Duygularımız davranışlarımızın kontrol zabıtası mı?

Duygularımız davranışlarımızın kontrol zabıtası mı?

Mutluluklar okyanusta yelken açmış gemiye benzer; sahile kazasız belasız ulaşırsa mutluluk kemale ermiş olur, azgın dalgalarda rotadan çıkmış gemideki canavar mutluluk olur.

Mutluluklar okyanusta yelken açmış gemiye benzer; sahile kazasız belasız ulaşırsa mutluluk kemale ermiş olur, azgın dalgalarda rotadan çıkmış gemideki canavar mutluluk olur.

Atalarımız yeni bir bölgeyi keşfetmek istediklerinde, zihin kırmızı alarma geçecektir. “Dikkat et! Dikkatli ol!” O sahil plajında köpek balığı olabilir, gittiğin ormanlıkta kurt aslan olabilir. Böylelikle yeni bir şey yapmaya kalktığımızda, zihnimiz bizi uyarmaya başlar. “Başarısız olabilirsin, hata yapabilirsin, reddedilebilirsin.” Bizi olumsuz düşüncelerle rahatsız edici görüntüler veya kötü anılarla, huzursuz edici görüntüler, duygu ve bedensel hislerle uyarır ve bizler, bu uyarıların hayatımızı gerçekten istediğimiz doğrultuda yürütmemize engel olmasına sıklıkla izin veririz.

Kıyıya yelken açıp mutluluğu tatmak yerine, denizde sürükleniriz. Bazı kimseler buna “Rahatlık bölgesinde kalmak” der. Ama bu iyi bir isimlendirme değildir. Çünkü rahatlık alanı kesinlikle rahat değildir. Buna kimileri de “ızdırap bölgesi veya hayatı ıskalama bölgesi” der. Kimi zaman iyi bilmek gerekir ki, hayatımızda her türlü anlamlı değişiklikler yapmaya başladığımızda mutsuzluk canavarları kendini gösterecek, bizi planlarımızı yapmaktan vazgeçirmeye çalışacaklardır.

Bu gibi düşüncelerle ilerlemeden önce, birkaç saniyemizi verip hayatımızda yapmak istediğimiz değişiklikleri düşünelim. Kendimize şunları soralım;

1.Acı veren duygu ve düşünceler bir engel teşkil etmez ise farklı neler yapardım?
2.Zamanım ve enerjim can sıkıcı duygularla ziyan olmazsa, hangi proje ve aktivitelere başlardım?
3.Eğer korku artık bir sorun olmazsa, neler yapardım?
4.Başarısızlık düşüncesi cesaretimi kırmazsa, hangi girişimlerde bulunurdum?

Bu dört soruyu düşündüğümüzde, aklımıza hangi can sıkıcı düşünce ve görüntüler geliyor? Düşünen benliğimiz bize “umutsuz vaka veya bu çok zor!” mu diyor? Bu değişiklikleri gerçekleştiremeyeceğimizi, çünkü çok zayıf, yetersiz, depresif, kaygılı, aptal, sevilemez olduğumuzu mu söylüyor?

Canımızı sıkan bu düşünce görüntülerinin bir listesini çıkaralım ve bunu yaptıktan sonra her gün beş dakikamızı ayırıp, bunlardan ayrışmaya çalışalım. (Ve zihnimiz bu alıştırmaları yapmamak için mazeretler ürettiğinde, ona teşekkür etmeyi unutmayalım!) Daha önce de birkaç kez belirttiğim gibi, başarının anahtarı alıştırma yapmaktır. Bu düşünceyi gerçekten olduğu şekliyle kelime resimlerden fazlası olmadığını ne kadar iyi görürsek, hayatımıza etkileri o kadar azalacaktır.

Bilim insanları, duyguların gerçekte ne oldukları hususunda bir fikir birliğine varmakta zorlanıyorlar ama uzmanların çoğu üç hususta mutabık kalıyor:

1.Duygular beynin, orta beyin olarak bilinen ortadaki katmanından kaynaklanıyor.
2.Her duygunun kökeninde, vücuttaki bir dizi karmaşık fiziksel değişiklikler yatıyor.
3.Bu fiziksel değişiklikler bizi harekete geçmeye hazırlıyor.

Vücuttaki fiziksel değişiklikler, kalp atış hızındaki, tansiyondaki, kas gerilimindeki, kan dolaşımındaki ve hormon seviyelerindeki değişimleri ve sinir sisteminin farklı parçalarının etkinleşmesini içine alabilir. Biz bu değişikliklerin farkına bedensel duyumlar yoluyla varıyoruz; midemize kramp girmesi, gözlerimizin yaşarması veya ellerimizin terlemesi gibi.

Duygular bizim farklı şekillerde davranmamıza etkide bulunuyor. Örneğin, güçlü bir duygunun etkisi altındayken sesimizi, yüz ifademizi, vücudumuzun duruşunu ve davranışlarımızı çoğunlukla değiştiriyoruz. Belli bir duyguyu yaşarken belirli şekillerde davranma ihtimalimize ‘davranış eğilimi’ denir. Buradaki anahtar kelimeye dikkat, ‘Eğilim’! Eğilim, bir şeyi yapmaya meylimiz olduğu anlamına gelir ya da birine kızmışsak ona bağırma eğilimimiz olabilir. Ama bu konuda sakince konuşmak daha mantıklı meyil olur.

Kaygının yaşanma şekli (her duyguda olduğu gibi) kişiden kişiye değişir.

1.Tansiyonun artması, kalp ritminin hızlanması, terlemenin artması, bacaklara kan akışının artması veya soluk alıp vermenin hızlanması gibi fiziksel değişiklikler.
2.Göğüste sıkışma, kalp çarpıntısı, midede çalkalanma, bacak ve el titremesi ya da avuç içlerinin terlemesi gibi bedensel duyumlar.
3.Kaçıp gitmek veya yapmakta olduğumuz işi bırakmak gibi dürtüler.
4.Kıpırdanmaya, hızlı konuşmaya veya volta atma gibi davranış eğilimleri (insanlar çoğunlukla bu davranış eğilimlerini dürtü şeklinde hisseder bu da kıpırdama dürtüsü vb.)

Duygular; düşünceler, anılar ve görüntülerle yakından ilişkilidir. Örneğin korku hissederken, aklımıza neyin ters gidebileceğine dair düşünceler, korktuğumuz diğer zamanlardan anılarımızı veya geçirdiğimiz ufak tefek büyük kazaların da zihinsel görüntüleri gelebilir. Düşünce süreçlerinin belli bir türü duygularımızla öylesine yakından ilişkilidir ki bazı uzmanlar bunun duyguların ana bileşenlerinden biri olduğunu düşünmektedir. Bu süreçler yaşantımıza ‘anlam verme’ süreçleridir. Örneğin, üzüntü ile birlikte kayıp hissinin, korku ile beraber bir tehlike hissinin olması gibi…

DUYGUALRIMIZ DAVRANIŞLARIMIZIN TRAFİK POLİSİ Mİ?

Bu soruya çeşitli cevaplar verilebilir, olumlu – olumsuz… Ama duygularımız genel ekseriyetle davranışlarımızı kontrol etmiyor. Örneğin, kendimizi öfkeli hissedebiliriz ama sakince davranırız. Bağırmaya, surat asmaya, yumruklarımızı sıkmaya veya sertçe çıkışmaya eğilimli olabiliriz ama bu şekilde davranmak zorunda değiliz. Eğer istersek yavaş ve sakince konuşabiliriz.

Çok yoğun duygular hissettiğimiz zaman bile ifadesizliğimizi korumaya çalışırız. Doğada dolaşıyoruz, boz bir ayıyla karşılaştık belli bir yoğunlukta korku hissederiz ve hiç şüphesiz içimizdeki ses arkamıza dönüp bakmadan kaçmamızın dürtüsünü hissettirecektir. Ama hayatta kalmayı düşünüyorsak arkamıza dönüp bakmadan kaçmak ölümcül olabilir. Biz kaçmaya başladığımız andan itibaren ayı bizi kovalamaya başlayacaktır. Biz kaçmaya karar verdiğimiz an ayının kovalama içgüdüsünü uyandırmış oluruz. Bizi kovalamaya başlayacak dakikalar içinde yakalayacak, sonra ayının yemi olduğumuzu anladığımızda iş işten geçmiş olacak. Gösterilecek en iyi tepkiye ilişkin ani harekette bulunmadan veya yüksek ses çıkarmadan yavaş yavaş geri gitmenin ve ayıya asla sırtımızı dönmemenin iyi bir fikir olduğu konusunda uzman görüşü vardır.

Vurgulamak istediğimiz duygular üzerinde fazla kontrolümüz olmasa da davranışlarımızı doğrudan kontrol edebiliriz. Bunu idrak etmenin daha sonra hayatımızda önemli değişiklikler yapmanın söz konusu olduğunda, kontrol edebildiklerimize odaklanmak çok daha faydalı olacaktır. Bilinçli olarak hareket ettiğimizde davranışlarımızı büyük çoğunlukla kontrol edebiliriz.

DUYGULARIMIZ HAVA TAHMİN RAPORU GİBİDİR

Duygularımız her zaman mevcutturlar. Ve sürekli değişkenlik gösterirler. ‘Ruh hali’ denildiğinde, belli bir zaman dilimindeki genel durumumuz kastedilir. ‘His’ ifadesi ile ayırt edici, tanınabilir özellikleriyle birlikte münferit bir duygu yaşantısı kastedilir. Duygularımızı hava durumu üzerinden tanımlarsak ‘kötü ruh hali’ kapalı bir havaya benzerken, öfke veya endişeli hissini de fırtınalı bir havaya benzetebiliriz.

Bazı insanlar duygularıyla çok sıkı temas halindeyken kimileri de çeşitli seviyelerde duygularından kopuktur. Benzer şekilde, bazı insanlar duyguları hakkında konuşmakta çok başarılı iken kimileri de bunu yapmakta çok zorlanırlar. ‘İyi hissediyorum, kötü hissediyorum’ gibi basit ifadelerle sınırlı kalırlar. Birisini hisleri olmadığından bahsetsek de aslında böyle bir şey mümkün değildir.

Selam ve dua ile…

Mehmet Akif İkbal

Kaynak:Haber Kaynağı

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Önceki ve Sonraki Haberler