Gizli davet ve ilk inanan topluluk

Gizli davet ve ilk inanan topluluk

Gözlerimizin nuru Sevgili Peygamberimiz (sav), kendisine tabi olan aile fertleriyle birlikte iman ve davetin ilk çekirdeğini oluşturuyordu.

Gözlerimizin nuru Sevgili Peygamberimiz (sav), kendisine tabi olan aile fertleriyle birlikte iman ve davetin ilk çekirdeğini oluşturuyordu. İbadetlerini gizli yapıyor ve güvendikleri fertleri tek tek İslam’a davet ediyordu. Hz. Peygamber (sav), aile fertlerini dava saflarına aldıktan sonra bu sefer en yakın dost ve akrabalarını davet etmeye başlamıştı. Güvendiği şahıslara gizlice ulaşıyor ve davetini sunuyordu. Onun bu azimli çalışması kısa sürede semere veriyor ve Mekke‘de itibar sahibi birçok kişi davetine icabet ediyordu.

Bu yüce davete ilk “Lebbeyk” diyenlerden biri Hz. Ebubekir (ra) olmuştu. Böylece Hz. Ebubekir erkeklerden ilk iman eden zat olma şerefine kavuşmuştu. Hz. Ebubekir Mekke toplumu içinde itibarlı bir zattı. Aynı zamanda soy bilimciydi. Mütevazi, kültürlü ve beliğ bir hitabeti olması sebebiyle kavminin danışmanıydı. Hz. Peygamber (sav)’e ilk vahiy geldiğinde kendisi Şam’da ticaret için bulunuyordu. Bu arada bir rüya görmüştü. Rüyasında Ay Mekke’ye inmiş ve her eve bir parçası düşmüş; ama onun evine Ay bütünüyle girmişti. Sonra rüyasını Hz. Peygamber (sav)’in davetine yorumlamıştı.

Mekke’ye döndüğünde Sevgili ve Emin dostu Hz. Muhammed’in davetiyle karşılaştı. Davetine tereddütsüz icabet etti. Hz. Ebubekir’in Müslüman olmasıyla gizli davet ivme kazandı. Böylece onun davetiyle yakın dost ve arkadaşları tek tek iman edip şirkten kurtuldular. Bunlar: Sad b. Ebi Vakkas, Zübeyir b. Avam, A.Rahman b. Avf, Talha b. Ubeydullah, Osman b. Affan ve Habeşli Bilal idi. İman eden bu zatlar ile İslam daveti, yavaş yavaş her evde kendini hissettirmeye başlamıştı. Çünkü toplumun belli bir kesimi değil; bilakis itibar ve iffet sahibi zatlar, Hz. Muhammed Mustafa (sav)’nın davetine koşuyor ve her geçen gün bu davet halkası daha da gelişip serpiliyordu. Sevgili Peygamberimizin davetini duyan temiz fıtrat sahibi zatlar zaman kaybetmeksizin onun davetine icabet ediyorlardı.

Bu ilk nur çekirdeğini oluşturanlardan birisi de Ammar idi. Ammar’ın çalışmaları semere veriyor ve annesi ile babası da iman saadetine kavuşuyorlar. Yasir ve Sümeyye, Mekke’nin dışından gelmiş, şehirde kimseleri bulunmayan zayıf bir aileydi. Şirk batağından kurtulan bu mutlu aile İslam ile izzet bulup şeref sahibi oldular.

Hz. Ammar b. Yasir gibi Ebuzer el Ğiffari de ilk inanlar halkasına dâhil olma şerefine kavuşmuştu. Hz. Ebuzer, hırsız ve çapulculukla meşhur olan kavminden kardeşi Üneys ve annesiyle birlikte ayrılmış fıtri bir inanç ile Allaha şirk koşmaksızın ibadet ediyorlardı. Mekke’den Hz. Peygamberin davetini duyar duymaz ilkin kardeşini Mekke’ye gönderir. Daha sonra da kendisi gider ve Hz. Peygambere ulaşmak için bir ay boyunca Kâbe’de kalır ve kendine göre bir araştırma yapar. Bu arada Hz. Ebubekir (ra) ile karşılaşır. Hz. Ebubekir onu alıp evine misafir eder. Burada Hz. Peygamber hakkında yeterince bilgi alır ve Onunla görüşmek talebinde bulunur. Daha sonra Hz. Ali (ra) ile buluşup Hz. Resulullah (sav) ile görüşür. Kâinatın Efendisinin huzurunda Müslüman olur.

Hz. Ebuzer ilk inanan altıncı zat olmasına rağmen imandan sonra coşkun bir sel gibi kalıbına sığmaz ve Kâbe’nin yanında bulunan müşriklere yüksek bir sesle nida ederek imanını izhar eder ve onları tevhide davet eder. Onun bu cesur çıkışıyla çılgına dönen müşrikler, ona saldırır ve bayıltıncaya kadar döverler. Bu arada Hz. Ebubekir gelir ve onu müşriklerin ellerinden kurtarır. Bundan sonra Hz. Peygamber (sav), onu kavmine gönderir ve orada faaliyetlerine devam etmesini söyler.

Amr b. Abeste Sülemi de Ebuzer gibi Hz. Resulullah (sav)’in davetine icabet edip iman ettikten sonra, kavmine tebliğ etmesi için vazifelendirilmiştir. Hz. Peygamber (sav) ona: “Ben ortaya çıkarsam gel” demişti.

Böylece Hz. Peygamber (sav) ve ona tabi olan ilk davetçiler var güçleriyle çalışıp çırpınıyorlardı. Onların gayretli çalışmalarıyla gün geçtikçe inananların sayıları çoğalıyor ve safları güçleniyorlardı. Üç yıl boyunca bu şekilde toplumun müsait fertlerine tek tek gizlice davet götürüldü. Bu gizli tebliğ vazifesi teşkilatlı ve gizli yapılıyordu. Hz. Resulullah (sav) bu iş için Erkam b. Ebil Erkamın evini karargâh olarak kullanıyor ve tüm tebliğ çalışmalarını orada yürütüyordu. Bu ev Mekke’ye hâkim bir tepe olan safa tepesinde bulunuyordu.

Bu üç yıllık gizli tebliğ faaliyetleri şayet açık olmuş olsaydı, şüphesiz daha fazla elemanın davaya kazandırılmış olması da mümkün olurdu. Ama davanın selameti ve sağlam unsurların yetişmesi için bu dönemde kemiyetten ziyade keyfiyetçe yetişmiş elemanlara ihtiyaç vardı. Bu dönemde tağutlara yönelik bir eylem olmadığı için inanlara yönelik de fiili bir tazyikin olmadığına şahit oluyoruz. Anlaşılan şu ki, eğer zarar gelecekse davetin gizli yapılması vacip olur. Nitekim henüz davanın temelleri yeni atılıyor ve davetçiler yeni yeni yetişiyorlar. Yetişecek imanlı bir kadrodan sonra davetin açık yapılması artık kaçınılmaz olur. Eğer davetin açık yapılmasına imkân varsa bunu gizli yapmak caiz olmaz. İslam dini aziz bir dindir onun davasına gönül verenler, onu her tarafa ve tüm insanlara ulaştırmakla mükelleftirler. Şayet açık tebliğ imkânı varsa bunun açıkta yapılması daha iyi olur. Çünkü tüm insanlara daha erken ulaşması da mümkün olur. Ayrıca dava, davetçilerin dillerinden öğrenilmiş olur ki, bu İslam’ın bilinçsiz ve yanlış yorumlanması ve anlaşılmasını önler. Bunun için açık davet bir nimet hükmündedir. Bu imkân varsa bunu en güzel şekilde kullanmak ve değerlendirmek gerekir.

Ama açık davete imkân yoksa ya da davetçiler ciddi bir risk ve tehlike ile karşı karşıya kalmışlarsa bu sefer davetin gizli yapılması vacip olur. Nitekim Hz. Resulullah (sav) ashabıyla birlikte bunu üç yıl boyunca gizli ve teşkilatlı yapmıştır. Her konuda bize rehber ve önder olan Sevgili Peygamberimiz (sav), bu konuda da davetçilere örnek teşkil etmektedirler. Bu gizli dönemde Erkam’ın evini tercih etmesi şüphesiz stratejik konumu ve güvenliğinin daha iyi olması sebebiyledir. Ayrıca imanlı davetçilerin ilk yetiştikleri mektep niteliğinde olan Erkam’ın evi ayrıca önem arz etmektedir.

İleride davaya öncülük edecek zatların ruhi ve ahlaki olgunluğa sahip olmaları gerekir. İşte bu kadroya öğretmenlik eden zat Muhammed-ül Emindir ve onun kurduğu ilk eğitim medresesi de Erkam’ın evidir.

Davetin gizli merhalesine halel getirilmemeli, eğer iş gizli yapılıyorsa bunu tüm incelik ve kurallarıyla yapılması gerekir. Ferdi ve hissi çıkışlar davaya ve davetçiye zarar verebilir. Bunun için de Hz. Resulullah (sav), Hz. Ebuzer (ra)’i Mekke’deki eyleminden sonra onu kavmine gönderiyor ve orada kavmine tebliğ yapmasını diliyor. Hakeza Amr b. Abeste Sülemi’ye de bu şekilde bir görev verilir. Bununla hem Mekke’nin dışında davanın gelişmesi hedeflenir ve hem de Mekkeli olmayan davetçilerin kendi kavimleri arasında davet çalışmaları yapmaları sağlanmış olur. Kişi yetiştiği toplumu ve şartlarını herkesten daha iyi bilir. Bunun için kişi ilkin yetiştiği toplumda tebliğ faaliyetlerini yürütürse daha verimli olur. Toplumu iyi tanıyan, teşhis eden; şüphesiz sağlıklı bir şekilde de müdahale etmesini bilir.

Davetin genel olarak toplumun her kesimine götürüldüğüne şahit oluyoruz. Bununla da davanın sadece bir kesime hitap etmediğini bilakis toplumun tüm unsurlarını muhatap aldığını görmekteyiz. Hz. Ebubekir (ra) gibi zatların davaya temelde gelmeleri ilahi bir lütuftur. Bu şekilde kültürlü, sosyal ve itibarlı zatların varlığı davanın her yönüyle kuvvet kazanmasına sebebiyet verecektir. Bunun için ilk yetişecek kadroların seçimi için bu tür verimli zatların kazanılmasına ağırlık vermek gerekir. Yöneticilik fıtri bir özelliktir. Allah dilediği kuluna onu bahşeder. Bu özelliğe sahip zatların keşfedilip ulaşılması davaya sağlam unsurların kazanılmasına ve davanın kuvvet kazanmasına vesile olur.

Sevgili Peygamberimiz ve ashabının açmış oldukları davet yolu tüm inceliğiyle siret-i Nebide mevcuttur. Şayet davetçiler onların yaşantılarını ve mücadelelerini kendi yaşantıları için düstur edinirlerse onlar gibi hem dünyada muvaffak olurlar ve hem de bir suret-i pak ile Allah’ın huzuruna çıkarlar. Allah-u Teala onların yolunda hakkiyle yürüyenlerden eylesin. Âmin.

İnzar Dergisi

İslam ve Kuran Haberleri

KAYNAKLAR

- İslam Tarihi: M.Asım Köksal

- El Esas Fi Sünne: Said Havva

- Fukhu’s Siyre: Dr.M. S. Ramazan El Buti

- İslam Peygamberi: Prf. Dr. M.Hamidullah

- Peygamberimizin Hayatı: İmam Şibli

- Siret-i İbn-i Hişam

- Tarihü-l İslam: İmam Zehebi

- Muhammed Aleyhisselam: imamüddin Halil

- Hz. Muhammed’in Hayatı: Mustafa Sibai

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.