamd ile tesbih ve tenzih et!"

-Ayıp yerlerinizi örtün. Yani örtünmesi gereken yerlerinizi örtün.

-Banyo yapın. Namaz için, abdest alın.

-Allah`a tevekkül edin.

-Namaz vakitleri gelince, namazı tam olarak kılın. Nisa Suresi`nde mealen buyruldu ki, "Namazınızı tam olarak ve dosdoğru kılın. Çünkü, namaz, müminler üzerine vakitleri belli olarak farz kılınmıştır."

-Rızık hususunda Allah`a güvenin. Hud Suresi`nde mealen buyruldu ki, "Yerde yürüyen canlıların  hiçbiri hariç, olmamak üzere hepsinin rızıkları Allah`ın üzerindedir."

-Cenab-ı Hak`kın taksimine razı olun ve kanaat edin.

-Allah`ın emirlerine, hükmüne sabır ve rıza gösterin.

-Allah`ın verdiği nimetlerine karşı daima şükredin.

-Helal kazanıp helal yeyin. A`raf Suresi`nde mealen buyruldu ki, "Size rızık olarak verdiklerimizin en temizlerinden, en güzelinden yiyiniz!"

Evet çocuklar bu 10 maddelik görevi yerine getirirseniz, karşılığında ne alacağınızı tahmin edebilirsiniz.

(Düşünce dünyası)

Davayı kazanmak için



Şöyle düşünelim: hepimiz ölecek değil miyiz?

Bu dünya geçici değil mi?

Her birimiz sonsuz bir hayata doğru gitmeyecek miyiz?

Pek az olan ömür sermayemizle pek çok vazifelerle yükümlü değil miyiz?

Evet, evet, evet..

İşte bu gerçekler içindir ki en az şu geçici dünya hayatımızı düşündüğümüz gibi ebedi yani sonsuz hayatımızı da düşünmek zorundayız.

Çünkü insanın önünde dünya genişliğinde bahçe ve köşklerle süslüm ebedi bir  mülkü kazanıp kaybetme meselesi var. Bu kazanç veya kaybın yerini ne tutabilir?

Bu davayı kazanmanın ilk şartı dillerimizden akseden, "Kelime-i Şehadet"i kalbimize yerleştirmektir.

Evet, "La ilale illallah, Muhammedürresulullah" hakikatini hücre hücre kalbe yerleştirmektir.

Kalbe kök salan bu hakikat koruna bildiği müddetçe insan bu davayı kazanabilir. Ne dersiniz çocuklar?

(Bir Kıssa Bin Hisse)

Bir çocuk için valiyi azletti



Hz. Ömer (r.a.) mü`minlerin halifesi... Bütün gayesi İslamın adaletini yeryüzünde tanıtmak  ve yaşatmaktı.

Hz. Ömer, bir valisini tayin etmişti. Vali evraklarını almak üzere Halife Hz. Ömer`in huzuruna gelmişti. Vali adayı, tam halifenin yanından ayrılacağı sırada bir çocuk çıka gelir. Doğruca halifenin kucağına varıp oturur.

Halife Hz. Ömer, çocuğu sever,okşar ve öper.

Vali adayı, halifenin yanındaki adamları bırakıp  da çocukla ilgilenmesini pek doğru bulmuyor  olacak ki, şöyle der:

"Ya Emirel mü`minin! Siz çocukları sever öper misiniz? Benim tam 9 tane çocuğum var... Hiçbirini bugüne kadar kucağıma alıp sevmedim."

Bunun üzerine Halife Hz. Ömer hemen, "Ver bakayım şu elindeki valilik evrakını" der. Evrakı alıp hemen oracıkta yırtar ve:

"Seni valilikten azlediyorum. Kendi öz evladına merhamet edip acımayan, halkımıza hiç mi hiç  merhamet edemez" der ve adamı huzurundan kovar.

Peygamberimizin okulundan yetişen İslamın adalet güneşi Hz. Ömer (r.a.)`in elbette ki ölçüsü merhamet ve şefkat olacaktı. Allah ondan razı olsun!

Tacını Terk Eden Sultan, İbrahim Ethem



Sevgili çocuklar, bu gün İbrahim Ethem Hazretleri`nin vefat yıldönümü (779). Allah dostlarından olan bu büyük zat, tacını ve tahtını terk etmeden evvel  Belh hükümdarı ve yeryüzünün en zengini idi.

30 paşa sarayına girip çıkardı, karakter olarak da hayli sert bir yapıya sahipti.

Bir gece sarayında atlastan yapılmış yatak, yastık ve yorgan örtüleri arasında muhteşem yatağında uyuyordu. Sarayın tavanından gelen bir gürültüyle birden tatlı uykusundan uyandı. Dinledi, tavandan tıkır tıkır sesler geliyordu. Sanki damda biri vardı ve yürüyor gibiydi. Hiddetle kalktı yatağından ve seslendi!
- Hey, kim var orada?
Bir ses geldi ve;
- Ben varım! dedi.
- Sen de kimsin, benim sarayımın tavanında ne arıyorsun? diye sordu.
- Devemi kaybettim de onu arıyorum.
Garip birisiydi konuşan.
İbrahim Ethem Hazretlerinin kan beynine sıçradı, şiddetle bağırarak azarladı, tersledi o kişiyi.
- Sen deli misin, budala mısın, be adam? dedi. Haydi defol oradan, sarayın tavanında deve mi aranır?
Yukarıdaki ses alaylı alaylı karşılık vererek;
- Ya siz hükümdar hazretleri, siz akıllı mısınız? Söylesene bakayım bana, o atlas yataklarda Allah aranır mı hiç? Orada Allah bulunur mu? dedi.
İbrahim Ethem Hazretleri bundan büyük bir ders almıştı, işin hikmetini anlamıştı.
Ertesi gün ceylan avına gider. Bir ceylanı avlamak üzere peşine düşer. Fakat bir müddet koşturduktan sonra derinden bir ses, "Sen bu dünyaya av için mi geldin?" diye seslenir. Pek önemsemez.

Av peşinde koşmaya devam eder. Bu sefer ses daha yakından gelir, "Uyan uyan, uyandırılmadan evvel uyan, sen bu dünyaya av için mi geldin?" der. Biraz irkilir ama avın heyecanından devam eder, çünkü ceylana çok yaklaşmıştır. Fakat titretircesine sesi şiddetli bir şekilde yine duyar; "Ey İbrahim uyan uyan, uyandırılmadan evvel uyan. Sen bu dünyaya av için mi geldin?" Avın peşini bırakır, bütün debdebeli hayatını da bırakır, yolda gördüğü çobana da padişahlık kaftanını ve tacını giydirir, çeker gider. Saraya bir daha dönmez, sade bir hayat içinde ibadet ve taat ile meşgul olur.

(Bu gün ne dua edelim)



Ey Allah`ım:

Bütün yaratıkların en hayırlısı olan Habibin Muhammed`e sürekli ve kesilmeksizin salat ve selam eyle!

O, korku ve dehşet verici her durum karşısında şefaat umulan Habibullah`tır. Allah`ım, bir canlı soluğunu alıp verdikça o seçkin Mustafa`ya her gün ve her an salat eyle!

(Hoca Nasreddin`in biri bir gün)

Çorba parası



Bir gün Nasreddin Hoca, yolculuk sırasında dinlenmek için bir hana girmiş ve bir tas sıcak çorba içmiş.

Çorbasını kaşıkladıktan sonra, tabağını alıp dışarıya çıkmış.

Han sahibi:

"Hocam,, tabağı nereye götürüyorsun?" diye sormuş.

Nasreddin Hoca, hemen,

"Borçlu kalmayayım diye tabağı satıp çorbanın parasını ödeyeceğim" demiş.

(Masal)



"Kütüphanelerde, kitabevlerinde heyecanla çocukları bekleyen güzel kitaplar anısına"

Besmeleyle başlayalım.

Şeytanı taşlayalım

Bilgimizi çoğaltalım.

Gönüllere taht kuralım.

Herkes hazırsa masalımıza başlayalım.

Günlerden bir gün; kütüphanedeki kitaplar, bir masala konuk olmak istemişler. Hep bir ağızdan; "lütfen, bu masal bizim masalımız olsun" demişler. Masalcı abla, "Neden olmasın?" diye cevap vermiş. " Misafirlere hele hele böyle değerli misafirlere kapımız her zaman açıktır. Oturun, ayakta  kalmayın! Rahatınıza bakın, bu masal sizin." diye sözlerine eklemiş.

Kitaplar, kendilerine gösterilen yerlere sessizce oturmuşlar. Hepsinin çok üzgün ve durgun bir halleri varmış. Masalın yazarı, hepsinin ayrı ayrı halini sormak istemiş. "Değerli dostlar; hepiniz hoş geldiniz, şeref verdiniz!" diyerek söze başlamış. Kitaplar da titrek sesleriyle zoraki "hoş bulduk" diyebilmişler. Boynu bükülmüş çocuklar gibiymiş yüzleri. Dokunsalar ağlayacaklar..

Onları bu kadar üzen şey neymiş acaba?

Üzülmesin kitaplar ve çocuklar.

Kitapsız, boş geçmesin hayatlar.

Efendim, dönelim bakalım misafir kitaplara. Ben diyeyim üç saat, siz deyin beş saat hiç konuşmamışlar, konuşamamışlar. Hiç ikram almamışlar. Konuşmak isteyenlerin sözleri boğazında düğümlenmiş, sayfalarından yaşlar gelmiş. Sözcükler hüzün yüklenmiş.

Masal bu ya, başlamış bir kere.

Sözümüz ulaşsın gül yüreklere.

Saatler sonra eski bir kitap, kendinde konuşacak gücü bulmuş olmalı ki başlamış söze:

-Efendim günlerdir kütüphanede çocukların yolunu gözlüyoruz. Ne gelen var ne giden? Daraldık, bunaldık iyice.

Diğer bir kitap, arkadaşından cesaret alarak:

-Bize çocuk eli değmeyeli aylar oldu. Büyükleri hiçe saydığımız yok. Lakin çocukların gözü bizi okşamayacak, onların hayatlarında yer almayacaksak ne kıymetimiz var? Hem kitapsız nasıl büyür çocuklar?

Diğer kitaplar da sırayla söz almışlar.

- Çocukları üzecek bir şey mi yaptık acaba?

- Sanmıyorum.

-Öyleyse neden bizden bu kadar uzak kaldı çocuklar?

- Bizden daha değerli dostlar mı edindiler? Vakitleri mi azaldı?

- Hani kitap hayattı? Hani kitap en değerli arkadaştı?

- Hiçbir şey anlamıyorum. Anladığım tek şey, durum hiç iyi görünmüyor. Bu çocuklar kendilerini okumadan nasıl yetiştirip, geliştirecekler? Hayatın anlamını nasıl öğrenecekler?

- Çocukların televizyon ve internete daha çok vakit ayırdıklarını duyuyoruz. Sanırım çocuklardan ayrı kalmamızda bu ikisinin çok önemli etkisi var.

- Bu konuda çaba gösterenleri yürekten kutluyoruz fakat ailelerin ve öğretmenlerin de bu konuda çabalarını yetersiz görüyorum. Nerede o kitap kurtları? Nerede kitap okuma yarışmaları? Nerede o güzel dostluklar?

- İnternet kafeler tıka basa doluyken, bizim kütüphaneye kimseler uğramıyor!

- Gelip giden birkaç büyük de olmasa hiç işe yaramadığımızı düşüneceğiz!

- Hep birlikte düşünüp çocukları kütüphanelere, kitaplara yeniden kazandırmamız lazım! Bu konuda öğretmenlerin ve ailelerin desteğine de ihtiyacımız var.

Kitapların konuşmaları saatlerce sürmüş. Masal yazarı, hepsini ayrı ayrı dinlemiş. "İyi ki bu masalda misafirim oldunuz" demiş ve eklemiş:

"Hepinizi çok iyi anlıyorum. Bizim bütün derdimiz de bu zaten. Çocukların en güzel şekilde yetişmesi, kitaplarla dostluğunu sürdürmesi gerçekten çok önemli ve gerekli. Bu konuda elimizden geleni yapmaya hazırız. Siz güzel kitaplar; gerçek bir kılavuzsunuz, en güzel yoldaş, en değerli arkadaşsınız!"

Misafir kitaplar, bir masalda ağırlanmanın mutluluğunu yaşamışlar. Bu masal, burada bitmemiş. Çünkü bütün masallar, mutlu bir sonla bitermiş. Ne zaman ki kütüphaneler çocuklarla dolar, o zaman mutlulukla sonlanırmış bu masal. O zaman gökten sayısız elmalar ve daha ne güzel şeyler düşermiş; kitap dostu, güzel çocuklara...

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.