Genelkurmay'ın sansürlediği fotoğrafın hikâyesi

Genelkurmay'ın sansürlediği fotoğrafın hikâyesi

Genelkurmay Başkanlığının web sayfasında yer alan Çanakkale Muharebesinden kesitler ve fotoğraflar bölümünde yer alan bir fotoğraf yanlı/ş bir şekilde okunuyor

Asım Öz'ün analizi :

Geçmiş mücadelesinin Çanakkale Savaşı üzerinden yoğun olarak konuşulduğunu ve devletin kanatları arasında kıyasıya bir rekabetin olduğunu biliyoruz. Efsaneler ve kahramanlık masalları üretmeye elverişli olan Çanakkale konusunda 2005 yılında üç yazı kaleme alan Cemil Koçak, 'Geçmiş Ayrıntıda Saklıdır' adlı kitabında Çanakkale Savaşı hakkındaki anı ve günlüklerin savaşın tam bir tablosunu anlamak bakımından yeterli olmadığını ifade ediyordu. Fakat bu tespit, anı ve günlüklerin tümüyle anlamsız ve işe yaramaz olduğu anlamına gelmez. Bazen anılar ve günlükler milliyetçi retorikten beslenen görsel tahrifatı sekteye uğratarak, var olan materyali doğru bir şekilde okumayı ve anlamlandırmayı mümkün kıldığı için daha önemli bir hâle gelir. Çünkü milliyetçi retorik en çok tarihe masal katan efsaneye muhtaçtır.

ÇANAKKALE'DEN FİLİSTİN CEPHESİNE

Sözü tarihsel bakımdan kırılmalara sebep olan bazı olayları anlamak açısından son derece önemli olan bir fotoğrafa getirmek istiyorum: Genelkurmay Başkanlığının web sayfasında yer alan Çanakkale Muharebesinden kesitler ve fotoğraflar bölümünde yer alan bir fotoğraf yanlı/ş bir şekilde okunuyor. Sitede yer alan fotoğrafın altında yer alan ifade şöyle: "Anafartalar Kumandanı Mustafa Kemal Paşa İstanbul'dan gelen bir yazarlar heyetine muharebe sahasını anlatırken". Oysa resimdekiler İstanbul'dan gelen yazarlar değil, İttihatçı propagandayı yaymaları istenen Arap dünyasından gelen din adamları ve aydınlar.

Bunu durup dururken kendim keşfetmedim tabii. Birkaç gündür okumak için yanımda taşıdığım bir anı kitabından öğrendim. Ayhan Aktar yayına hazırladığı Yüzbaşı Serkis Torosyan'ın Çanakkale'den Filistin Cephesine adlı anılarına yazdığı "Yüzbaşı Torosyan'ın Adı Yok!" adını taşıyan kapsamlı giriş yazısında bu fotoğrafa değiniyor. Bir başka yazıda bu trajik hatıratı ayrıntılı olarak değineceğim. Çünkü Kayseri'nin Everek (Develi) kazasında doğan Serkis Torosyan Çanakkale Savaşında gösterdiği üstün başarıdan dolayı Enver Paşa tarafından takdirname ve "Devlet-i Aliyye-i Osmâniyye Harp Madalyası" ile ödüllendirilmiş, rütbesi de üsteğmenlikten yüzbaşılığa yükseltilmiştir. Yüzbaşı Torosyan, daha sonra Makedonya, Romanya, Irak ve Filistin cephelerinde savaştı.

Harbiye Nazırı Enver Paşa'nın Osmanlı Ordusu'nda savaşan Ermeni subay ve askerî doktor ailelerinin tehcir edilmemesi konusundaki kesin emirlerine rağmen, Develi'nin İttihatçı Kaymakamı Salih Zeki Bey, Yüzbaşı Torosyan'ın ailesini Suriye çöllerine sürdü. 1917 yılında kız kardeşi Bayzar'ı Suriye'deki kamplarda bulan Torosyan, ailesini öldürenlerden intikam almak amacıyla 19 Eylül 1918 günü saf değiştirerek Arap isyanına katıldı. Anılardaki öznellik ve kurmaca nitelikleri akılda tutularak dikkatle okunduğunda Türkleştirme siyasetinin Osmanlı'yı yıkıma götüren en önemli faktör olduğu hemen fark edilecektir. Fakat şimdilik sadece bahsettiğim fotoğrafla ilgili konulara değineceğim.

Aktar'a göre söz konusu fotoğraf 21 Ekim 1915 tarihli. Çanakkale Cephesinde 19. Tümeni ( Halep Tümeni) Karargâhını ziyaret eden Arap din adamları ile aydınlardan oluşan heyete 19. Tümen Komutanı Kurmay Albay Mustafa Kemal Bey bilgi vermektedir. Aslen Filistinli olan heyet başkanı Şeyh Esad Eş-Şukayri (sağdan sarıklı üçüncü kişi),İttihatçılarla özellikle de Arap dünyasındaki Türkleştirme politikalarıyla öne çıkan ve Şekib Arslan tarafından eleştirilen Cemal Paşa'ya yakınlığı ile bilinmektedir. Eş-Şukayri ayrıca, Cemal Paşa'nın komutanı olduğu 4. Ordu'nun müftüsüdür.

Arap aydınlarından oluşan heyetin Çanakkale'ye getirilmesinin sebebi Arap kökenli askerlerin moralini düzeltmektir. İttihat ve Terakki yönetimindeki Osmanlı Genelkurmayı bu aydınlar aracılığıyla Suriye'de gelişen Arap milliyetçiliğiyle mücadele etmeyi de öncelemektedir. O yüzden gezi bütünüyle propaganda amaçlıdır. Suriye valisi olan Cemal Paşa'nın girişimleriyle Suriye'den, Filistin ve Lübnan'dan gelen isimlerden oluşan heyet Gelibolu'ya gönderilmiş 18-23 Ekim 1915 tarihleri arasında ziyaretini tamamlamıştır.

ÇANAKKALE SAVAŞLARI VE ARAP DÜNYASI

Heyete rehberlik eden kişi ise Arapçası mükemmel olan Uryanizade Ali Vahid Efendi'dir. Otuz kişiden oluşan heyette din adamlarının yanı sıra politikacılar, gazeteciler, edipler ve hatipler de bulunmaktadır. Cemal Paşa propaganda faaliyetleri için El-Belağ, Ebabil, El-İkbal ve El-Muktebes adlı dört gazetenin temsilcilerinin de bu heyette bulunmalarını istemiştir. Çünkü onun amacı bu savaşla ilgili haberlerin özellikle de burada savaşan Arapların hikayelerinin Arap basınında çıkmasını sağlayarak, bölgedeki halk arasında sürdürülen Osmanlıların savaşı kaybettiğine ilişkin İngiliz propagandasına karşı çıkmaktır.
Burayı ziyaret eden heyette yer alan dört gazetecinin izlenimleri 1916 yılında Beyrut'ta El- Bi'setü'l-İlmiyye İla Darü'l Hilafet'il-İslamiyye adıyla yayımlanmıştır. Kitabı Abdülkadir Karahan tarafından "Bir Arap İlmi Kurulu Gözü ile Atatürk" adıyla özetlenmiş 10-11 Kasım 1981 tarihleri arasında Hürriyet gazetesinde yayımlanmıştır.

Uryanizade Ali Vahid Efendi de bu geziyle ilgili anılarını Çanakkal'a Cephesi'nde Duyup Düşündüklerim adıyla 1916'da İstanbul'da yayımlanmıştır. Beyrut Müftüsü Mustafa Necâ Efendi'nin 19. Piyade Tümeninde yapmış olduğu hitabe "Hitabe: Anafartalarda Asakir-i İslâmiyeye karşı yapılan hitabenin tercümesi" adıyla Sebilü'r-Reşad'da [Cilt 14, sayı 351, Ay, 10 1331[1915], s. 102-103]yayımlanmıştır.

Uryanizade Ali Vahid Efendi'nin anılarında yer alan şu ifadeler ziyaretle hedeflenen amacının gerçekleştiğine yorulabilir: "Grup karargâhına döndüğümüzde birtakım Halepli askerler kılıç kalkan oynuyorlardı. Oyunun nihayetinde bunlardan biri Heyet-i İlmiyeye hitaben: 'Ey Efendiler! Buradan döndüğünüzde evlâd ve 'ıyâlimize [çocuk ve eşlerimize ] söyleyin ki, biz düşmanın vücudunu şu topraktan kaldırmayınca dönmeyeceğiz. Bunu böylece onlara bildirmenizi bütün silah arkadaşlarım namına sizden rica ederim' dedi."

Aktar, 9. Tümen, 27. Alay'da görevli ola Teğmen Mehmet Fasih Bey'in Çanakkale 1915: Kanlısırt Günlüğü'nden hareketle ziyaretçilerin cepheye giderken hediye olarak baklava götürdüklerini aktarıyor. Mehmet Fasih Bey 21 Ekim 1915'te saat 17: 30'da yaptıklarını şöyle anlatır: "Akşam yemeği geldi. Hep toplanarak yedik.... Suriye, Heyet-i Edebiyesi Alay'a gelmiş ve zabitana[subaylara] Şam baklavası göndermişler. Birer dilim yedik."

1916 yılında Beyrut'ta El- Bi'setü'l-İlmiyye İla Darü'l Hilafet'il-İslamiyye adıyla yayımlanan ve tamamı henüz Türkçeye çevrilmeyen kitapta 21 Ekim 1915 günü yaşananlar şöyle anlatılmaktadır: "Heyet...Suriye, Filistin ve Lübnan halkının iyi dileklerini ulaştırmak için Anafartalar'daki savaş alanına gitmiş ve karargâhın yakınındaki köy halkı, Karargâh Kumandanı Mustafa Kemal Bey, kumandanlar ve yüksek rütbeli subaylar tarafından karşılanmıştı. Halep Fırkası[19. Piyade Tümeni] hep birlikte kendilerini takdimle, heyeti hep bir ağızdan selamlamış, Beyrut Müftüsü Mustafa Necâ Efendi cihad ve cihadın dini ve dünyevi açıdan önemi hakkında bir konuşma yapmıştı. Haleb Müftüsü Mustafa Salih El-Ubeysi'nin duasıyla törene son verildiği sırada bir düşman uçağı başlarının üzerinden geçmiş ancak herhangi bir hadise olmamıştı. Karargâh'ta kılıç kalkan oyunlarıyla gösteri yapılmış, Mustafa Kemal Bey heyeti çok sıcak karşılayıp, çay ve kahve ikramında bulunulmuş ve şiirler okunmuştu. Daha sonra heyet, Mustafa Kemal Bey'in sofrasında yemek yemiş, peşinden hatipler ve şairler söz alarak konuşmaya başlamışlardı. Şeyh Ali Er-Rimavî, Muhammed El Halebî, Hüseyin El Habbal, Antep Müftüsü Arif Efendi, Şeyh Abdülkerim Uveyda, Şeuh Salim El Yakubî, Tevfik El- Attasî, Muhammed Rıfat Tuffaha, Abdurrahman Aziz manzum ve mensur sözler söylemiş, Şeyh Bedreddin En-Nesanî Mustafa Kemal'in başarılarını öven parlak bir kaside okumuş ve bu kaside Heyet Başkanı Esad Eş-Şukayri tarafından Mustafa Kemal Bey'e tercüme edilmişti...

Heyet Başkanı daha sonra bir saat süren Türkçe bir konuşma yapmış, konuşma sırasında ordunun Gelibolu'daki başarısına ve onlarla birlikte bu başarıda en büyük payın Anafartalar Kahramanı Büyük Kumandan Mustafa Kemal'e ait olduğunu belirtmişti. Mustafa Kemal de buna bir konuşmayla cevap vermiş ve heyet tarafından alkışlanmıştı. Bu arada Halep ahalisinden Arif Efendi isimli ve başçavuş rütbeli bir asker buraları düşman işgalinden kurtarıncaya kadar dönmeyeceklerini Suriye'deki halkına iletmelerini istemiş, bu sözler orada bulunanları özellikle Heyet Başkanı'nı duygulandırarak ağlatmıştı. Askerler heyetin rahatı için inanılmaz derecede çaba harcamış, gelişleri şerefine defalarca çiçekler sunmuşlardı."

PROPAGANDANIN ÖTESİ VE YAPILMASI GEREKENLER

Alıntıda görüleceği üzere ziyaretin propaganda niteliği oldukça açık. Aktar'ın kapsamlı sunuşunun/incelemesinin eksiklerinden biri Çanakkale ile ilgili Şekib Arslan'ın anılarına hiç değinmemiş olması. Üstelik bu eksiklik sadece ona özgü de değil. Cemil Koçak'ın adını andığım kitabında da var bu eksiklik. Kendisi Arap milliyetçiliğine uzak duran Şekip Arslan'ın hayatı ve mücadelesi hakkında en kapsamlı ve nitelikli çalışma Ortadoğu uzmanı William I. Cleveland tarafından kaleme alınan ve 1991 yılında Yöneliş Yayınları'nca yayımlanan Batıya Karşı İslam Şekip Arslan'ın Mücadelesi adlı kitaptır.
Şekip Arslan Klasik Yayınları tarafından 2005 yılında yayımlanan İttihatçı Bir Arap Aydınının Anıları'nda İttihat Terakki yönetiminin Osmanlı taşrası üzerindeki pervasızlıkları üzerinde Çanakkale Savaşı'nın kazanılmasının çok etkili olduğunu belirtir. Bu gerçekten şu ana kadar yapılmamış bir tespittir. Ne var ki, bu kitap hem yayımlandığı dönemde hem de sonrasında arka raflarda kalmıştır. Bugün hâlâ muhafazakâr bilinçte ağırlıklı olarak Süleyman Nazif ve Mehmet Akif perspektifindeki bakışı aşan bir bakış yoktur bu konuda.

Rivayet edilir ki Çanakkale Savaşı ile ilgili şiir yazıldığında Süleyman Nazif "Allah'ın şehitleri varsa Allah'ın şairleri de var" demiş. İşte bu şehit ve şiir eksenli okumanın dışında bir okuma için Şekip Arslan'ın anıları önemli bir imkân sunar: " Türkiye Çanakkale savaşında büyük orduları yendikten sonra, memlekette idareyi ele alanlar her istediklerini yapabileceklerini zannettiler. Öyle anlaşılıyordu ki Cemal Paşa ekibi Suriye'deki Arap ruhunun hakkından gelme sözü vermişlerdi. Bu yüzden benzeri görülmedik bir siyaset uygulamaya başladılar.

Cemal Paşa bazı kişileri Kudüs'e bazı kişileri de Anadolu'ya sürmüştü. Ama çok geçmeden kendilerini af etmiş ve ülkelerine dönmelerine izin vermişti. Aradan bir yıl geçtikten sonra Cemal Paşa yeniden aynı uygulamayı başlattı. (...) Sürgün olayına benzer bir durum Cemal Paşa'nın bazı kişileri idam etmesi olayıdır. Kanaatimce Çanakkale zaferi olmasaydı Cemal Paşa böyle bir şey yapamazdı.

Şekib Arslan anılarının birkaç yerinde bu olaya değinirse de "Çanakkale Zaferi Sarhoşluğu" başlıklı bölümde bunu daha derli toplu bir şekilde aktarır: "Çanakkale zaferi İttihatçı yöneticiler arasında bir sarhoşluğa yol açmıştı. Bu sarhoşluk yüzünden hiç alışılmadık kararlar aldılar. Kadınlardan peçe mecburiyetinin kaldırılması bunlardan biriydi. Bu karar Çanakkale zaferinin akabinde alınmıştı Aynı şekilde Suriye'nin Türkleştirilmesi ve Arap milliyetçiliğinin kökünün kazınması da bunlardan biriydi. Bunun için buldukları yöntem, tanınmış birçok ailenin sürgüne gönderilmesi oldu. Böylece köklü aileleri güçten düşüreceklerini ve Suriye'yi Türkleştirme hedefini gerçekleştireceklerini zannediyorlardı.

Enver katılmıyordu ama bu Cemal'in fikriydi. Üstellik İstanbul'daki birçok kişi Cemal'in fikrini uygun bulmuştu, çünkü o günler Cemal'in yıldızının parladığı günlerdi ve kendisi İstanbul'dakilerin umudu olmuştu."

Şekip Arslan'ın anılarını kaleme alırken; bütün hâtırat yazarları gibi unuttukları, eksik hatırladıkları, yanlış hatırladıkları, başka okuduklarıyla veya kişisel çatışmaların meydana getirdiği kişisel yaraları harmanlayarak hatırladıkları olabilir. Bütün bu olasılıklar bir yana anılarında Çanakkale Savaşı özelinde dile getirdikleri farklı bir bakışı yansıtmaktadır. Dolayısıyla, Çanakkale Savaşı'nın taşradaki esrarengizliğini bir nebze de olsa gidermektedir.

Bundan sonra bu konuda özellikle dönemin Arapça yayımlanan gazete ve dergilerinin olayı nasıl ele aldığı müstakil ve ayrıntılı bir şekilde ele alınıp incelenmelidir. Hatta Arapça ve Türkçede yer alan Çanakkale anlatıları karşılaştırılarak Müslüman dünyanın milliyetçiliklerle karşılaşma süreçleri üzerine analitik tezler hazırlanmalıdır. El- Bi'setü'l-İlmiyye İla Darü'l Hilafet'il-İslamiyye adıyla Beyrut'ta yayımlanan Çanakkale izlenimleri kitabı hakkında basında ve daha sonra yayımlanan hatıratlarda değerlendirme yapılıp yapılmadığının da izi mutlaka sürülmelidir. Ki, bu Osmanlı'nın son yıllarında taşrada meydana gelen ve daha sonra isyana dönüşen gelişmelerden bazılarını anlamayı da mümkün kılacaktır.

Ayrıca, 1981'de özeti yayımlanan El- Bi'setü'l-İlmiyye İla Darü'l Hilafet'il-İslamiyye kitabının tam metni kapsamlı bir sunuşla bir an evvel Türkçeye kazandırılmalıdır.

Fakat ilk yapılması gereken şey; Genelkurmay Başkanlığı'nın web sitesindeki fotoğrafın altında yer alan "Anafartalar Kumandanı Mustafa Kemal Paşa İstanbul'dan gelen bir yazarlar heyetine muharebe sahasını anlatırken" şeklindeki yanlı/ş ifadelerin doğrusuyla değiştirilmesidir. (Dünyabülteni/ Kültür Servisi)
 

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Önceki ve Sonraki Haberler